Krallığın sonu
TAŞLAR yerinden oynadı bir kere. Ortadoğu o kadar kırılgan bir hal aldı ki, bir yerde kelebek kanat çırpsa diğer yerde fırtına çıkıyor ve bu etki-tepki denklemi bir hafta içine sığabiliyor.
Son iki günde Lübnan, Yemen ve Suudi Arabistan arasında gerçekleşen olaylara bakın.
3 Kasım’da İran lideri Hamaney’in danışmanı Ali Ekber Velayeti Lübnan’ı ziyaret etti ve Başbakan Saad Hariri ile görüştü. Bu görüşmeden sadece bir gün sonra Saad Hariri istifa etti ve bunu Riyad’da düzenlediği basın toplantısı aracılığıyla duyurdu. Gerekçe olarak İran’ı gösteriyordu Hariri. Hizbullah üzerinden Lübnan’ı kontrol eden İran’ın, Lübnan’daki Sünnilerin hayat alanını nasıl daralttığı bugün Beyrut’a kısa bir ziyaret düzenleyen herkesin farkına varabileceği bir realite. Hariri, söz konusu durum üzerinden geçmişi de hatırlatıyor, “Sonumun babam gibi olmasını istemiyorum” diyordu. Malum eski Başbakan Refik Hariri 2005’te bombalı saldırıyla öldürülmüş, söz konusu suikasttan Beşar Esad Suriye’si sorumlu tutulmuş, halk meydanlarda toplanıp ayaklanmış ve Suriye, Lübnan’da 30 yıldır tuttuğu askeri varlığını sona erdirmek zorunda kalmıştı. Ancak Hizbullah geçen yıllar içinde daha fazla güç kazandı ve İran’ın Lübnan’daki etkisi şahikaya vardı.
YASAK KALKTI
Saad Hariri’nin Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’dan yaptığı açıklamaya ve aslında dünyaya yaptığı çağrıya cevap Yemen’den geldi. Yapılan açıklamaya göre Yemen’deki İran destekli Husiler, Riyad’a bir balistik füze saldırısı düzenledi, füze saldırısı bertaraf edildi ve can kaybının yaşanması önlendi.
4 Kasım’ı 5 Kasım’a bağlayan gece ise Suudi Arabistan kendi tarihinde bir ilk olan dev boyutta bir operasyonla çalkalandı. Operasyon, Kral Selman bin Abdülaziz’in, yeğenini azlederek veliaht prensliğe getirdiği oğlu Muhammed bin Selman’ın başkanlığındaki “Yolsuzlukla Mücadele Komisyonu” etrafında şekillendi. 11 prens ve içinde eski-yeni bakan ve yardımcılarının da bulunduğu 38 kişi; yolsuzluğa karıştıkları gerekçesiyle gözaltına alındılar.
Baba kral, Suudi Arabistan’ı hicri takvimden miladi takvime geçirmişti.
Oğlu, Veliaht Prens Muhammed bin Selman ise geçtiğimiz aylarda kadınlara araç kullanma yasağını kaldırdı. Ekim ayında ise “Ilımlı İslam’a geçiyoruz” açıklaması yaptı. Bu açıklamanın en önemli tarafı, İslam’ın en katı yorumlarından biri olan ve Suud hanedanlığının keyfine göre şekillenmiş bir ekol izlenimi veren Vehhabilik’ten vazgeçileceğini ima etmesiydi.
DESTEK İÇİN...
Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ı “rakipsiz” bırakan tasfiyelerin tek amacının “yolsuzlukla mücadele” olmadığı ortada. İlk akla gelenler şunlar: İran yayılmacılığını giderek daha fazla tehdit olarak gören Suudi Arabistan, Rusya destekli İran’a karşı Amerika’dan daha fazla destek almak istiyor. Ancak Amerikalılar, Vehhabiliği terörizmi teşvik eden bir unsur olarak gördükleri için Suud bu desteği almanın yolunun Vehhabilik’ten vazgeçerek daha ılımlı hale gelmekten geçtiğini biliyor. Tasfiye operasyonu da Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın Suudi Arabistan’ı “ılımlı İslam” ile şekillendirmesinin önündeki engelleri izale etmesinden ibaret.
Ancak şöyle bir sorun var: Kadınlara verilen haklar gibi sosyal hayatta yapılacak değişimlerin müjdesi ne kadar sevindirici olsa da Vehhabilik, Suud krallığını ayakta tutan en önemli unsur. Vehhabilliği çıkarıp attığınızda devletin ülkeyi bir arada tutmasını sağlayan temellerini de sarsmış oluyorsunuz. Dahası; çok büyük ihtimalle verilen özgürlükler, gerçekleştirilen esneklikler de öteden beri gözünü Kâbe’ye dikmiş olan IŞİD tarafından “davetiye” olarak algılanacak. İlle de IŞİD olması gerekmiyor. Suudi Arabistan’ın radikal bir dönüşüm geçirmesi, yeni rotadan hoşnutsuz olanları hareketlendirip karışıklığa, giderek iç çatışmalara yol açabilir. Bu risk var ve gerçekleşirse, öyle ya da böyle işin ucu krallığın devrilmesiyle sonuçlanabilecek bir sürece evrilebilir. Bu süreci endişe verici bulmak için de kralın muhibbi olmak gerekmiyor, olmuş olanların olmakta olanlara nasıl karine teşkil ettiğine bakmak yeterli.