Savaşı başlatana da 'Hayır' demiş miydiniz?
TÜRKİYE’nin Afrin harekâtına karşı “Savaşa hayır” diyerek tepki gösteren “küresel aydınlar”, çağrı metninde Kürtlerin IŞİD’e karşı mücadelesini hatırlattılar ve “Uluslararası toplum ve ABD’nin şimdi Kürt halkının arkasında durma gibi ahlaki bir sorumluluğu vardır” dediler. Noam Chomsky ve Michael Hardt gibi önemli isimlerin imza koyduğu metin ayrıca ABD, Rusya ve İran’ı Türkiye’yi durdurmaya çağırıyordu.
Afrin’in Türkiye ve El Kaide bileşenlerinin kuşatmasından kurtarılması gerektiğinden dem vuran 20 Ocak 2018 tarihli açıklamadan hemen sonra CHP’li Öztürk Yılmaz’ın büyük bir özgüvenle ekranlardan “ÖSO’nun özü El Kaide’dir” diye demeçler verdiğine şahit olduk. Hemen arkasından aralarında eski siyasetçi, gazeteci ve akademisyenlerin bulunduğu 170 isim, milletvekillerine mektup göndererek “Savaşı durdurun” dedi. (24 Ocak 2018) Akabinde Evrensel Gazetesi’nin betimlemesiyle “siyasi partiler, sendikalar, Alevi ve kadın örgütlerinin bir araya gelerek oluşturdukları Savaşa Karşı Koordinasyon”, Makina Mühendisleri Odası’nda bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Barış istemenin suç değil hak olduğunu hatırlatarak “Savaşa hayır” dediler.
Söyleme eşlik eden TMMOB’ye Türk Tabipleri Birliği de destek verdi.
Birliği de destek verdi. Hükümet tüm bu bileşenlere ağır tepki veriyor. Bu kesimler sosyal medyada da tepki görüyor, milletçe mutabık kalınmış olduğu izlenimi veren bir harekâta hayır dedikleri için ağır eleştirilere maruz kalıyorlar. İş gözaltına almaya, tutuklamalara varmaya gitmediği sürece doğal. Zira “yerli” savaş karşıtlarımız şaşırtmıyor, sürekli olarak “yabancı” savaş karşıtlarının rüzgârı- na eklemlenmiş görüntüsü veriyor. Olayların detayına vakıf olmadan görüş vermeye bayılan ABD’li, Avrupalı, New Left Review aydınlarına iki taşın arasında imzalatılmış bildirilerin yanında; ama kendi toplumunun acılarına karşı konumlanma hatasını tekrarlamaktan bıkmadılar.
BARIŞ ZAMANI SAVAŞI, SAVAŞ ZAMANI BARIŞI...
Daha önce de yazmıştım: Her ülkenin ve aktörün silahlanmasına, her ülkenin ve aktörün şiddet içeren önleyici savaşına, her ülkenin ve aktörün kendisini savunma refleksiyle yaptığı silahlı harekâta aynı derecede, aynı perdeden karşı çıkmış, sesini yükseltmiş olan kişilerin “Savaşa hayır” demesinde herhangi bir “ihanet” izi aramak son derece problemlidir, bilakis böyle bir pozisyon, naif ya da zaman zaman haksız bile olsa saygıdeğer bir pozisyondur.
Ancak burada durum bu mu emin değiliz. Zira, nedendir bilinmez, bölgedeki başka aktörler Müslüman ya da Arap doğrarken zayıf çıkan sesler; sadece kendi ülkelerinin savunma ve güvenlik meselesine karşı çıkmak olunca yükseliyor. Daha da önemlisi, metni imzalayan 170 kişinin tamamı için değilse bile, önemli bir kısmı için yapılacak bir hatırlatma yapmak lazım. O da şu: Bu çevrelerin şimdi “barış” diye yükselen sesleri, çözüm sürecinin ilan edildiği 2013 yılında hiç de öyle çıkmıyordu. Hatırlıyoruz. Şimdi Türkiye’yi Kürt halklarını öldürmek isteyen devlet olarak görüyor, göstermek istiyorlar. Ancak Kürtler ve Türkler arasındaki sorunları nihai olarak çözme amacıyla yola çıkan barış sürecinde devlete destek olmayı değil, köstek olmayı seçmişlerdi. Gezi eylemlerinin, FETÖ’nün 17-25 Aralık girişiminin esas itibarıyla bölgenin Suriye üzerinden tasarlanan yeni denklemleri hedef aldığını görme ve bu safhada Kürtler ve Türkler arasındaki sorunları nihai olarak çözme iradesinin yanında durma noktasında en ufak bir dirayet göstermediler, bilakis çözüm sürecinden “neredeyse” mutsuz oldular.
Böyle olduğu içindir ki Afrin harekâtıyla başlayan savaş 8 gün önce başlamış gibi davranıyorlar. Oysa bugünlere, Temmuz 2015’te KCK’nın “askeri baraj” yapımı gerekçesiyle ateşkesi bozmasıyla gelindi. Bugünlere 15 Temmuz 2015’te Bese Hozat’ın, “Yeni süreç, devrimci halk savaşı sürecidir” açıklamasıyla gelindi. Bugünlere, Cemil Bayık’ın 20 Temmuz 2015’te halka yaptığı “Silahlanın” çağrısıyla gelindi. Bugünlere Ceylanpınar’da 2 polisin evlerinde enselerinden kurşunlanarak öldürüldüğü 22 Temmuz üzerinden gelindi.
Dehşet bir aydı Temmuz 2015. Şimdi “Savaşa hayır” diyenlerin kaçı o günlerde KCK’ya, PKK’ya okkalı bir karşılık vermişti, ben görmedim. Barış kapıya dayandığında PKK’ya dönüp “Ne aldınız ki silah bırakıyorsunuz?” diyenler, “Sünni Kürtler ve Sünni Türkler ne zaman barış yapsa faturasını Aleviler öder, aman ha” yazıları yazanlar, savaş kapıya dayanınca “Barış” diyor. Kimsenin görüşlerinden dolayı ağır bedel ödemesine taraftar değilim ama eleştiri ve özeleştiriye davet şart.