Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        PKK merkez komite üyelerinden Nurettin Sofi, 18 Ocak 2016 tarihli Özgür Gündem’de yayınlanan röportajında Türkiye’nin Osmanlı İmparatorluğu gibi çökeceğini iddia ediyordu.

        Aynı gazete 27 Ocak’ta şöyle bir başlık atıyordu: “Lozan Yıkıldı, Kürtler Cenevre’de.”

        PYD’nin Cenevre’ye çağrılma ve masada olma olasılığının PKK yayın örgütünde uyandırdığı sevinç ve “soy soylayıp boy boylama iştahı” bizim “PKK ayrı, PYD ayrı” diyen zihni sömürgeleştirilmiş adamlarımıza çok ilginç gelmiş olsa gerek! Birbiriyle bağı olmayan örgütler neden birinin kazanımını “Lozan’ın çöküşü” olarak nitelendirsin ki?

        Oysa zaten gerçeklere ulaşmak için parçaları birleştirmeye filan ihtiyaç yok. PYD’de yönetici konumunda yer alan 109 PKK’lı var.

        PYD’nin de PKK’nın da çatısı konumunda bulunan KCK yöneticilerinden 17’si epeydir Suriye’de bulunuyor. Akraba ziyaretinde değil, en iyi ihtimalle PYD “kantonlarında” bulunan eğitim üssündeler. Derik ve Dırbasiye’de eğitimden geçirilen ve şehir savaşlarında eğitilen militanlar daha sonra gelip Sur’da, Cizre’de, Silopi’de savaşıyorlar.

        Bu bilgilerin hepsi gazeteci Abdülkadir Selvi’nin de yazdığı gibi, Suriye ile yakından ilgilenen küresel ve bölgesel aktörler tarafından gayet iyi biliniyor.

        PYD de bilindiğini biliyor. Göstere göstere 29 kişinin Ankara’da düzenlenen canlı bomba saldırısının hemen akabinde, daha 17 Şubat’ta Azez yakınlarında ele geçirdikleri Miniğ Havalimanı’nın adını “Serok Apo” havaalanı olarak değiştiriyorlar. Sebep “kutlama” olsa gerek.

        PKK bu alçakça saldırının ertesi gününde hem altı güvenlik görevlimizi şehit edecek bir patlama daha gerçekleştiriyor, hem İdil’e saldırıyor. PYD lideri Salih Müslim’in “Şimdi daha güçlüyüz, asla geri çekilmeyiz” sözleri manşetlerde yankılanırken eşzamanlı olarak PKK, Kerkük-Yumurtalık boru hattının Şanlıurfa’da kalan bölümünü patlatıyor. Barzani’nin ofisinden yapılan açıklamada peşmergenin tek gelirinin söz konusu boru hattından taşınan petrol gelirleri olduğu söylenmesi eylem açısından oldukça anlam taşıyor. Zira bu strateji PYD’ye karşı peşmergeyi sıkıştırma, Barzani yönetimi aleyhine PYD’yi Şengal’de büyütmek, Kuzey Irak ve Türkiye arasındaki ilişkileri bozmak, böylece Türkiye’yi “Kürtlere saldıran devlet” olarak kodlayıp sorunu uluslararasılaştırmak şeklinde kurgulanan planın parçası.

        Ve ne yazık ki bir ucunda ABD var.

        Ankara’nın kalbine yapılan bombalı saldırının arkasında sadece örgüt değil bir de devlet arayacak isek bu hiç kuşkusuz Rusya olurdu.

        Ancak bu durum Rusya’yı bu hareket serbestisine kavuşturanın, PYD’yi ve YPG’yi sınırlarımızın ve toprak bütünlüğümüzün başına bela edenin ABD olduğu gerçeğini de değiştirmezdi.

        Nitekim ne oldu?

        Obama’nın Esed ve YPG’nin Suriye’nin kuzeybatısından doğuya doğru ilerlemesinden ileri gelen rahatsızlığı Türkiye tarafından yapılan açıklamada yer aldıysa da Washington açıklamasında yer almadı. ABD’nin yayınladığı metinde YPG’ye yönelik bir kınama yoktu. ABD’nin YPG’ye desteğinin sona ereceğini düşündüren herhangi bir ifade söz konusu değildi.

        ABD, PYD’nin ne olduğunu hâlâ anlamamış değil. KCK şemasındaki yerini pekâlâ görüyor, biliyor. Çünkü ABD’nin yeni Ortadoğu politikası “bölgeye demokrasi götürmek için savaşmak”tan “bölge dışı dengeleme” olarak tercüme edilebilecek “off shore balancing” metoduna dönüştü.

        Özetle ABD, öne çıkan bazı ülkeleri daha zayıf kalan başka ülkeleri ya da aktörleri güçlendirerek “dengeleme’ yoluna gidiyor. Bunun ne kadar büyük bir kaosa yol açabileceğiyle ilgilenmiyor, kaos kendi üzerinde patlamadığı, bilakis aktörleri kendisine mahkûm ettiği sürece, tutarsızlık dahil her çelişki mubah.

        ABD’nin yeni politikasının kötü tarafı şu: Bu kontekstte hakikate yer yok. Türkiye, PYD ile can ciğer kuzu sarması olsa, bu kez “denge” politikası “Vay PYD’ye tavır almadın” dayatması üzerinden işler.

        Tıpkı Esad yönetimine tavır almasaydık “Vay neden almadın?” sorgusu üzerinden sıkıştırılıp taciz edileceğimiz gibi, bu kez de “PYD’yi destekleyen ülkeler” listesinde adımız geçer.

        Off shore balancing’in özü bu. Daha önce Daniel Pipes’ın da değindiği gibi, “Hangi taraf zayıfsa onu destekle, güçlü olanı örsele”.

        Türkiye bu politikayı, ilkesi “ilkesizlik” olan stratejiyi nasıl boşa çıkarır bilemem. Bildiğim kendi doğrusunda, hakikatinde, ihtiyaçlarında direnmesi gerektiği.

        Çünkü sen direnirken bir şeyler değişir. Ve direnmenin binbir türlü yolu vardır.

        Diğer Yazılar