Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        CHP’li Haluk Koç, yaptığı bir yazılı açıklamada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hükümet kurma görevini CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na vermesi gerektiğini ifade ederek şunları söyledi: “Anayasa’mıza, yerleşik usullere ve demokratik teamüllerimize göre Cumhurbaşkanı, hükümeti kurma görevini Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na vermek zorundadır. Aksi yönde bir davranış, milli iradeye yönelik büyük bir saygısızlık ve yetki gasbı oluşturacaktır.”

        Haluk Koç, Anayasa’ya atıf yapmış. Ama yasa metninde Cumhurbaşkanı’nın hükümet kurma görevini hangi partiye vereceğine dair bir tanım yok. Teamül, en çok oy alan partinin milletvekiline verilmesinden yana. O hükümeti kuramazsa ikinci sıradaki en çok oy alan partiye görev vermesi de yasaya bağlı bir zorunluluk değil, teamül. Bu mantıkla Erdoğan, hükümet kurma görevini AK Parti’ye bile vermek zorunda değildi.

        Peki CHP ile Cumhurbaşkanlığı makamı arasında teamüllerin tıkır tıkır işlemesini mümkün kılacak bir hukuk var mı, kaldı mı?

        7 Haziran sonrası gerçekleşen Erdoğan-Baykal görüşmesi, CHP ile Cumhurbaşkanlığı makamı arasında mutedil bir iklim oluşmasını mümkün kılacak bir adımdı. Hakeza koalisyon görüşmeleri başlamadan önce Kılıçdaroğlu, “Rövanşist bir tutum içinde olmak istemiyoruz, intikam alma arayışı içindeymişiz gibi görünmek bize yakışmaz” diyerek bu havaya katkı sunacağını düşündürten bir tutum takındı. Ama devamı gelmedi. AK Parti ile düzgün ilişkiler kurmaya, özenli bir dil tutturmaya gayret ettiğini yadsıyamayız. Fakat Kılıçdaroğlu’nun koalisyon görüşmeleri devam ederken kendisine sorulan, “Diyelim ki Cumhurbaşkanı Erdoğan bir Bakanlar Kurulu’na başkanlık etmek istedi ve Beştepe’de toplanılacak ve diyelim ki siz de hükümet ortağısınız, ne yaparsınız?” sorusuna “Gitmem” dediği de biliniyor.

        Bu koşullarda Allah aşkına biz hangi teamülden bahsedebiliriz?

        Haluk Koç’un bahsettiği “milli irade”, CHP’nin % 25 oyu söz konusu olduğunda meşru, muteber ve zorlayıcı bir unsur, ama Erdoğan’ın aldığı % 52 oy söz konusu olunca hemen aşılabilir, değillenebilir ve hatta “onarılması gereken” bir hata, öyle mi?

        Teamül gerekçesiyle Erdoğan’dan hükümet kurma görevi isteyen bir partinin teamüllere de uyması beklenir.

        CHP ise hem “Cumhurbaşkanı bize hükmet kurma görevi versin” diyor, hem de önerge hazırlayarak Erdoğan’ın iki kez Yüce Divan’a sevkini, müebbet ve 75 yıl hapisle yargılanmasını istiyor. CHP Mersin Milletvekili Fikri Sağlar tarafından hazırlanan önerge, CHP Grubu’na sunuldu bile.

        Teamül; alışılmış, âdet haline gelmiş, öteden beri olagelen davranışlara, tutumlar bütününe denir.

        Bu ülkeden onlarca cumhurbaşkanı geçti. Hiçbiri ideolojik repertuvarı gizli-saklı kişiler değildi. Çoğu, askerin gerekirse Meclis üzerinden jet uçurarak verdiği mesaj doğrultusunda seçilen cumhurbaşkanlarıydı. 28 Şubat’ın Süleyman Demirel’i de, devamında rol alan; ekonomik kriz çıkarma, hükümet kitleme konularında üstad-ı azam olan Ahmet Necdet Sezer de pekâlâ askeri vesayetin bekçiliğini yapan isimlerdi ve tarafsız değillerdi. Üstelik halk tarafından seçilmemişlerdi.

        CHP’nin ya da muadili olan partilerin, hiçbiri hakkında iki kere Yüce Divan’a sevk, müebbet artı 75 yıl hapis istemiyle önerge verdiğini hatırlamıyorum. Hiçbiri hakkında “Çankaya’ya gitmeyiz”, “İstemeyiz”, “Konuşmasın”, “Yasal çizgilerine çekilsin ama yok yok yasal çizgiler de çok geniş” şeklindeki mugalatalar yapıldığını da hatırlamıyorum.

        Teamül diyorsak eğer, size de sorarlar: Geçmiş teamülleriniz sıra Erdoğan’a gelince niye hiç işlemedi?

        En iyisi “teamül”den hiç bahsetmemek.

        Çünkü her partinin birer aday göstermesi ya da çatı aday göstermesi yoluyla bir Cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı. Seçilen kim olursa olsun bunun fiilen “partili cumhurbaşkanı sistemi” olacağı belliydi. Hem ilk kez uygulanıyor, dolayısıyla bu duruma dair bir teamül yok, hem de olabilecek en zor sistemlerden biri.

        Başkanlık sistemi tam da bu yüzden gerekli, çözüm içeren bir olasılıktı, olamadı.

        Yeni durumda ise “teamül” kavramı bağlayıcı değil. Görünen o ki tarafların hiçbiri için bağlayıcı değil. Ortalık biraz da bu yüzden toz duman.

        Diğer Yazılar