Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        15 Temmuz günü Yeni Şafak Gazetesi’nin Ankara temsilciliğini ziyaret ederek darbe olacağını haber veren emekli Albay Hasan Atilla Uğur, 25 Eylül günü verdiği demeçte, ikinci ve çok daha kanlı bir darbe girişimine hazır olunması gerektiğini söyledi.

        “İkinci bir darbe girişimi olur mu?” sorusu biraz da tarihsel tecrübeler ışığında hemen herkesin sorduğu bir soru. Zira darbecilerin ABD’ye güvendiğini söylemek zor değil. Merkez Kuvvetler Komutanı Joseph Votel’in, “Türk ordusunda beraber çalıştığımız isimler hapiste” diyerek sitem etmesinden tutun, darbe gecesi İncirlik Üssü’nden defalarca yakıt ikmali yapılmasından çıkın; gözümüzün önünde olan birçok şey var. En önemlisi geçmişte maruz kaldığımız bütün darbelerde ABD parmağı olduğunu biliyoruz. İran’ın devrik lideri Musaddık’ın başına gelenlerden de biliyoruz: “ABD destekli bir darbe söz konusu ise darbeciler işlem tamam olana dek çabalıyor.”

        Hasan Atilla Uğur’un sözleri de bu nedenle ciddiye alınıyor:

        “Olay büyük ihtimal Şemdinli, Yüksekova ya da Kızıltepe’de olacak. Burada 15-20 kişi ölecek. Bölgedeki bütün ilçelerde, illerde, İngiliz Konsolosluğu’ndan ziyaret edilen aşiretler bu oyuna gelirlerse eğer, halkı sokağa dökecekler. Batı’da ise fitili, 4-5 noktada sansasyon yaratacak büyük patlamalarla ateşleyecekler. Bunu ya PKK ya da IŞİD yapacak. Yine eşzamanlı olarak hedef olarak gördükleri kişilere yönelik suikastlar devreye girecek. Bu yapıldığı zaman inanılmaz bir kaos ortamı olacak. Herkes ayağa kalkacak ve iç savaş dedikleri, esas onların istedikleri plan hayata geçecek.”

        Dehşete düşmemek imkânsız. Ancak “detaylarda” sorun var.

        “Aldığım bilgiye göre, İngilizler 2.5 aydır Güneydoğu’daki bütün aşiretlerin ayağına gidiyor. (...) Bunlarla pazarlıklar yapıyorlar. Toprak ağası olarak varlığını sürdüren bu aşiretlerin bankalara olan birikmiş trilyonlarca liralık borçlarını ödediler(...)” diyor Uğur.

        İngilizler hangi aşiretlerin borçlarını ödemiş, böyle bir ödeme varsa kayıtlarda iz bırakır. Benim yaptığım araştırmalar ve soru sorduğum bürokratlar bu veriyi yalanlıyor.

        Dahası bana ulaşan haberler söz konusu demeçten dolayı aşiretlerin hem incinmiş hem öfkelenmiş durumda oldukları yönünde. Demeci boyunca, “Ayrılığı gayrılığı bırakalım” ifadesini kullanan Uğur her nedense hem PKK’nın hendeklerine yüz vermeyen hem de 15 Temmuz’da meydanlara çıkıp darbe karşıtı pozisyon alan Kürtleri itham etmek için delillere dayanma gereği duymuyor.

        Dahası şu ifade: “Bundan 3-4 gün önce İngiltere’nin yüksek tirajlı gazetelerinden biri olan Daily Express’te bir yazı yayınlandı. Diyor ki: ‘Türkiye’de ikinci kaos ortamı geliyor. Bizim Kıbrıs’ta üssümüzdeki 10 bin deniz piyademiz, Türkiye’de bulunan 50 bin İngiliz’in can güvenliği için Türkiye’ye girecek, Türkiye’de güvenli bölgeler oluşturacağız. Vatandaşlarımızı hava yoluyla tahliye edeceğiz.’ Bakın bu bir işgal planıdır.”

        Uğur’un bahsettiği yazı temmuzda, darbeden 10 ya da 12 gün sonra yayınlandı. Yani “ikinci dalga” beklentisinin en yoğun olduğu günlerde. Haberin içeriği de kaos durumunda İngiliz vatandaşlarının nasıl tahliye edileceğiyle ilgiliydi. Bu haber İngilizlerin aşiret lideri satın aldığını ileri sürmek için yeterli mi?

        Uğur yetinmemiş, devlet kurumlarını da şaibe altında bırakmaya çalışmış. “Mesela MİT” diyor. “(...) MİT, en başından beri bu girişimden haberdardı. Peki niye bir şey yapmadı?”

        MİT’te temizlik yapılmadığı, kriptoların bulunduğu yolundaki ifadelerin asıl nedenini şu cümlede görüyorsunuz: “Süratle milli bürokrasiyi oluşturmamız lazım.”

        Mevcut MİT’in “milli olmadığı” ithamını içeren bu “talep” ister istemez hafızayı yoklamaya neden oluyor.

        Önder Aytaç’lar, Emre Uslu’lar henüz devrede değilken Hakan Fidan’a hakaret edenler kimlerdi, hatırlıyorsunuz.

        2010 yılında İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak, Hakan Fidan’dan rahatsız olduklarını açıkladığında, Ehud Barak’ın sözleri üzerinden Hakan Fidan’a saldırma, MİT’i suçlama işlevini kim yürütüyordu hatırlıyorsunuz...

        Anlaşılan o ki, FETÖ devreden çıkınca Hasan Atilla Uğur gibi emekli albaylarla aynı dalga boyunda olan Türk Baas’çıları asli misyonlarına geri döndü.

        FETÖ’yü sıçrama tahtası yapıp kendilerine yakın olmayan bütün bürokratları ve AK Parti’ye yakın kesimleri, hatta giderek Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı dahi FETÖ torbasına koymak istedikleri gözden kaçacak gibi değil.

        Diğer Yazılar