Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        HÜKÜMET ne kadar “Erken seçim yok” derse desin, erken seçim tartışmaları güncelliğini yitirmiyor. Böyle bir durumun gerçeklik payı içermesi de öncelikle OHAL üzerinde tekrar tekrar düşünmeyi gerektiriyor. 2017’nin 16 Nisan’ında da “OHAL şartlarında referandum olmamalı” diye yazdık söyledik. Şimdi aynı uyarı, ister 2019’da yapılsın, isterse erkene çekilsin başkanlık ve parlamento seçimi için geçerli.

        OHAL’in “kategorik” karşıtları arasında olmadığımı bu köşeyi takip edenler bilir. 15 Temmuz 2016’yı takip eden günlerde OHAL ilan edilmesi bir zorunluluktu. Darbecilerle ya da darbecilerle ortak frekansta salınan ve devleti işlemez hale getirmek için elinden geleni yapan FETÖ’cü kamu görevlileri hakkında işlem yapmak gerekliydi. Ancak elbette, “Kurunun yanında yaş da yanar canım, naapalım?” kolaycılığına savrulmadan. İlk altı aydan sonraki uzatmaya hoş bakmamakla beraber şaşırtıcı da bulmamıştım; sonraki uzatmalara ise açıktan karşı çıktım. O zamanlar, “Ne demek OHAL kalksın?” diyenleri ise şimdi her fırsatta açık ya da kapalı kapılar ardında OHAL aleyhinde görüş beyan ederken görüyorum. Neden mi? Çünkü bütün bu zaman zarfı içinde olanlar OHAL’den gelen zararı faydasından fazla hale getirdi ve bunu herkes görüyor.

        GELİNEN NOKTA: OHAL’İN ZARARI FAYDASINDAN FAZLA

        Zaman içinde yapılan cezai işlemlerde, verilen tutuklama ve mahkûmiyet kararlarında işlenen/işlendiği iddia edilen suçla mütenasip olmayan cezalar ve uygulamalar söz konusu oldu. Anayasa’nın “Madde 153: Anayasa Mahkemesi kararları... yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar” şeklindeki açık hükümleri bile üç beş trolün kışkırtmasıyla gaza gelen yerel mahkemelerin, AYM’ye karşı şecaat arz etmesine neden oldu, bu tutumların AİHM’den döneceği, olanın Türkiye Cumhuriyeti’nin algısına olacağı söylense de dikkate alınmadı.

        ByLock esaslı bir delilken, başka aplikasyonlara yerleştirilen ve ByLock’a yönlendirme yapan Mor Beyin yazılımı nedeniyle masum insanların başının yandığı ortaya çıktı. İdari tasarrufla verilen ihraç kararlarındaki isabetsizlikler mağduriyetleri büyüttükçe büyüttü.

        Bir devlet çalışmak için yeterince güvenilir bulmadığı kamu görevlileriyle yollarını ayırma hakkına sahiptir. Ama KHK ile ihraç edilenlerin başka yerlerde işe alınmamasıyla ilgili KHK, yanlış ve adaletsizdi. En başta Anayasa Madde 48 ile koruma altına alınan çalışma ve sözleşme hürriyetine aykırıydı.

        Cezai işlemlerin gerekli olanları ayrı bahis, ancak bu türden tasarruflar da AK Parti Milletvekili Şamil Tayyar’ın “FETÖ borsaları kuruldu” dediği türden “avantajlı olana iltimas” iddialarıyla lekelendi.

        Bütün bunlar “OHAL var, aman haa...” denilerek soruşturma ve kovuşturmanın kapsama alanından kaçırıldı, medya tarafından bile yeterince dile getirilemedi. Özlük hakları dahil her şeyini kaybedenler; terörle/darbeyle ilintisi olmayan insanlar ancak FETÖ’nün “cemaat” olduğu dönemlerde bile yapıya karşı yüzde yüz “mesafeli” durabilmişlerse ve devlette etkin AK Partili, MHP’li, hatta mümkünse Vatan Partisi’ne yakın kefiller bulabilmişlerse kendilerini aklayabildiler.

        OHAL, FETÖ, PKK, DHKP-C dahil, ayrı dallara ayrılmış ama ülkeye ihanet ortak paydasını hedef yapmakta mutabık kalmış terörizmle mücadelede gerekliydi ve bir noktaya kadar faydalı oldu. Lakin artık söylemek lazım: OHAL’in vicdani, ahlaki yükü; bunları saymıyorsanız ekonomik maliyeti faydasından fazla hale gelmiş durumda.

        SAYIN ADALET BAKANI GÜL’DEN TALEBİM

        OHAL’in birden ve toptan kaldırılması durumunda doğacak zararlardan endişe edilmesi normal.

        O zaman akla gelen ilk seçenek, başlıkta yazıyor: “Toptan kaldıramıyorsanız taksit taksit kaldırın. Birden normalleştiremiyorsanız yavaş yavaş normalleştirin.”

        Yani şöyle: Önce yasama ve yürütme organları olağan yetkilerine kavuşturulur. Ama Bakanlar Kurulu’na terörle mücadeleyi devam ettirmesine imkân tanıyan, aynı şekilde “yetkide ve usulde paralellik ilkesi”* gereği, terörist olmadığı açıklık kazanmış kişilerin hak iadelerini çabuklaştıran, “özel bir yetki” verilir.

        Bunun önemi şurada: Normal şartlarda daha uzun sürecek, daha fazla safhadan geçecek “aleyhte” işlemler nasıl daha hızlı gerçekleşebiliyorsa, normal şartlarda daha yavaş işleyecek süreç de OHAL nedeniyle mağdurun lehine olacak şekilde daha hızlı işletilebiliyor. Bakanlar Kurulu’na verilecek özel yetkiyle hem mücadele sürdürülür hem de hak iadeleri, sicil düzeltilmeleri, beraat ve takipsizlik kararı alanların durumlarının iyileştirilmesinde hızlı çalışılması mümkün olur. Böylece 2019 ya da 2018 seçimlerine OHAL şartlarında gitme ayıbından kurtulmuş oluruz. İyi anlatılır ve tasarıya dönüştürülürse bu öneriye CHP’nin dahi destek vereceğini düşünüyorum

        * Yetkide paralellik ilkesi, bir idari işlemi yapmaya yetkili olan makam veya organın söz konusu işlemi geri alma, kaldırma, değiştirme ve düzeltme konusunda da yetkili olmasını ifade ederken, usulde paralellik ise söz konusu makam ya da organın bu yetkisini aynı usullerle kullanması kavramını ifade eder şekilde kullanılmaktadır (ATAY, Ender Ethem, İdare Hukuku, 4. Baskı, Ankara 2014, s. 496).

        Diğer Yazılar