Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Numan Kurtulmuş, Anadolu Ajansı’nın sorularını yanıtladığı bir yayında şu ifadeleri kullandı: “Allah’ın izniyle referandumda büyük oranda ‘Evet’ çıktıktan sonra da bu terör örgütleri, hiçbir şekilde sesi soluğu çıkmayacak noktaya gelirler. Bu motivasyonlarını da kaybederler.”

        Kemal Kılıçdaroğlu ise Numan Kurtulmuş’un sözlerinden yola çıkarak şöyle dedi: “Bu ‘Şu anda terörü biz destekliyoruz’un itirafıdır. Bu sözler, ‘Eğer bizi seçerseniz, başkanlık rejimini, tek adam rejimini getirirseniz terör bitecek’ anlamına geliyor. Eğer gerçekten olay böyleyse bugünkü terörün kaynağı bu hükümettir. Bunu da hükümet sözcüsü açıkça itiraf etmiştir. Çok üzgünüm. Böyle bir lafı asla duymak istemezdim.”

        Kemal Kılıçdaroğlu, ya Numan Kurtulmuş’u dinlememiş ya da dinlemiş ama böyle yorumlamak istemiş. Oysa lafın tamamına bakması gerekirdi. Çünkü Kurtulmuş, cümleye başlarken terör örgütlerinin referandum sürecini zehirlemek isteyeceklerini, halkı manipüle etmek için saldırılar düzenleyebileceklerini anlatıyordu. Şu şekilde: “Bundan sonra da suikastlar, canlı bombalar, vesaireler bunlar devam edebilir. (..) Şimdi referandum sürecinin, onlar için ayrı bir motivasyon unsuru olduğu kanaatindeyim. ‘Aman şu referandumda ‘Evet’ çıkmasın’ diye terör örgütlerini de kullanarak Türkiye’de bir korku atmosferi oluşturabilirler, halkı canından bezdirecek bir noktaya getirebilirler. Bununla ilgili her türlü tedbirlerimizi alıyoruz.”

        Anlamak çok zor olmasa gerek. Kurtulmuş itirafta filan bulunmuyor, öngörüde bulunuyor.

        Türkiye gibi, her kritik eşiğinde baskı altına alınmaya çalışılmış bir ülkede böyle bir öngörüde bulunmak için kâhin olmaya gerek yok. Kaldı ki hükümetin ve “Evet” blokunun referanduma götürülecek Türk tipi başkanlıkla güvenlik, istikrar, ekonomik refah arasında sarsılmaz bir bağ kurdukları sır değil. Halka giderken, “Bu modele ‘Evet’ deyin ki güçlü bir yönetim, güçlü bir yürütme, güçlü bir lider olsun ve daha güvenli, daha istikrarlı, daha müreffeh bir ülke olabilelim” diye kampanya yapacakları da sır değil. Durum bu iken, Kılıçdaroğlu’nun “Ha demek ki terörün kaynağı sizsiniz, itiraf ettiniz” diye mukabelede bulunması meseleyi yanlış anlamakla açıklanabilecek bir şey değil.

        Aynısı AK Parti’nin 7 Haziran’da yaşadığı başarısızlıktan sonra da söz konusu olmuş, artan terör olaylarını hükümetin ve Erdoğan’ın kışkırttığı söylenmişti. “Terör olaylarını çıkaran, terörü besleyen AK Parti’dir, çünkü seçim kazanmak istiyor” diyen komplo teorileri doğru olsaydı 1 Kasım’daki seçim zaferinin hemen akabinde terörün bıçakla kesilir gibi bitmesi gerekirdi. Çünkü seçim % 50’nin üzerinde bir oy oranıyla kazanılmış, sıra seçim vaatlerinin yerine getirilmesine gelmişti. Ama terör katlanarak arttı ve KCK bir iktidarı zorlayacak, bir ülkeyi yönettirmeyecek ne kadar hamle varsa hepsini yaptı. 15 Temmuz’a kadar da yaptı, 15 Temmuz’dan sonra da. “Hangi iktidar darbe yapmaya kalkmış bir devlet içi terör örgütüyle uğraşırken bir de PKK ile sınanmak ister?” sorusunun makul bir cevabı var mıdır?

        Tamam, anlıyoruz, CHP “Hayır” demek isteyenleri zan altında bırakan, onları teröristlerle yan yana göstermeyi hedefleyebilecek bir kampanyaya karşı ön almak istiyor. Hakeza ben de yazdım, söyledim, paketin içeriğini oylatmak yerine “Hayır diyenler terör istiyor, onlar vatan hainidir” gibi sloganlar üzerinden bir kampanya yürütülürse, diğer taraf buna cevap verirse ortaya çıkacak öfke, sandık sonuçlarının yatıştıramayacağı bir öfke olur. Ancak terörle mücadelenin başarısını referandumdan “Evet” çıkmasına bağlamayın demek ayrı şey, neredeyse bunu yapsınlar diye kışkırtmak ayrı şey. Kılıçdaroğlu ikincisini tercih ediyor, “İşte bak itiraf ettiniz” çıkışıyla adeta “gel gel” yapıyor. Sizce kampanya bu tür bir kavga üzerinden ilerlerse hangi taraf kazanır, hangi taraf mağlup olur?

        Diğer Yazılar