Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Ülkenin kriz anlarında milli iradenin yanında duran ve “Oy verdim ama neden verdim, bir dinle” diyen vatandaşın, yeni hükümete görevlerini hatırlatmaya hakkı var. Ama orantısız saldırı ve ithamlarda bulunanlar, devleti terör faaliyeti yürütmekle suçlayacak kadar şaşırmış olanlar ve başarısız muhalefet partileri, AK Parti’ye ödev listesi verince biraz tuhaf oluyor doğrusu.

        En ilginci de “kutuplaşma” yaratmak için elinden geleni ardına koymayanların “İktidar kutuplaştırmaya son vermeli” gibi “öğütler” vermesi.

        “Makarna ve kömürle satın alınan mahlukların oylarıyla seçim kazanılmasının demokrasiyle ilgisi var mıdır?” diye twit’ler atanlar ve sonra dönüp “AKP kutuplaştırdı” ya da “Demokrasi istiyoruz” diyenlerin aynı “cepheyi” paylaşıyor olmaları bir garabet değilse nedir?

        PKK ve “paralel yapı” destekçiliği yaparak ismiyle tenakuza düşen; halkı “Cumhuriyet” kavramıyla çelişmeye, adeta varoluşsal krize ittirmeye çabalayan, insanların güvenlik endişesini hafife alarak bizatihi korkuya neden olan gazete, 2 Kasım sabahı “Korkunun Zaferi” diye bir manşet attı. Aylar boyu yaptıkları her yayında PKK’nın neden olduğu şiddet ortamından direkt Erdoğan’ı, Davutoğlu’nu, seçim hükümetini sorumlu tutmuşlardı, şimdi de vurdumduymazlıklarıyla, milletin en temel gereksinimini hiçe saymalarıyla, terör örgütüne can suyu olan çarpıtmalarıyla sebep oldukları korkunun faturasını Erdoğan’a, AK Parti’ye çıkarıyorlar.

        Haftalık bir dergi var sonra. Seçimin ertesi günü “2 Kasım: İç Savaşın Başladığı Tarih” kapağıyla çıktı. Bir millet düşünün ki, oylarını “birlik, bütünlük” temasıyla yönetme konusunda en çok tecrübeye sahip olan partiye vermiş, 7 Haziran’da sağa sola dağılan oylarını toprak, devlet, can ve gelecek bütünlüğünü garanti altına almaya en yakın gördüğü partide tahkim etmiş... Ama “nokta” kadar aklı ve ahlakı olmayanlar daha güçlü, daha güvenli yaşama arzusunu “iç savaş” niyeti ile iltisaklı hale getirerek iftira üzerinden kamuoyu imal etmeye çabalamakta. Çaba sonuca ulaşınca da “Vay efendim kutuplaştık”...

        Nasıl kutuplaştırmış iktidar?

        Belli bir yaşam tarzı aleni olarak aşağılanmış, tehdit edilir hale gelmiş. Toplum bu tehditlerle yola gelenler ya da ikna olanlar ile yola gelmeyenler/ikna olmayanlar şeklinde ikiye bölünmüş.

        Asıl soru “2001’de yapıp da şimdi yapamadığın, 2001’de yapmayıp da şimdi yapmaya zorlandığın nedir?” sorusudur. Ki, çoğunlukla derin bir sessizlikle karşılanmaktadır. Yine de sosyal medyada dile getirilenlere bakmak bile iç sesi duymamızı sağlar. Şunu haykırmaktadırlar: “Önceden halkı doyasıya aşağılama hakkım vardı. Şimdi yaparsam linç yiyeceğimi biliyorum. Önceden başörtülü kadınlara böcek muamelesi yapma hakkım vardı. Şimdi yaparsam CHP tarafından bile dışlanacağımı biliyorum. Önceden rakibimi küçük düşürmek için ona ‘dinci’ yaftası asarak geçiş üstünlüğü yakalayabilirdim, şimdi yapamıyorum. Önceden dua bilmemek kendimizi ‘farklı’ ve hatta ‘üstün’ hissetmemizin bir yoluydu, şimdi ise önemli bir şeyden bihaber olmakla aynı şey gibi muamele görüyor. Önceden ‘Bu milleti anlamıyorum’ diye başlayan cümleler kurmak hoşa giderdi, milletten antilop sürüsü gibi bahsetmek sınıfsal olarak bulunduğunuz yüksek düzeyi işaret ederdi, şimdi öyle olmuyor. Milleti anlama, tercihlerinde basiret bulunduğunu varsaymak zorundayız, ama işimize gelmiyor.”

        Basit olduğuna bakmayın, her nasılsa ayartıcı şifreler içeriyor ki, Türkiye düşmanlığı yapma üzerinden kariyere soyunan hemen her potansiyel entelijansiya kendisini bu “hassasiyetlerin” bu “kırılganlığın” referans diline mecbur hissediyor.

        Şerif Mardin “mahalle baskısı” dediğinde hop oturup hop kalkanlardan, paralel yapı kurmaylarından biri geçen gün şöyle bir paylaşımda bulundu mesela: “Bu millete söyleyecek sözüm kalmadı! Bu gece son Türkçe twit’lerimi atıyorum! Değmezmiş! Daha iyisini, daha fazla hak edenlere konuşacağım!”

        Dünün dua bilmemekle övünen, milleti anlamama depresyonuyla hava atan “anlaşılamamış elit” depresyonunun kesimden kesime klonlanması başlı başına ürkütücü. Verdikleri uğraşın ise “iktidara muhalefet” ile, “kutuplaştırma siyasetlerine direnme” ile ilgisi yok. “İktidar bağımlılığının” verdiği yoksunluk hissini kamuoyuna mal edebilecek kavramlar etrafında örüntüleyerek tatmin olmakla ilgisi var.

        Diğer Yazılar