Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        15 Temmuz darbe girişiminden beri PKK eylemlerine hız verdi. İçeride PKK’ya karşı mücadele, sınır ötesinde Fırat Kalkanı operasyonu başarıyla devam ediyor, ancak PKK da saldırılarına ara vermiyor. Son kötü haber pazar günü Şemdinli’den geldi. PKK’lı teröristler tarafından sabah saatlerinde ilçedeki Durak Karakolu’na yönelik bomba yüklü araçla düzenlenen saldırıda 10 asker şehit olurken 5 sivil vatandaş da hayatını kaybetti. Bu saldırıdan sadece saatler sonra ABD’nin yeni başkan adayları ikinci kez kameraların karşısına geçti. Zaten bilinen bir gerçek, Hillary Clinton tarafından son derece açık bir biçimde ifade edildi, handiyse başka bir kötü haber gibiydi.

        Moderatörün “ABD başkanı olsanız, Suriye konusunda Obama’dan farklı ne yapardınız?” sorusuna, “Özellikle DEAŞ lideri Ebubekir el Bağdadi’yi hedef alırdım” diye yanıt verdi ve ekledi: “Kürtleri silahlandırmayı değerlendirirdim. Kürtler, Irak’ta olduğu gibi Suriye’de de en iyi ortaklarımız oldu. Bazı çevrelerin bu konuda oldukça endişeli olduğunu biliyorum. Ama onların ihtiyaç duydukları donanıma sahip olmaları gerektiğini düşünüyorum (...)”

        Clinton, “Obama’dan farklı ne yapardınız?” sorusunu neredeyse “Obama’nın yaptığının aynısını yapardım” diye cevaplıyor. Tabii hakkını teslim edelim: Obama’nın ısrarla direndiği “uçuşa yasak bölge” ve “güvenli bölge” yöntemlerini uygulamayı seçeceğini de söylüyor.

        Ancak Clinton’ın PYD’yi desteklemekten bahsettiği kısım önemli ve bu vaatten rahatsız olan “çevreler”in içinde Türkiye olduğu aşikâr. Türkiye “çevre” değil, Suriye’de olanlardan en çok etkilenen “ülke”. PKK ile aynı organik bağlamın içinde yer alan PYD’nin sınırlarımızı “kaplama” ısrarına, kantonları birleştirmek için estirdiği teröre karşı doğal olarak mücadele eden bir ülke. PYD’nin bu denli tehdit haline gelmesinin nedeninin ABD’den aldığı yardımlar olduğu hemen herkesin malumu. Clinton’ın vaat ettiği bu yardımları daha da artırmak.

        Başkanlık için yarışan Trump’ın başkan olma olasılığından tedirgin olanlar ise uzun bir kuyruk oluşturuyor. O ihtimalde sadece Türkiye değil, bütün dünyanın olumsuz etkilenmesi söz konusu. Düşünün ki 33 üst düzey Cumhuriyetçi siyasetçi Trump’a desteklerini geri çekti. Sadece Demokratların değil, Rusya ile yakınlaşma stratejisi ve ABD’nin Ortadoğu politikasına yönelttiği eleştiriler nedeniyle Cumhuriyetçilerin de korkulu rüyası o. Gece yarısı kalkıp eski Venezüella Kâinat Güzeli için hakaret dolu tweet’ler atmaya başlayan bir “başkan adayı” söz konusu. Bir de bu adamın apokaliptik bir yıkıma neden olabilecek nükleer silahlara erişim hakkı olduğunu düşünün.

        Siyahlara, kadınlara, yaşlılara ve engellilere inanılmaz bir küstahlık ve çirkinlikle mukabele eden bu adamın başkan olması, ABD’nin hor görerek bastırdığı vandallıkların serbest kalması demek. Nefret suçlarının artması demek. Vergi vermemiş bir adamın vergi toplaması ve karşıla- şacağı direnci özgün kişiliğinin(!) de yardımıyla sertlik yanlısı tutumlarla çözmeye yeltenmesi demek. ABD’nin koskoca bir shopping mall’a dönmesi demek. Trump başkan olursa ve kurumların Obama döneminde kaybettiği gücü geri vermez, emaneti ehline teslim etmez; her şeyi kendisi yönetmeye kalkarsa ABD’nin bölünme potansiyelini tetikleyen bir figür olarak tarihe geçebilir. Kocaman bir kıtanın ve handiyse bir imparatorluğun iflası da çok gürültülü olur. ABD’nin diğer ülkeler üzerindeki gizli-açık vesayeti çöker çökmesine ama çöken tek şey vesayet olmaz.

        Trump’a karşı ehven-i şer olan Hillary Clinton ise daha şimdiden ne kadar “dayanıklı” olduğu sorgulanan bir profil. Gerçek ya da yanlış algı, onun hasta olduğu yönünde. Geleneksel ABD politikalarını perdeleyen hoş bir “cila” olarak Demokratları yeniden iktidara taşıyacak mı bilinmez. Taşırsa bu yeterliliği nedeniyle değil, Trump “çok kötü” olduğu için olacak. Türkiye açısından baktığımızda da işleri daha iyi yapacağına dair hiçbir delil yok. PYD’yi daha fazla destekleyecek Clinton’lı bir ABD’nin Türkiye’nin terörle mücadelesini desteklemeyecek hatta “pes ederek” masaya oturmasını sağlamaya çalışacak bir ABD olacağını az çok tahmin edebiliriz.

        Velhasılı ABD’nin başkanlık yarışının Türkiye’ye ve içinde olduğumuz bölgeye bakan yüzü, kırk katır mı kırk satır mı hikâyesinden farklı değil.

        Diğer Yazılar