Cami değil medeniyet merkezi
ABD’nin Maryland Eyaleti’nde Washington’a 1.5 saat uzaklıkta, Baltimore’un kıyısında bir yer var. 2008 yılında konteynerlerden oluşan mescit ve imam lojmanı olan, sivrisinekten geçilmeyen alanda şu an bir külliye var. Cami var, konferans ve sergi salonu var, çocuk parkı var, hamam var, seminer ve uluslararası zirveler için gelecek konukların kalacağı Osmanlı tarzı konaklar var, kimi zaman düğün salonu olarak da kullanılacak bir restoran var. İslam toplumlarının buluşmasını sağlayan bir havza var. Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in hayali, Cumhurbaşkanı Erdoğan eliyle gerçeğe dönüşmüş vaziyette.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 29 Mart-3 Nisan arasında gerçekleştirdiği ABD ziyaretinin en “kalıcı” köşe taşını Maryland’de açılışı yapılan “Diyanet Center of America” oluşturuyordu. Başlıktaki ifade de Erdoğan’a ait. Sadece bir cami ve müştemilatı ile değil, evsaflı iyi düşünülüp kotarılmış bir “medeniyet merkezi” ile karşılaştık ve bir benzerinin Türkiye’de olmadığını hatırladığımızda hafiften kıskandık bile. Ancak ABD’de yapılmış olmasının ayrıca bir anlamı olduğunun da farkındaydık.
Müslüman toplumların Paris, Brüksel, İstanbul, Lahor’da gerçekleştirilen ve etiket kısmında “İslamcı” parantezine alınmış radikal örgütlerin ismi yazan saldırılar nedeniyle “savunmacı”, “özür dileyen” bir pozisyona mahkûm edildiği bir evrende, gariban mülteci çocuğun ayakları çamur içindeyken bir karton üzerine “Brüksel için özür diliyoruz” yazıp kameralara göstermek zorunda hissettiği bir iklimdeyiz. Tam da bu nedenle Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in açılıştan bir gün önce verdiği cuma hutbesinde yer alan “Başınızı öne eğmeyin” sözleri aynı zamanda Maryland’deki kurumun hangi ihtiyaca cevap vereceğini gösteriyordu. Sadece bu da değil, İslamofobi’ye karşı “Gerçek İslam bu değil” demek yetmiyor. Sadece lisan ile değil, lisan-ı hâl ile teyidin de önemli hale geldiği bir ortamda, Maryland’deki medeniyet merkezi, “Gerçek İslam hangisi?” sorusuna anlamlı bir cevap teşkil ediyor.
Trump gibi kampanyasını İslamofobi üzerine kuran bir palyaçonun başkanlık için yarıştığı ve müşteri de bulabildiği bir ülkede Maryland ahalisinin epey geniş bir araziye yayılmış Diyanet Center of America’nın yapımına itiraz etmemesi de umut verici etkenlerden biri.
Yanlış anlaşılmasın yalnız, söz konusu umut ABD’nin Müslümanlara bakışının harikulade olmasından filan ileri geliyor değil. Nötr bakabilme yetisini kaybetmemesi ve “sözleşme” kültüründen ileri gelen bir açıklıkla kâr-zarar hesabı yapmaya yatkın olmasıyla ilgili.
Şöyle: Maryland’de hatırı sayılır bir Müslüman “community” var. Fakat projeyi hayata geçiren ve iki ülkeyi de tanıyan Diyanet’e bağlı birimler, “Madem öyledir, o halde bu zaten hakkımızdır” demediler, yerel destek almayı ihmal etmediler. Projenin bölge ahalisiyle karşılıklı saygı üzerine kurulmuş olmasına ve “akıllı” bir sunumla hazırlanmasına özen gösterdiler. Camide ezanların iç ezan olarak okunmasına, sesin hoparlörle dışarı verilmemesine karar verildi. Bunun da ötesinde yapım sürecine geçilmeden önce projeyi tanıtan broşürler hazırlandı. Külliyenin bölgenin değerini maddi olarak pozitif yönde etkileyeceğini açıklayan veriler de broşürde yer aldı. Durum böyle olunca yakınlarında sinagogların ve Budist tapınaklarının da bulunduğu bölgede bir de İslam Merkezi bulunmasına kimse karşı çıkmadı, hatta dönemin Maryland Belediye Başkanı projeye yardımcı oldu.
Belki bu nedenle, Diyanet Center of America’nın açılışında ABD’den, Kanada’dan, Filistin’den, Suriye’den, Pakistan, Lübnan, Irak, Fas ve daha nice ülkeden Müslümanlar olduğu gibi, Hıristiyan, Budist, Hindu ve başka dinlere mensup Amerikalılar da vardı. Mimar Hilmi Şenalp’in Tokyo ve Berlin’den sonraki işi olan o güzel camiyi hayranlıkla seyrettiler. Hüseyin Kutlu’nun hatları, İznik çinileri, 99 esmanın yazıldığı şamdanı ile mütevazı ama derinlikli bir estetik sunan cami ve Selçuklu tarzında inşa edilmiş kültür merkezi karşısında mest olmamak elde değildi.
Bir şeyler baştan iyi düşünüldüğünde, iyi hazırlandığında, iyi anlatıldığında hem kendisi hem de etkisi iyi olabiliyor demek ki.