İran'ın başına gelenler
İRAN’daki protesto gösterilerinde ölenlerin sayısı en son baktığımda 28 olmuştu. Meşhed’den, yani sertlik yanlısı Ruhani karşıtlarının ikamet ettiği yerden başlayarak genişleyen protestoların 2009’da gerçekleşen protestolardan farklı olduğu düşünülüyordu. Zira rejimi eleştiren sloganlar tek tük ve zayıf iken ekonomiye dair eleştiriler daha açık ve seçikti. Ne zaman ki Trump, “İran halkı yozlaşmış ve vahşi rejime karşı harekete geçti” gibi ifadeler kullandı, Netanyahu göstericilere sahip çıktı; rejim yanlılarının ve rejim tarafından muhalefeti denetlemek için yetkilendirilmiş gönüllü milis gruplarının (Besic) sahaya inip göstericileri tepelemek için gereksindiği meşru zemin teşekkül etmiş oldu. Zira İran’da böyledir, ABD antiemperyalizminin müdahil tutumuna direniyor olmak, bütün suçları, haksızlıkları aklar, meşrulaştırır.
Yanlış anlaşılmasın, elbette Trump pervasız ve saldırgan. Üstelik ABD öteden beri sınırlarının dışında operasyonlar yapıyor, başka ülkeleri karıştırıyor ve özellikle İran konusunda kirli bir sicile sahip. İran’ın son milli, idealist ve ilginçtir benzerlerine oranla gayet liberal de olan lideri Muhammed Musaddık’ın ABD-İngiltere (Ajax Operasyonu) eliyle devrildiği biliniyor. Clinton, Obama ve en son 2013 yılında CIA, ABD’nin Musaddık’a düzenlenen darbedeki rolünü kabul etmişti. Bu rol, Musaddık’ı devirmek için propaganda yapmak, Şah Rıza Pehlevi’yi işbirliği yapmaya ikna etmek, milletvekillerine rüşvet vermek, güvenlik güçlerini organize etmek ve yerel partnerler ayarlayarak gösteriler düzenlemek gibi aşamaları olan bir komplodan oluşuyor.
O GÜN BUGÜNDÜR NE ZAMAN HALK İSYAN ETSE...
ABD ve İngiltere’nin Musaddık’ı devirmek için komplo düzenlemiş olmasının oldukça acı sonuçları var. Humeyni’den daha acı olan sonuçları konuşmak genellikle ihmal ediliyor. Şöyle ki:
1) O gün bugündür, milli devletten hazzetmeyenler ortada ciddi bir hak ihlali, demokrasi sorunu yokken bile ABD’nin “müdahil” ve “komplocu” vasfına güvenerek mazeret üretiyor ve bu mazeretlere yaslanarak kendi yönetimlerine zarar verecek işlere girişebiliyor.
2) O gün bugündür, ABD veya bazı liberal demokrasiler, kendi algılarının yarattığı dehşeti büyük bir ustalıkla manipüle ediyor. (Trump konuştuğu anda rejim yanlılarının sokağa ineceğini ve kaosun derinleşeceğini bilmiyor muydu mesela? Amaç büyük olasılıkla, İran’a sokakları sakinleştirme fırsatı vermemekti.)
3) O gün bugündür, haklı nedenlerle, ciddi ve hayati gerekçelerle eleştiri yapanlar ya da tek çare olarak protesto düzenleyenler, “ABD işbirlikçisi”, “Batılıların çıkarlarının taşeronu”, “vatan haini”, “terörist” muamelesi görüyor.
4) O gün bugündür lokal liderler, baskıcı rejimler ve hatta diktatörler, “ABD emperyalizmi”, “Batı’nın ajanları” diyerek her zorluğun altında kalkabiliyor, her sorunu görünmez kılabiliyorlar. (İşte Hamaney....” Düşmanlarımız para, silah ve ajanlarla İran’ı karıştırdı” dedi bile. İran’ın emperyalist hülyalarını ABD emperyalizminin siyah gölgesi altına alıp silikleştirmeyi başardığını düşünüyor.)
Hazırlop teşhisleri ve analizleri sevenler yukarıda saydıklarımın sadece birinin ya da ikisinin doğru olduğunu düşünüp diğer olasılıklara karşı çıkıyor. Bir taraf 1 ve 2’nin yaşanmakta olduğunu iddia ederken diğer taraf, “Hayır bayım, 3 ve 4’tür olmakta olan” diye yemin edebiliyor.
Oysa hepsi doğru ve hepsi aynı anda oluyor.
İran’ın emperyalist baskı ve kuşatma altında olduğu doğru. Ama aynı İran’ın son yıllarda halkın parasını Suriye’den Irak’a, Lübnan’dan Yemen’e uzanan “emperyalist”, “mezhepçi” ve “yayılmacı” hülyalar peşinde çarçur ettiği de doğru.
İran’da “Gelsin ABD bizi kurtarsın” diyen az sayıda ve her şeyi yapmaya hazır rejim karşıtlarının olduğu doğru. Ama aynı İran’da, “Ben senin halkınım ve bana her defasında ABD’yi mazeret gösterip sorumluluk almaktan kaçamazsın” diyen makul bir kalabalık olduğu da doğru.
İran’ın emperyalist kuşatmaya sonuna kadar direnmeye hakkı olduğu da doğru. Ama aynı İran’ın, rejiminin insan hayatını ve halkının standartlarını korunmaya değer bulmadığı da doğru.
İran’ın, Suudi Arabistan’ın Vehhabi Selefi anlayışın hedef tahtasında olduğu doğru. Ancak aynı İran’ın “mezhepçiliğin” kitabını yazdığı, Şia mezhebini Sünnilikle hesaplaşma ve Sünni dünyaya meydan okuma aparatı olarak kullandığı ve bu yolla Selefiliğin artmasına ve güçlenmesine yol açtığı da doğru.
Sonuç itibarıyla, karşımızda acemi bir devlet yok, İran bu sıkıntıyı atlatır. İş ki, faturasını milletine çıkarmaya kalkmasın.