Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ESKİ Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in görevini bırakması, kamuoyuna yansıyan tartışmalar üzerinden epey ses getirmişti. Görevi bırakmasından önce maruz kaldığı menfi sosyal medya kampanyaları DİB’deki vazifesini kendi gönül rızasıyla mı yoksa buna zorlandığı için mi bıraktığı tartışmalara neden olmuştu. Zira Görmez’le ilgili olarak, çoğu iktidara yakın ağızlar aracılığıyla oluşturulan hava, kendisinin FETÖ ile mücadelede yeterince aktif olamadığı iddiası üzerine kurulmuştu.

        Bu mülahazalar, itibarsızlaştırmalar doğal olarak yerine geçecek kişinin kimliğini ve geçmişini merak edilir, sorgulanır yaptı. Tam da bu nedenle o günlerde yazdığım yazının başlığı için “Allah halefine kolaylık versin” temennisini uygun görmüştüm. Nitekim yeni Diyanet İşleri Başkanı’nın kim olacağı ortaya çıktığından beri kamuoyu Prof. Dr. Ali Erbaş’ı tartışıyor. 2016’da darbe girişiminden sonra kaleme aldığı epey açık FETÖ karşıtı yazıları bile bu tartışmanın önüne set çekemedi. “FETÖ’cü sayılma ve buna dayalı tasarruflara konu olma” eşiğinin fazlasıyla düştüğü bir ülkede Erbaş’ın tartışma konusu olması sürpriz olmasa gerek.

        MUHAFAZAKÂRLARIN YOLU KESİŞTİ

        Prof. Dr. Ali Erbaş, dinler tarihi alanında uzmanlaşmış bir ilahiyatçı. Kasım 1998’de doçent, Ocak 2004’te profesör olmuş. 2003’te Sakarya Üniversitesi’nde Adil Öksüz’ü doktor yapan jüri üyelerinden biri. Adil Öksüz 15 Temmuz darbe girişiminin kilit ismi olduğu için, bu rastlaşma özellikle muhalif yayın organlarının merceği altında. Zira Erbaş’ın ismi, PDY/ FETÖ’nün çokça itibar ettiği KADİP’in (Kültürlerarası Diyalog Platformu) yönetim kurulu üyeleri arasında da geçiyor. Platformun Yönetim Kurulu Başkanı Suat Yıldırım, Gülen Cemaati’nin muteber kabul ettiği neredeyse tek meal-tefsir çalışmasının müellifi. Dinlerarası diyalog çalışmalarının demirbaş ismi. Suat Yıldırım’ın aynı zamanda Sakarya Üniversitesi’nin kurucularından biri olması, orada profesör olan Ali Erbaş’la tanışıklığı için hayatın normal akışına uygun bir bağlam. Ali Erbaş’ın 15 Temmuz sonrası kapatılan “Kimse Yok mu?” derneğinin toplantılarına ve Abant toplantılarına iştirak etmiş olması da aynı düzlemde değerlendirilebilir.

        Gerçek şu ki, 17-25 Aralık’a kadar dinle diyanetle ilgilenen pek çok muhafazakâr/ dindarın yolu, henüz FETÖ olmadığı zamanlarda Gülen grubuyla kesişti. Türkçe Olimpiyatları’na katılıp konuşma yapan hükümet üyeleri tarafından pohpohlanır hale geldiğinde, daha da kesişti. Yani, yeni Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın bir dinler tarihi uzmanı olarak ilk adı “dinlerarası diyalog” olan, daha sonra “kültürlerarası diyalog” olarak anılmaya başlanan çabalara ilgisi, Cemaat’in gerçek yüzünün ortaya çıkmaya başladığı tarihlere kadar kurduğu teşriki mesai; FETÖ ile mücadelenin sağlıklı yürüdüğü şartlarda “normal” kabul edilebilirdi.

        KİMİNE TEDBİR, KİMİNE TERFİ...

        Ancak... Eski Diyanet İşleri Başkanı’nın “FETÖ ile yeterince mücadele edemiyor” gibi ithamların baskısına maruz bırakıldığı bir vasatta normal kabul edilemiyor. Doğal olarak...

        “15 yaşındayken Cemaat’in yurtlarında kaldı, 32 yaşındayken de Bank Asya’dan araba kredisi aldı, bu olduğunda yıl 2012’ydi ama olsun” gibi tuhaf süzgeçlerle ihraç edilen, özel şirketlerde iş bulması da özel teşebbüslere gönderilen “KHK ile atılanları almayın” talimatı nedeniyle engellenen, pasaportlarına konulan engeller nedeniyle yurtdışına da çıkamayan zilyon tane mağdur kamu görevlisinin bulunduğu bir vasatta normal kabul edilemiyor. Doğal olarak.

        Yıllarca Fethullah Gülen kadrolaşmasının tehlikelerine dikkat çeken AK Parti muhalifi kimseler FETÖ torbasına atılıp gözaltı, tutukluluk, mahkûmiyet gibi cenderelerle imtihan edilirken, yıllarca Cemaat’in her dediğine katılmış, her yaptığını alkışlamış, adı FETÖ’ye çıktıktan sonra tavır koymuş bazı gazetecilere, bazı danışmanlara, bazı akademisyenlere, siyasetçilere yapılan taltifler normal kabul edilemiyor. Doğal olarak.

        Prof. Dr. Ali Erbaş’ın yeni görevinin kimliği ve geçmişi üzerinden tartışılır olmasının nedeni kendisi değil. Aynı hikâye içinde benzer durumda olanların bazılarına cehennemi yaşama rolü verilirken bazılarına terfi ve tebrikin uygun görülmesi ve bu ayrım yapılırken kullanılan kriterlerin objektif değil, keyfi olduğuna hiç şüphe kalmaması.

        Diğer Yazılar