Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        IŞİD bahanesiyle Suriye’ye “yerleşen” Rusya, sadece bir hafta içinde ne kadar korkunçlaşabileceğini gösterdi. Suriye’de IŞİD haricindeki gruplara ateş etmekten, sivil öldürmekten çekinmiyor, Türkiye hava sahasını ardı ardına ihlal etmesi de cabası.

        Bir baktık NATO ve ABD, Türkiye’ye yapılan hava sahası ihlali için “Aman Tanrıııım, nasıl olur?! Hayır olamaz!” kıvamına gelmiş soap opera çığlıkları atıyor.

        Türkiye’ye gaz veriyor, neredeyse aslansın-kaplansın, bir şeyler yaparsın diyesi diller takınıyorlar.

        Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ikinci hava sahası ihlalinden sonra şu yaptığı açıklama, bu bakımdan son derece önemli. Erdoğan, “Türkiye’ye yapılmış olan, NATO’ya da yapılmıştır. Rusya’yla ilişkilerimiz ortadadır. Rusya dostunu kaybederse çok şey kaybeder, bunun bilinmesi lazım” diyor.

        Doğru, Türkiye’ye yapılan NATO’ya yapılmıştır ama bu ABD ya da NATO ile Rusya arasındaki gerilimde öne atılacak olan Türkiye’dir anlamına gelmez.

        Putin’i anlaşarak Suriye’ye alan ABD’dir, Obama’dır.

        Putin’le derdi olan, bu derdini Ukrayna sırasında görecekti. Suriye’yi boş bırakmayacaktı. Güvenli bölge, uçuşa yasak bölge diye diye çalmadık kapı bırakmamış Türkiye’yi ters çevirmeyecekti. Oluşan boşluğu Rusya’nın dolduracağını öngörecekti. Rol çalmasını, sahaya inmesini engelleyecekti.

        Rusya, İran’ın Esad rejimini koruma işi yüzünden daralan ekonomisinin bu işi daha fazla finanse edemeyecek durumda olmasından dolayı Suriye’de. Putin’le derdi olan ABD, İran’ı o kadar promote etmeyecekti, pohpohlamayacaktı.

        Haa tabii şu da var: Türkiye’nin de, Suriye ile ilgili bir meselesi varsa, bunu gerekirse proaktif yollardan çözme konusunda kararlılık göstermesi gerekirdi. 2012’de uçağımız düşürüldüğünde o hesaplaşmayı yapmalıydı. Artık çok zor. Türkiye’nin Suriye’de belirleyici bir rol oynamasının yolları eskiye oranla daralmış durumda.

        Öte yandan Türkiye’nin, böyle giderse Suriye’nin bölge için ve hatta NATO için nasıl sorunlar yaratacağı konusunda pek çok tutarlı öngörüsü oldu. Bunları defalarca dile getirdi, uyardı. Şimdi Suriye üzerinden güç devşiren Putin’le derdi olanlar zamanında o uyarılara kulak tıkamayacaktı.

        NATO’nun ve ABD’nin asıl derdinin Türk hava sahası filan olmadığı, Rusya’nın şimdi Lazkiye’de bulunan ve İncirlik’ten kalkan her ABD uçağını vurabilecek güçteki S-300 füzeleri olduğu biliniyor. İncirlik’in kullanımına onay vermek demek, İncirlik’ten kalkan her uçağın takipçisi ve koruyucusu olmak anlamına gelmiyor.

        Erdoğan’ın, “Bize yapılan NATO’ya yapılmıştır” cümlesini, “NATO kendi işini kendi görsün” olarak okumayı tercih ediyorum.

        Çünkü uyarılara kulak asmayan, mülteci sorununa yardım etmeyen, Suriyeli göçmenlerin Akdeniz’de ölmelerine göz yuman, Esad’ın kimyasal silahla öldürdüğü binlerce insan olduğu ortaya çıkmasına rağmen Suriye meselesini “IŞİD ile mücadele” ye indirgeyen bir ABD’nin ve onun güdümündeki NATO’nun meselesini, Türkiye’nin meselesi olarak görmüyorum.

        CHP ETKİSİ

        Dün AK Parti’nin bu kez daha somut, elle tutulur ve düşük gelir grubunun beklentilerine daha çok yer veren bir beyannameyle seçime gittiğini ve bunun toplumdaki karşılığının olumlu olduğunu yazdım. Muhalefet partileri ve muhalefet partisine yakın akademisyenler, yazarlar ise durumu “başka bir açıdan” memnuniyetle karşıladılar ve AK Parti’nin 7 Haziran’daki insan onuru, özgürlük ve güvenlik temalı beyannamesine ekonomik vaatler de eklemiş olmasını zaafa yordular. “AK Parti eskiden gündem belirler, muhalefeti yönlendirirdi. Oysa şimdi muhalefet AK Parti’yi yönlendiriyor” gibi tespitler yapıldı. Özellikle CHP’nin 7 Haziran’da ortaya koyduğu ekonomi ağırlıklı, gündelik hayat ağırlıklı vizyonunun AK Parti’yi 1 Kasım seçimlerine doğru düşük gelir grubu için daha fazla avantaj sunan bir beyanname hazırlamaya zorladığı iddia edildi.

        Bir anlığına bu tespitin doğru olduğunu kabul edelim. Yine de daha insaflı ve adil bir tarif yapılabileceğini düşünüyorum. Hafızayı yoklamak yeterli. AK Parti CHP’yi değişime zorlamasaydı, CHP klasik “rejim bekçisi” misyonunu bir kenara bırakıp önceliklerini yeniden belirleme yoluna gitmeseydi sözünü ettikleri “yönlendirme” asla gerçekleşmeyecekti.

        AK Parti, CHP’yi dönüşüme icbar etmeseydi CHP dönüp dolaşıp AK Parti’nin seçim beyannamesini etkileyen bir statüye gelmeyecekti.

        Diğer Yazılar