Kılıçdaroğlu sahipsiz değildir
Memlekette o kadar arkaik ve komik adamlar var ki insan zaman zaman Sayın Kılıçdaroğlu’nu dahi savunma gereksinimi hissediyor.
Şöyle anlatayım: Biliyorsunuz yakın zamanlarda Başbakan Ahmet Davutoğlu, cuma namazı için mesai düzenlemesi öngören bir genelge hazırlandığını belirtmiş, “Bundan sonra cuma namazına gitmek isteyen huzur içinde gidebilecek” gibi bir cümleyle müjdeyi vermişti. 8 Ocak tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan yeni genelgeyle değişen tek şey, cuma namazı nedeniyle kamudaki mesai saatlerinde küçük bir esneklik sağlanması.
Birçok kişi için iyi haberdi. Oldukça iyi haberdi.
Gizli saklı kılınan, patrondan kaçarak eda edilen ve bu yüzden insanda ağız tadı bırakmayan “Cumasız mesai” mantığı değişiyordu. Nihayet ve çok şükür.
Türkiye’de günlük beş vakit namazını kılamayan bile, belki de bu yükümlülüğünü yerine getirememekten ileri gelen mahcubiyetle cuma namazına hayati bir önem atfeder.
“Ardı ardına 3 hafta cuma namazı kılmazsan dinden çıkarsın” gibi görüşlere fazlasıyla itibar edilen bir ülkede, Türkiye’nin havasından suyundan eser miktarda nasiplenmiş hiç kimsenin bu genelge ile bir sorunu olmaz diye düşünürsünüz.
Meğer öyle değilmiş.
Kemal Kılıçdaroğlu söz konusu düzenlemeye “itiraz etmedi” diye, YARSAV’ın eski başkanı ve CHP üyesi Ömer Faruk Eminağaoğlu, af buyurunuz gemi azıya alarak Kemal Kılıçdaroğlu’nun partiden ihracını istedi.
Böyle bir genelgeye sessiz kalmak “inanç sömürüsüne yönelmek”miş, “laiklikten uzaklaşma” imiş efenim.
Niyetinde o kadar ciddi ki ihraç istemine taa 1975’ten referans bulmuş. O yıllarda efenim, Karayolları Genel Müdürlüğü cuma namazı saatine göre düzenleme yapmaya kalmış da Danıştay “Laiklik ilkesine aykırı” diyerek işlemi iptal etmiş. Yaaa Kılıçdaroğlu sen kim oluyorsun da 1975 içtihadını takmayabiliyorsun? Hem 21. yüzyılda cuma namazı da neymiş...
Eminağaoğlu, Kılıçdaroğlu’nın Hasan Karakaya için taziyede bulunmasına da gıcık. Bu konuyu, ayrıca bir dilekçe vererek partiye sunmuş. Der ki: “Taziye amacıyla bile olsa CHP Genel Başkanı tarafından yapılan arama, asla insani duygular gerekçesiyle açıklanamayacak, parti duruş ve kırmızı çizgilerinin ötesine geçen bir eylem ve davranışı oluşturmuştur.”
Ultra Kemalist isen böyle bir yetenekle doğuyorsun: Hangi taziyenin “insani duygularla” iletildiğini, hangisinin goygoy olsun diye, hangisinin “sinsi sinsi laikliğin altını oymak için” yapıldığını şıp diye anlama yeteneğiyle.
Sözü fazla uzatmayayım:
Kılıçdaroğlu’nun Hasan Karakaya için taziyede bulunması gayet “kral” bir harekettir.
Cuma namazı için yapılan öğle tatili düzenlemesine itiraz etmemesi de gayet “Türkiye”li bir duruştur. CHP’nin hiç değilse “hangi ülkede yaşadığını bilen” bir parti olma eğilimini barındırdığını gösterir.
Eminağaoğlu’na ise bu çıkışından sonra ramazana özel bir “mahyalarla mücadele timi” kurmak düşer. Öyle ya, kamusal alana ışıklı harflerle Allah yazıyorsun, pekâlâ laikliği bozuyor olabilir. Hemen bir dilekçe yazarak olayın üzerine gitmelidir.
HERKES BUNU SORUYOR
- Petrol fiyatları düşüyor, birçok ülkede benzin sudan ucuz hale geliyor, ama bizim ülkemizde benzin ateş pahası, depoyu “full”lemek hâlâ cesaret istiyor. Bu durumu açıklayabilecek bir babayiğit var mı?
- Erdoğan karşıtı her harekette Türkiye’nin sesinin yanında durmuş, “çoğunluğun yönetme hakkı” hazmedilmeden “çoğulcu” olunamayacağının idrakiyle davranmış, kendi mahallesi dahil pek çok kesim tarafından “Erdoğan”’cı diye tanımlanmış ya da yaftalanmış, görüşlerinin tamamını benimsemesem de benim gibi pek çok kişinin saygısını kazanmış aydın bir kadın olan Gülay Göktürk, tek bir yazısı yüzünden Akşam Gazetesi’nden kovuldu. Reva mı? Başkanlık sistemi tartışmalarının startı böyle mi verilecekti?
- Beyazıt Öztürk, önce titrek sesli ve “çocuklar ölmesin” diye konuşan bir kadın canlı yayına bağlandı diye hakarete uğradı. Sonra özür diledi, bu kez de hükümet karşıtlarınca topa tutuldu. Politik analiz yapmayan, sonuçta sadece eğlence programı yapan birini canlı yayına bağlanan bir izleyici yüzünden sağlı sollu hırpalamak, akla mantığa sığar mı?