Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Tek bir cümlesini “yandaş medya” ya da “havuz medyası” demeden bitiremeyen bazı medya mensupları konvansiyonel medyada yapamadıkları işçiliği sosyal medyada ve internet sitelerinde hakkıyla yerine getiriyor. Gün geçmiyor ki, kendisine köşe yazarı filan diyen biri daha çıkmasın ve Duran Kalkan’ın “Asker vatanı korur. Vatan AKP mi?” sözlerini çoğaltan ve makulleştiren bir çeşitleme yapmasın.

        İşin çok acı yanı şu: PKK’nın meselesinin “Saray’ı ve AK Parti’yi” ezmek olduğu, “Bırakın da ezelim” vurgusunu çoğaltanlar, toplumu “AKP’liler ve diğerleri” diye ikiye ayırarak ne yaptıklarının gayet farkındalar.

        ABD fonlarıyla idame ettirdikleri sitelerinde hep aynı lağım: Akan kanın sorumluğunu “Saray” koduyla sabitledikleri Cumhurbaşkanı’na hamletme gayreti.

        Milliyet’ten gönderildiğinde bile iktidarı direkt olarak suçlayamayan ama bugün Erdoğan’a hakaret etmeden tek bir yazı kaleme alamaz hale gelmiş olan Hasan Cemal, “Barış gelirse iktidarını kaybedeceğini biliyor” dediği Cumhurbaşkanı’nın bu çatışmayı bile isteye tasarladığını iddia ediyor mesela. Erdoğan sarayında oturabilmek için kan akmasını istiyormuş. Bahsettiği adam, en güçlü zamanında (2013 Ocak-Şubat-Mart-Nisan) kimsenin “Niye vurdun, neden indirdin?” diye sormayacağı bir zamanda; PKK mensuplarına sırf bir oğulları da askerde olan annelerinin hatırına topluma entegre olma ve demokratik siyasete eklemlenme şansı tanımak isteyen kişi. Hani yanlış anlama, karıştırma olmasın.

        Olan bitenin esası, PKK adına, devleti zorlama görevini üstlenmiş bir grubun kendi dert ve tasalarına “Erdoğan” ismini takmaları. Devlet belirli bir coğrafyadaki egemenlik hakkından vazgeçmeye zorlanıyor.

        Zira PKK’nın ve hatta HDP’nin de, “Bölünmeye karşıyız” dedikten sonra “Ama biz yönetiriz, buraları artık Kürtler de değil, sadece bizim sevdiğimiz, bizim ideolojimize yakın kişiler yönetecek” dediğini biliyoruz. Bu yoldan yetki devri istediğini biliyoruz. Bu yetki devri talebini dillendirmenin yeni formu “barış savaşçılığı”dır.

        Oltaya barış gibi çekici bir yemi takıp PYD’nin Suriye’deki tasarrufunu Türkiye’ye kadar genişletecek bir durum yaratabilme işini yutturamadıklarından emin oldukları bir güç odağı olarak Erdoğan, AK Parti ve giderek AK Parti tabanı bu sebepten hedef tahtasıdır.

        BÜTÜN BURALAR HEP O BALDIRAN ZEHRİ

        Tersi olsa şaşmak gerekirdi. Yine de “İç artık şu baldıran zehrini” deyip durmalarındaki yüzsüzlük hâlâ şaşırtıcıdır.

        Neden mi? Çünkü biliyorlar ki, 2013 Mayıs ayından beri AK Parti’nin ve dönemin başbakanı olan Erdoğan’ın başına gelen pek çok şey geniş spektrumlu zehrin vücuda dağılma süreci zaten. Erdoğan o zehri zaten içti. Gezi’li, Taksim’li, Reyhanlı patlamalı, 25 Aralık’lı preparatlar, ulusal ve uluslararası basında 7/24 aşağılanma. Suriye’de sürekli açığa düşürülme ve mültecilerle sorun yaşaması için yapılan onca provokasyon, barış ve çözüm için adım atmayı göze aldığı anda içmiş olduğu zehirden başkası değil.

        İyisi mi kendinizi kandırmayın. Çünkü akan kandaki parmak izlerinin çoğu size ait.

        Bütün bunlar siz Kandil’in bu haliyle kalamayacağı, tasfiye olacağı/olması gerektiği gerçeğini hazmedemediğiniz için oluyor.

        Askeri vesayetin sona erdirilmesi için verdiğiniz “sözde” mücadele samimi olmadığı için; “TSK artık beyaz Türklere amade değil, bize bir güç, bir destek lazım” kafasına savrulduğunuz için oluyor.

        “Bu Kürtlerle bu Türkler bir de ‘Din kardeşiyiz’ diye tutturur, din-iman-kitap üzerinden barışırlarsa Boğaz’da bir kadeh rakı sahiden hayal olur” paranoyalarına kapıldığınız için oluyor. Bu hesaplarla zaten silah bırakma fikrinden hazzetmemiş olan Kandil’i “Ne aldınız da silah bırakıyorsunuz” temalı fikirlerinizle iyice yoldan çıkardığınız için oluyor.

        Çoğunluğa karşı elinizin altında “PKK’dan yapılmış bir koruma ordusu” olarak, silahlı ve aksiyoner bir topluluk olmasını istediğiniz için oluyor. Yani, aslında halktan, çoğunluktan, bu milletten gereğinden fazla korktuğunuz ve acayip derecede tiksindiğiniz için oluyor...

        Anlayacağınız, olay yerine yerleştirdiğiniz sahte deliller bile haykırarak isminizi söylüyor.

        Diğer Yazılar