Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        19 Mart’ta klor gazı saldırısına uğramış olan Doğu Guta’ya bağlı Duma İlçesi, hafta sonu yeniden zehirlendi. Bir helikopterin klor veya sinir gazıyla dolu bir varil bombasını Doğu Duma’nın üzerine bırakmasıyla gerçekleşen saldırıda en az 78 kişinin öldüğü, binin üzerinde kişinin etkilendiği yazıldı. Ancak saldırı, Moskova tarafından sıradan bir provokasyon muamelesi gördü. Lavrov, Şam rejimine koruma sağlamakta gecikmedi. Hadiseyi kınayan ve Batı’yı yıllardır sessiz kalmakla suçlayan Erdoğan’a da kibarca Afrin’i hatırlattı. “Türkiye hiçbir zaman Afrin’i işgal etmek istediğini söylemedi. Biz Türk temsilcilerinin önlerinde duran başlıca hedeflere ulaştıklarını söyledikleri şu zamanda, Afrin’deki kontrolün Suriye hükümetine geri verilmesi olduğunu düşünüyoruz.” Meali şu: Doğu Guta’daki “tatsızlıklara” dikkat çekme işine fazla girmeyin.

        Daha kötüsü Rus komploculuğunun ve teorilerinin ülkemizde de epey alıcısının olması. Suriye’de ne zaman bir kimyasal silah kullanılsa hep aynı argüman devreye giriyor: “Şam rejimi salak mı ki böyle bir hareket yapıp kendisini bütün ülkelerin gözünde kötü duruma düşürsün.” Dolayısıyla bunun sonucu şu oluyor: Esad rejimi kimyasal silah kullandığında insanların böyle düşüneceğini, dolayısıyla hem saldırı yapabileceğini hem de “yırtabileceğini” biliyor.

        Ayrıca şunu da biliyor: Batı eski Batı değil. Obama’nın İsrail’i dengeleme, IŞİD’le mücadele ve İran’a yol verme politikası günün sonunda Esad’ın işine yaramıştı. Şu an ise ABD’nin başında Rusya’nın müdahaleleri sayesinde seçim kazanıp kazanmadığı hâlâ tartışılan bir adam var. Avrupa ise tartışmaktan başını kaldırıp karar alamayan papyonlu mirasyedi görüntüsü veriyor. Dahası bunların tamamı tek dertleri “enerji kaynakları ve yolları” imiş gibi davranıyorlar. Sadece “Dikkat cihatçı var” uyarısıyla harekete geçiyorlar. Başta mülteciler olmak üzere hayati konularda meşruiyet üretemiyorlar. Diktatörün zindanlarında yaşanan işkencelerin fotoğrafları tek tek önlerine düştüğünde bile kılları kıpırdamadı. Esad rejimi buna güveniyor; buna oynadı ve Batı’nın sessizliğini ve iktidarsızlığını, arkasına aldığı Moskova ve Tahran’ın iştahlarına kaldıraç yaparak ayakta kaldı.

        GÖÇ ETTİRMEK İÇİN

        Ortada somut rakamlar var.

        Suriye İnsan Hakları Ağı (SNHR), Esad rejiminin İdlib’e bağlı Han Şeyhun’a düzenlediği kimyasal silah saldırısının 1. yıldönümünde, daha nisan ayının başında yayınladığı raporda, Esad rejiminin iç savaşın başlamasından bu yana ülkenin farklı bölgelerinde toplam 214 kez kimyasal silaha başvurduğunu açıkladı. Şam ve kırsalında 99, İdlib’de 45, Hama’da 29, Halep’te 27, Humus’ta 7, Dera’da 4, Deyrizor’da ise 3 defa! Giderek hafiflemiş, azalmış mı peki? Hayır. Rejim sadece son bir yıl içinde 11 kez kimyasal silah saldırısı yapmış.

        Raporun şu kısmı özellikle ilginç: “2015’te Suriye’ye müdahale eden Rusya’nın kimyasal silah saldırısı düzenlediğine rastlanmadı. Ancak Rusya’nın, rejimin bazı kimyasal silah saldırılarına destek verdiğini gördük. 4 Nisan Han Şeyhun ve 4 Şubat Serakib saldırılarında bu desteği kanıtladık.”

        Yani... Rejimin düzenlediği bütün kimyasal saldırılar evet, Batı’nın sessizliği eşliğinde, ama Moskova’nın koruduğu rejim tarafından gerçekleşti.

        Hatırlayalım: Esad rejiminin kimyasal silah kullanımının aslında 19 Ağustos 2014 itibarıyla sona ermiş olması gerekiyordu. Zira rejim, 21 Ağustos 2013’te Şam’ın Doğu Guta bölgesinde 1400’ün üzerinde sivili kimyasal silahla öldürmüş, Rusya yine Esad’ı korumuş, stoklarını Kimyasal Silahları Yasaklama Örgütü’ne (KSYÖ) devretmeyi kabul ettirerek Esad’ın ucuz kurtulmasını sağlamıştı. KSYÖ stokun imha işleminin tamamlandığını duyurdu, ama Esad rejimi, öldürmenin yanı sıra korkutup göç ettirmek için kimyasal saldırılar yapmaya devam etti. Defalarca. Son Duma saldırısıyla beraber, 215 oldu.

        Diğer Yazılar