Cizre'de ne var ne yok?
Cizre’de 1 haftadır sokağa çıkma yasağı var. Cizre’de ateşli bir hastalıktan ölen ve annesi tarafından buzlanarak korunan 12 yaşındaki bir kız çocuğunun cesedi var. Beyaz bayrak taşıyarak cenaze defneden insanlar var. Elektrik kısıtlı. Hava sıcak ve anneler çocuklarını sokağa salmamak zorunda. Çünkü mahallelerin etrafına kazılmış hendekler var ve hendekler patlayıcı ile tahkim edilmiş durumda. Cizre’de 80-90 kadar PKK’lı var, dağ kadrosundan. Tahmini 200-350 arasında YDG-H mensubu var, genç olmakla beraber roketatar kullanabilecek kıratta, yetişmiş militan. Ambulanslara ateş ediliyor, sağlık çalışanları vuruluyor, PKK “Hastamız var” deyip gelen sağlık görevlisini rehin alıyor. Bu nedenle yapılan ambulans çağrılarının hepsine görevlendirme yapılamıyor. Bunların hepsi sivil halk için travma yaratan olgular elbette. Umudumuz hiçbirinin zarar görmemesi.
Peki Cizre’de ne yok? Bir kere koca koca adamları trol durumuna düşüren; Suriye ve Filistin acılarından derlenmiş, kara propaganda için özellikle seçilmiş hikâyeler, minarelerin tepesinden çocuk avlayan keskin nişancılar yok. “Sivil ölümler; çapraz ateş arasında kalıp yaralanan/ hayatını kaybeden yok” demiyorum, ama sayıları sosyal medyada ya da CNN Türk’e çıkıp ajitasyon yapanların aktardığı gibi değil. Bir yandan Aylan bebeğin kıyıya vuran cesedine ağlayan, bir yandan da Türkiye Suriye sınırında güvenli bölge oluşturamasın diye elinden geleni ardına koymayıp bu yöndeki kara propagandaya alet olan şuursuz koronun iddialarının çoğu mesnetsiz.
Cizre’de olmayan şeylerden biri de yine iddiaların aksine, keyfilik. Sokağa çıkma yasağının uzun sürmesi zor şartlar doğuruyor elbette ama bu durum hükümet yetkililerinden aldığımız bilgilere göre gerekli ve sivil kaybının önüne geçmek tam olarak böyle mümkün. Evet, operasyon milim milim ilerliyor. Sadece terör örgütü üyelerini ve onlar tarafından hendek başlarına oturtulan eline roketatar verilen YDG-H’lıları ele geçirmeye, teslim almaya yönelik bir strateji söz konusu ve böyle olması hem gerekli hem kaçınılmaz. Ağır silahlarla donatılmış, evlerin tüneller yoluyla birbirine bağlanıp silah deposuna dönüştürüldüğü ve onların da doçkalarla tahkim edildiği, hendeklerin tamamının patlayıcı ile donatıldığı ve Cizre halkının göz göre göre canlı kalkan yapıldığı ortamda, kenti terör unsurlarından ayırmanın ve bunu yaparken de sivil halkın zarar görmemesi için hassasiyet göstermeye çalışmanın tek yolu aceleye getirmemek. Başarılı olunduğu da Med Nuçe’ye bağlanan ve yöneticilerine “Bizi kurtarın, mermimiz bitti” diye yalvaran örgüt üyesinin yer aldığı videodan belli değil mi? İçişleri’nin açıkladığı rakamlar da önemli.
Tam da bu noktada Demirtaş liderliğinde HDP’lilerin Cizre’ye yürümesinin arkasında yatan gerçek sebebin ne olabileceğine dikkat kesilmek gerekiyor.
Zira terör örgütünün ilçeye atfettiği önemi biliyoruz.
Cizre, PKK’nın kantonlaşma hedefinin Türkiye ayağı için seçilmiş pilot bölge. HDP heyetinin yollara düşme ve Cizre’ye girmeyi deneme eylemi oradaki sivilleri korumak için mi, yoksa bir türlü reddedemedikleri Kandil ve patronlarının otoritesinin, Cizre’ye yaptıkları siyasi yatırımı korumak için mi? Amaç, güvenlik güçlerini panikletip hata yapmalarını sağlamak olabilir mi? PKK ve muhipleri devleti aceleye getirmeye zorlarken bilinçli bir strateji uyguluyor: Cizre’de yapılacak her hata, kaybedilen her sivil ya da güvenlik görevlisinin, polisin hayatı PKK’nın işine geliyor, HDP’nin de işine geliyor mu?
Bu şartlarda devletin de Cizre’yi kaybetmemek için giriştiği her önlem mantıklı ve meşru. Muhsin Kızılkaya, perşembe akşamı Enine Boyuna’da söyledi: “Devletin çözüm sürecini buzdolabından çıkarması, masaya tekrar dönmesi Cizre’de yenilgi almamasına bağlıdır.”
Aynı programda ben de şunu sormuştum, tekrar soruyorum: Selahattin Demirtaş Cizre’ye girmeye çalışmak yerine neden Cizre’deki silahlı kadrolara “Cizre’den çıkın!” çağrısı yapmaz?
Ve bir teklif: Selahattin Demirtaş bir şeylerin değişmesini istiyorsa Cizre dahil, ülkenin tamamı için PKK’ya “Ülkeyi terk et” çağrısı yapabilmelidir.