Yurtdışında yaşayan seçmenlerimiz ve 1 Kasım
ANKARA katliamını tasarlayanların ilk arzusu hiç kuşkusuz siyasete olan güveni sarsmak, seçime giderken seçimlerden bahsedilmeyecek kadar demoralize olmamızı sağlamaktı. Demoralize durumdayız. Ama siyasete ve sandığa atfettiğimiz anlamı kaybetme lüksümüz yok.
1 Kasım geri sayımı öyle ya da böyle başladı.
Seçim sonuçları sadece Türkiye’yi değil, Türkiye dışında yaşayan vatandaşlarımızı da etkiliyor. Türkiye uzun yıllar ihmal ettiği diasporasının farkına yeni yeni varmaya başlıyor.
54 ülkede 2 milyon 800 bin seçmeni var Türkiye’nin. Kuzey Kıbrıs’tan Kanada’ya, İsveç’ten Avustralya’ya kadar yayılmış bir seçmen kitlesi bu. % 91’i Batı Avrupa’da. Bu sayı o ülkelerde yaşayan vatandaşlarımızın sayısı değil, Türkiye’de yapılan seçimlerde oy kullanabilmek için gereken şartları karşılayan seçmen sayımız.
Seçimlere katılım ise genel olarak % 37 oranında. Geçen seçimde 2 milyon 800 bin kişiden sadece 1 milyon 76 bin kişi oy kullandı. Bu rakam başka ülkelerin diasporası ile kıyaslandığında yüksek bir orandı ama seçimlere katılım oranı hayli iyi düzeyde olan Türkiye’ye göre düşük bir oran. Katılım oranının dağılımı da eşit değil. Sözgelimi Almanya’da seçime katılım oranı oldukça iyi düzeyken Danimarka’da yaşayan 32 bin seçmenden sadece % 15’i sandığa gitmiş.
Diaspora, AK Parti iktidarı döneminde “seçme hakkı” kazandı. “Seçilme hakkı” için kanun teklifi hazırlayan da AK Parti oldu. Ancak 7 Haziran öncesinde bu işe en çok zaman ve emek harcayan HDP oldu. Şimdi AK Parti de çalışıyor, durumu telafi etmeye uğraşıyor.
Katılım oranlarının beklentilerin altında olmasının nedenleri var.
Misal, İsveç’te Malmö’de ya da Göteborg’da oturan seçmenin sandık mahalline varabilmesi için 300 ya da 600 km yol tepmesi gerekiyor. Avustralya’da bu mesafe 3000 km’ye çıkıyor. Danimarka’da örneğin bir seçmenin seçim mahalline gidebilmesi için 150 Euro masraf yapması gerekiyor.
Zira gariptir, seçmene yakın mahallere sandık konulmasının yolu kanunda açık olmasına rağmen YSK “Sandık güvenliğini sağlayamam” bahanesiyle yeni sandık mahalleri belirlenmesi talebini reddetmiş durumda.
“Gümrük modeli” teklif edilmiş, yani sözgelimi “İsveç Malmö’deki adam 600 km yol gitmesin de, kendisine daha yakın olan Danimarka/Kopenhag’da oy verebilsin” denmiş ama YSK bu teklifi de reddetmiş.
Dahası 2 milyon 800 binin 75 bini 30 yaşın altında. Bu kitlenin seçime katılım oranı % 15’i geçmiyor.
Çünkü gençler Türkçe konuşabilse bile Türkçe yazılı kaynakları takip edemiyorlar. Almanya’da farklı bir atmosfer, güçlü bir toplumsallaşma var ama bu durum diğer Batı Avrupa ülkelerinde böyle değil. Almanya dışındaki 30 yaş altı genç kitle, anavatanla bağ kurmakta zorluk çekiyor, dolayısıyla anavatan gündemiyle çok fazla meşgul olamıyor.
Bu nokta-i nazar Türkiye diasporasının geleceğini ilgilendirdiğinden Türkiye’yi yönetenlerin seçim odaklı değil, daha geniş bir perspektiften bakması gerekiyor. Yurtdışı Türkler Bakanlığı ve Yunus Emre Enstitüleri büyük katkılar sunmuş olsa da daha somut politikalara ihtiyaç var. Avusturya ve Danimarka ile kültürel işbirliği anlaşmaları imzalamak gibi avantaj sağlayan adımlara ihtiyaç var. Çift dilli anaokullarının teşvik edilmesi lazım. “Eğer bu adımlar atılmazsa bırakın seçimleri, iyi Türkçe bilmeyen ve anavatanla güçlü bağlar kuramamış milyonların kaybı söz konusu.” Bunları ben demiyorum, AK Parti Yurtdışı SKM Başkanı Mustafa Yeneroğlu söylüyor.
Yeneroğlu aynı zamanda İstanbul milletvekili adayı ama bir yaşından beri Köln’de yaşayan biri olarak Avrupa’da yaşayan soydaş ve akraba toplulukları temsilen Meclis’te yer alacağını söyleyen bir İstanbul milletvekili adayı. AK Parti’nin yurtdışı seçmenin TBMM’de temsili, yani “seçilme hakkı” ile ilgili kanun teklifinin arkasında olan isim. Milli Görüş kökenli ama şimdi 1 Kasım için canla başla çalışırken “Seçimlerde Ak Parti’ye oy verin” demek yerine “Devlete sorumluklarını hatırlatın” diyecek kadar da Avrupalı.
“AK Parti ‘Hayaldi gerçek oldu’ diyebileceğimiz pek çok şey yaptı ama gerçekler yeni sorumluluklar getiriyor” diyor. “Ve hâlâ alınması gereken çok mesafe var.”
O mesafenin alınması da yurtdışındaki seçmenin sandığa gitmesi ve kendisini hatırlatmaktan vazgeçmemesine bağlı.