Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Adli yıl Beştepe Külliyesi’nde yapılan bir toplantıyla açıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşma yapmak için salona girdiği sırada hâkimlerin ayağa kalkması ve alkışlaması da dahil olmak üzere, açılışın tamamı Kemal Kılıçdaroğlu’nun tepkisine neden oldu.

        Kılıçdaroğlu, “Sayın Cumhurbaşkanı’nın şu sözüne yürekten katılıyorum. ‘Yenikapı ruhu yaşatılmalı’. Ben Yenikapı’da 12 maddelik bir konuşma yaptım. Konuşmanın birinci maddesi şuydu. Camiye, kışlaya, adliyeye siyaseti sokmayın” dedi. Ayrıca şunları da:

        “Siz adli yılı açtınız, güzel. Bir de kalkıp siyasi konuşma yapıyorsunuz. Açıkça belli konuları suç kapsamında değerlendiriyorsunuz. Ne demektir bu? ‘Sevgili hâkimler, ben size söylüyorum. Kararı böyle vereceksiniz’ demektir. Tam bir yüz karası toplantıdır bu.”

        Erdoğan ise bir gazetecinin sorusu üzerine Kılıçdaroğlu’nun ifadelerini “ayıp” bulduğunu söyledi: “Cumhurbaşkanı yasama, yürütme ve yargının da başıdır, devletin başıdır. Milletin mekânında adli yıl açılış töreni yapılması yargı bağımsızlığına gölge düşürmez, güçlendirir.”

        En iyi niyeti elden bırakmayalım, şöyle diyelim: Kılıçdaroğlu “Ancak normal bir zamandaymışız gibi davranırsak normları koruyabiliriz” diye düşünüyor herhalde. Oysa normal zamanlarda değiliz, OHAL’deyiz.

        Halk tarafından seçilen ve tarafını ilk günden itibaren ortaya koyan, AK Parti ile bağını kesmeyen, kısacası alışılageldik bir Cumhurbaşkanlığı görevi icra etmeyen bir Cumhurbaşkanı’na, “Yargıçlarla aranızda mesafe olmalı” uyarısı 15 Temmuz öncesinde anlamlı bir hatırlatma olurdu, belki bir ya da iki yıl sonra da öyle olacak. Kılıçdaroğlu’nun anlamadığı şu: 15 Temmuz darbe girişimi başarılı olsaydı “adliyeye siyaset sokulması” olarak telakki ettiği durumun yanından bile geçemiyor olacaktık. Bırakın bağımsız yargıyı, adil bir yargımız olacak mıydı orası bile meçhul. Şimdi Erdoğan salona girdiğinde ayağa kalkan ve alkışlayan yargıçlar eleştiriliyor. Ama 15 Temmuz başarılı olsaydı, o yargıçların yerinde verdiği gerekçeli kararda Fethullah Gülen’i “mehdi” ilan eden türde yargıçlar olacaktı, alçıdan yapılmış elleri öpmek için kuyruğa giren hukuk adamlarımız olacaktı. Kılıçdaroğlu bu kısmını düşünüyor mu?

        Kuşkusuz 15 Temmuz her eleştirinin, her sorgulamanın önüne çekilen bir mazeret bendi olmamalı. Ancak darbe ve geri püskürtülmesinin üzerinden şunun şurasında sadece bir buçuk ay geçtiği ve eğer o darbe savuşturulmasaydı başımıza gelecek yüzlerce felaket olasılığı, hatta ve hatta halen olağanüstü hal ilan edilmiş bir ülkede yaşadığımız gerçeği de hafife alınmamalı.

        15 Temmuz darbesi sadece iç savaş çıkarmayı ve milleti bölmeyi hedeflemiyordu. “Hukuk devleti” dediğimiz yekûnu parçalamaya da azmetmişti. Yasama organını zaten bombaladılar. Yürütmenin başını öldürmeye çalıştılar ve sanılıyor mu ki, yargı da nasibine düşen zulmetten payını almayacaktı?

        “İçinde bulunduğumuz olağanüstü koşullar” Cumhurbaşkanı’nın; darbe başarılı olsaydı ya kellesi alınacak ya darbecilere boyun eğmek zorunda bırakılacak yargıçlarla bir araya gelmesi şikâyet edeceğimiz son şey gibi görünüyor. İş ki âdet haline gelmesin. Âdet haline gelirse, o zaman sorgulanır. “Cumhurbaşkanı’yla karşı karşıya geleceğini, yüz yüze bakacağını bilen yargıçlar bağımsız kararlar alamıyor vs. vs.” denir. Ama o zaman denir, şimdi değil.

        Şimdi başka bir zaman.

        Darbe akim bırakıldığı günden beri Sayın Erdoğan sürekli olarak birileriyle görüşüyor. Kâh şehit olanların aileleriyle, kâh gazilerle, kâh medya patronlarıyla, kâh uluslararası aktörlerle, kâh muhalefet partilerinin liderleriyle, hatta Kemal Kılıçdaroğlu’yla. Her taziyeye, her görüş alışverişine, her bağlılık ve tecrübe tazelemeye, bir de “kutlama” eşlik ediyor. “Darbeciler başarılı olamadılar, çok şükür Allah izin vermedi, millet izin vermedi” kutlamaları.

        Neden adli yıl açılışı da, uğursuz bir felaketin savuşturulmasını bir de yargıçlarla kutlama bağlamına vesile olmasın?

        Unutmayalım ki, 7 Ağustos’u yaratan, AK Partililer ile CHP’lileri Yenikapı mitinginde buluşturan da aynı olağanüstü koşullardı, aynı kutlama havasıydı. Birlik temasıydı. “Başımıza gelen felaket bizi öldürmedi, güçlü kıldı” sevinciydi.

        Bu sevinç, OHAL şartlarında eşine zor rastlanacak türde bir fırsat yarattı.

        Tahakküm etmeden tartışabilir, infaz etmeden sorgulayabilir, uzlaşmasak da konuşabiliriz fırsatıdır bu. Heba edilmemeli.

        Diğer Yazılar