Bilakis, Batı ittifakı Türkiye'ye yaklaşmalı
Geçtiğimiz iki yıl, başta ABD olmak üzere Batı basınının ve düşünce kuruluşlarının Türkiye hakkında yaptığı olumsuz değerlendirmeleri tartmakla geçti. İlginçtir, Birleşik Arap Emirlikleri bile Türkiye aleyhtarı kampanyayı fonlayanlar arasındaydı. Müslümanlar Kardeşler hareketini kendi diktatörlüğü açısından tehlike teşkil edecek kadar “demokrat” buluyor, Recep Tayyip Erdoğan’ı da Müslüman Kardeşler hareketine verdiği destek dolayısıyla “tehlikeli” addediyordu BAE. Bu “tehlikeye” mukavemet etmek için Batı’nın imkânlarını ve referanslarını kullandı, “durumu gereği” kendisinin söylemeyeceklerini başkalarına söyletti. Hâlâ bu davadan vazgeçmiş değil.
Küreselleşmenin bir tanımı da “Dünyanın, bölgesel paranoyaların küresel mikrofonlar bulmasına yetecek derecede küçülmesi” olmalı.
Türkiye bunu her ölçekte yaşadı, yaşamaya devam ediyor. Daha fenası, cehenneme dönmüş bir coğrafyayla iç içe.
Suriye’de Esad, halkının üzerine bomba yağdırıyor. Önceki gün Altınoluk sahillerinde 30 mülteci cesedi kıyıya vurdu. Rejimin kontrolünde olan, Şam kırsalında yer alan Madaya’da insanlar açlıktan ölüyor. Ama bakıyorsunuz, Batı’nın Esad’la öyle uzun boylu bir derdi, sorunu yok.
Irak bir ve bütün kalacak mı belli değil. ABD işgali sonrası idari sistemi mezheplere endekslenmiş bir ülke olarak, Şii iktidarın Sünnileri ezip geçtiği bir ülke. Buna rağmen Irak’ta Şii iktidar, IŞİD’e kadar Batılı demokrasilerin vizörüne bile girmedi.
Mısır halkı demokrasi istedi, suçlu oldu. Seçtikleri adam zindana atıldı. Zor yoluyla iktidarı ele geçiren Sisi, Rabia Meydanı’nda 3000 kişiyi öldürdü. Batılı devletler, basını ve “düşünce kuruluşları” Sisi’yi kınamak, eleştirmek şöyle dursun, neredeyse desteklediler.
İran ise komşusu olan Suriye’de savaşa girmiş bir ülke. Dünya sıralamasında en çok idam cezası uygulayan ikinci ülke. Ama İran aleyhinde bırakın bir karalama kampanyasının söz konusu olmasını, Obama yönetiminin koruyucu kanatları altına alınmasından mütevellit bir taltif mekanizmasının işlediğini bile söyleyebiliriz.
Suudi Arabistan deseniz, işte, günlerdir bir lahzada 47 kişiyi birden öldürmesini konuşuyoruz. ABD sadece bir kez “Endişeliyiz” diyebildi.
Rusya’nın Suriye’yi işgal etmesinin ardındaki emperyal heveslerden, bu heveslerin gayet sorunlu izdüşümlerinden bahsetmeye de gerek yok. “Demokrasi” her ne ise tam zıddı eşittir Rusya.
Etraftaki ülkelerin hali bu.
Bir de bu ülkeler ve nüfuz alanları ile kuşatılmış Türkiye’ye bakın.
İdam aktüel bir konu madem, hatırlatalım: Türkiye’de idam cezası yok, o iş 1984’te fiilen bitti, 2004’te de hukuken.
Türkiye’de seçimler her zaman önemli oldu. Askeri vesayet de paralel vesayet de hep seçimler tarikiyle tasfiye edildi. Üstelik rekor düzeyde katılımla gerçekleşiyor.
Ekonomisi kapalı filan değil, dünyaya entegre, serbest piyasa sistemine bağlı bir ülke. Sorunlar olsa da gerçek şu: Aradığın irfan ise tekke bulursun, “fun” ise disko bulursun.
Ateizmi yayma derneği de var, “Biz federasyon istiyoruz” diyen parti ve dernekler de. Şiddet olmadığı sürece hepsi meşru karşılanır.
Türkiye’de kandil kutlamak da serbest, Noel kutlamak da.
Bakarsanız İsrail ile sorunlu, Filistinlilerin gördüğü eziyetten samimi olarak incinen bir milletiz. Ama gayrimüslimlerin ve azınlıkların rahatını, huzurunu da önemseriz ve artık devlet de öyle.
Holocaust kurbanlarını anma günü devlet ricali eşliğinde icra edildi geçtiğimiz yıl.
Auschwitz’in kurtuluşunun 70. yıldönümü sebebiyle Polonya’da yapılan özel törende Türkiye, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile temsil edildi.
Edirne Sinagogu 2015’te restore edilerek yeniden açıldı.
İlk kez kamuya açık alanda, Ortaköy Meydanı’nda Hanuka kutlaması yapıldı.
Ama varsa yoksa “Hitler”, varsa yoksa “diktatörlük” yaygarası.
*
Bunları son günlerde sık sık dile getirilen “Mevcut şartlar dolayısıyla Türkiye, Batı ittifakına daha çok yaklaşmalı” cümlelerine binaen hatırlatma gereği duydum.
Çünkü görüşüm şöyle: Hayır, bilakis, “Batı ittifakı” Türkiye’ye yaklaşmalı.
Türkiye’nin İskandinavya’da olmadığını görmekle işe başlayabilir, haritaya bakarak. Yaptığı haksızlıkları gözden geçirerek.
Zira Türkiye bulunduğu yere oranla gayet iyi duruyor. Hâlâ ve her şeye rağmen, geleceğini bulmaya çalışan karanlık bir gökyüzünde, çoban yıldızı gibi.