Avrupa'nın mülteci sınavı
Suriyeli mülteciler Avrupa sınırlarını zorlarken Batı’nın vicdanını da sınamış oluyorlar. Ve Batı sınıfta kalmak üzere.
Hatırlanacağı gibi İngiltere, İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda’dan oluşan Birleşik Krallık, geçen yıl bir açıklama yaparak 5 yıl içinde 20 bin sığınmacıyı kabul edecekleri sözü vermişlerdi. Türkiye’nin sadece birkaç yıl içinde 2.5 milyon sığınmacıya ev sahipliği yapmak durumunda kaldığı düşünülürse “5 yılda 20 bin mülteci”nin ne kadar komik bir rakam olduğu anlaşılabilir. Biz bu şakayla eğlenirken bizden bazı aklıevvel gazeteciler çıkmış ve “Tabii öyle yapacak” demişlerdi: “Batılı bunun sağlık sigortasını düşünüyor, barınmasını düşünüyor, entegrasyonunu düşünüyor. Bunları sadece önüne geleni kabul eden Türkiye düşünmüyor.”
İnsan hayatını bürokratik katalizörlere bağlayan ve her koşulda Batı’yı övmeye ayarlı bu kafaların nasıl da haklı çıkmadığını günbegün izliyoruz.
“5 yılda 20 bin göçmen alırım” diyerek üzerine bir de tebrik bekleyen İngiltere, geçen hafta Galler’de yaşanan ayrımcılık haberlerine konu oldu. Guardian’ın aktardığına göre Cardiff’te, İçişleri Bakanlığı’na bağlı çalışan ve mültecilere yemek veren taşeron şirket, mültecilere yemek almak için kırmızı bant takma zorunluluğu getirdi. Renkli bileklik uygulamasına maruz kalan sığınmacı, gazeteye yaptığı açıklamada, “Bileklikleri takmazsak İçişleri Bakanlığı’na bildirileceğimiz söyleniyordu. Kaldığımız binadan yemek yedi- ğimiz binaya her gün 10 dakikalık bir yürüyüşle geçiyorduk, cadde boyunca bilekliklerimiz görü- necek şekilde yürüyorduk. Yoğun trafiği olan yolda sürücüler kornaya basıyor ve bazen arabalarının pencerelerinden uzanıp bize, ‘Ülkenize geri gidin’ diye bağırıyorlardı” diyordu.
Geçtiğimiz hafta, yine İngiltere’nin Middlesbrough kasabasında başka bir olay yaşandı. Sığınmacıların yerleştirildiği evlerin kapıları Nazi Almanya’sında Yahudilere yapıldığı gibi kırmızıya boyandı.
Avrupa’da durum daha da beter.
Çek Cumhuriyeti’nde mülteci meselesi mazeretiyle kurulan “İslam Karşıtı Blok”un başındaki adam Martin Konvicka, Avrupa’nın göçmen politikasını “Aptalca ve intihara meyilli” diye tanımlayarak Avrupa halklarını öteden beri tanımlayan “ırkçılık” illetini kalıcı bir hasara dönüştürmeye hevesli görünüyor.
Almanya ise başka âlem. Merkel ülkenin en önemli, en saygın gazeteleri tarafından bile şu cümlelerle tehdit ediliyor: “Merkel’in siyasi geleceği, Avrupa’ya mülteci akınını durdurmasına bağlı.”
2014 yılında Almanya’nın Dresden kentinde kurulan ve Türkçe’si “Batının İslamlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar” anlamına gelen PEGIDA, bazı Avrupa ülkelerinde geniş katılımlı bir eyleme hazırlanıyor. Prag’da kendisine benzeyen grupların temsilcileriyle buluşarak “Prag Deklarasyonu” dedikleri bir deklarasyona imza attı. Buna göre Almanya, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Finlandiya, Polonya, Slovakya ve İsviçre gibi 14 ülkedeki göçmen karşıtı grupların hepsi 6 Şubat’ta sokağa çıkacak.
PEGIDA deyip geçmemek lazım. Yarattığı hareketlilik sağcı ve ırkçı “Almanya İçin Alternatif Partisi”ne (AFD) yarıyor. AFD’nin oy oranını yüzde 10 artırarak Yeşiller’i solladığı belirtiliyor.
Hoş, “Yeşiller’in farkı ne?” derseniz orada da durum parlak değil. Yeşiller Meclis Grup Başkanı Katrin Göring-Eckardt’ın tek derdi Merkel’in Davutoğlu’na net uyarılar yapmasıydı son günlerde. Spiegel Dergisi’ne verdiği röportajdan: “Hıristiyan Birlik partileri ve Sosyal Demokrat Parti sırf sığınmacı akınının üstesinden gelinmesinde görev alacağı için Türkiye’deki insan hakları ihlalleri ve basın özgürlüğünün kısıtlanmasına gözlerini kapatamaz.”
Avrupa ve hatta genel olarak Batı aymazlığının çift bıçaklı aymazlığını görebiliyor musunuz?
Sağcıları “Mülteciler gelmesin, bırakalım denizlerde ölsünler” diyor.
Solcuları, çevrecileri, yeşilleri ise “Ne diye Türkiye gibi ülkelere yüz veriyorsunuz? Mültecileri bizden uzakta ve hayatta tutuyorlar diye mi, peh!” yapıyor.
*
Mültecileri Suriye’nin içinde olduğu koşullardan koruma gereksinimi çok kısa zamanda Avrupa’yı mültecilerden koruma işine dönmüş, Türkiye’ye “Sen bu işi idare et, parası neyse ödeyelim” demişlerdi.
Onu da ödemediler. Davutoğlu’nu “Biz AB’den para dilenmiyoruz, para için görüşmüyoruz” demek zorunda bıraktılar.
Sağcı partileri iktidara getirmiş bir Avrupa, mültecileri sağa teslim etmek koşuluyla Türkiye’den fidye bile isteyebilir.
Buna hazır olalım derim ben...