Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD ziyaretinde gerçekleştireceği temaslar polemik konusu yapıldı. Yığınla yalan söylendi ve yalanların hepsi ya tekzip edildi ya da tekzip edilmesine bile gerek görülmedi.

        “Obama, Erdoğan’ı kabul etmeyecek” gibi tezviratın aksine Erdoğan, Obama ile de görüştü. Dünya ekonomi devleriyle oldukça verimli geçen bir yuvarlak masa toplantısı da yapıldı, hatta bazı şirket CEO’larının Erdoğan Türkiye’sinin yatırım değerine ilişkin taltifleri basına yansıdı. Kerry, “PYD’nin devlet kurmasına izin vermeyiz” dedi. Biden ile görüşme oldukça sıcak ve yakın görüntülere sahne oldu.

        Bütün bunlar ABD ile Türkiye arasında soğuk rüzgârlar esmiyormuş gibi erkenci, gerçeklikle bağlarını koparmış yorum ve yayınlara sebep oldu. Nitekim Obama’nın bu görüntüyü dengeleme anı geldi çattı. Türkiye, ABD için önemli bir partnerdi hiç kuşkusuz; Türkiye kâh sokak hareketi, kâh darbe tehditleriyle dizginlenebildiği sürece parçalanması da istenmeyecek bir ülkeydi. Ama bu durum önemli yol ayrımlarında hep Batı ittifakını seçmiş olsa da bu ittifaka “teslim olmayan” Erdoğan’ın ziyareti rahat ve esenlikler içinde tamamlamasına izin verileceği anlamına gelmiyordu.

        Obama, Nükleer Zirve’nin kapanış konuşmasında kendisine gelen anlaşmalı soru üzerine içinden şu cümlelerin de geçtiği bir cevap verdi: “(...) Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın demokratik bir süreçle defalarca seçildiğine şüphe yok. Ama basına karşı benimsedikleri yaklaşımın Türkiye’yi çok rahatsız edici bir yola sürükleyebileceğine inanıyorum. Ve onlara tavsiyede bulunmaya devam edeceğiz.”

        Ev sahibi ülkenin, misafir ülkenin liderini bu denli net ifadelerle eleştirmesi alışıldık bir olay değildi.

        Peki Obama neden bunu yaptı? Washington ziyaretiyle ilgili bütün yalanları tekzip eden olumlu görüntüyü neden sıcağı sıcağına bozma gereksinimi duydu?

        SEBEP BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ DEĞİL

        Brookings’te protestoculara karşı korumaların tavırları hassasiyet yaratmış olsa da, asıl sebep bu değil.

        Obama’nın asıl motivasyonu, ABD’nin Suriye’deki PYD-YPG güçlerine tanıdığı pozitif ayrımcılığın Erdoğan tarafından açığa düşürülmüş olması.

        Anahtar cümleler, Erdoğan’la Washington büyükelçiliğinde yaptığımız röportajda. Alıntılıyorum: “O bölgede DAİŞ’le (IŞİD) mücadele için ABD’ye 1800 isim verdik, 600 isim daha vereceğiz. Bunlar yetişmiş insanlar; bir kısmı Arap, bir kısmı Türkmen. Bu insanlar şu anda mücadele için her şeye hazırlar. Dolayısıyla ABD’nin artık bahanesi söz konusu olamaz. Zira karada her şeylerini ortaya koyan bahsettiğimiz insanlar, orada bizim için varlar. Bunlar, DAİŞ ve diğer terör örgütlerine karşı her türlü desteği vermeye hazırlar. Ilımlı muhalifler bunlardır. Biden ile de Kerry ile de konuştuk; onlar da bir PYD devletine müsaade etmeyeceklerini söylüyorlar. O halde, artık diyecek bir şey kalmıyor.”

        Şimdi kırmızı odada neler konuşulduğunu az çok tahmin edebiliyoruz değil mi?

        Yukarıdaki ifadelerden yola çıkarak Erdoğan’ın ABD tarafına şunları söylediğini anlayabiliyoruz: “Madem Suriye’deki savaş zeminini Türkiye aleyhine kullanmaya çalışan PYD-PKK güçlerine geçtiğiniz iltimas sadece ve sadece ‘IŞİD’le başkası savaşmıyor’ gerekçesinden ibaret... Madem PYD’nin ne olduğunu gayet iyi biliyor ve günün sonunda devlet kurmasına da rıza göstermeyeceğinizi söylüyorsunuz... O halde sizi PYD-PKK’yı beslemeye ve güçlendirmeye yarayan ortaklıktan azat edelim. Size adres gösteriyoruz: Alın size IŞİD’le savaşacak ılımlı muhalif, kara gücü. PYD-PKK’yı desteklemeyi bırakın, bu kişilerle çalışın.”

        Özetle: “Hodri meydan...” Özetle, sınama.

        Obama’nın açık açık yaptığı Erdoğan eleştirisi, söz konusu teklifi açık açık geri çevirmektense dolaylı olarak imkânsızlaştırmaya yönelik.

        Çünkü ABD’nin PYD-PKK’ya yaptığı pozitif ayrımcılığın da, Suriye halkını ve muhalifleri süründürmesinin ve eğit-donat gibi komedilerle işi savsaklamasının da adalet ve hakkaniyet diline tercüme edilebilecek herhangi bir gerekçesi yok. Dolayısıyla isabetli bir çözüm planı da teşekkül edemiyor.

        Bu tutum ABD’nin PYD’yi her koşulda destekleyeceğini göstermiyor. Ama ulusal ve bölgesel güvenliğimizi tehdit eden PYD-PKK terörünü, Erdoğan’ı ve Türkiye’yi sıkıştıran, “dengeleyen” faydalı bir unsur olarak görmeye devam edeceğini gösteriyor.

        Diğer Yazılar