Heyecansızlık ve ilgisizlik oy davranışına dönüşecek mi?
HERKES yazıyor, söylüyor. AK Parti’nin kampanyasında mitinglerinden seçim afişlerine, seçim için giydirilip süslenen araçlara vatandaşın ilgisinden görüşü sorulan kişilerin cevap verme şekillerine varana dek gözlemlenen bir heyecansızlık var. Muhtemel sebepler şunlar:
- İnsanların seçim yorgunu olması, son yıllarda her biri “Türkiye’nin beka meselesi” olarak lanse edilmiş pek çok seçimin yapılması.
- Mitinglerin çoğunun ramazan ayına denk gelmesi.
- İnce, Akşener ve Karamollaoğlu gibi nispeten yeni aktörlerin performanslarının doğal olarak daha fazla merak edilmesi.
- Seçimlerin öne alınma nedeni olarak “ekonomi” başlığının öne çıkması.
- Uzun süredir iktidarda olan AK Parti’nin vaatlerinin kaçınılmaz olarak “16 yıldır niye yapmadın?” sorusuna maruz kalması.
- Muhalefet bileşenleri “Herkesin huzurlu olduğu bir Türkiye” gibi sloganlarla barıştırma ve kucaklama temayülü öne çıkan pozitif mesajlar verirken, Cumhur İttifakı’nın rakiplerini “terörizme destek”, “zillet ittifakı” gibi yakıştırmalarla mağlup etmeye kalkışmasının centilmence bulunmaması.
- “Her şey bir yana, 16 yıl yeterince uzun, tamam artık” diyenlere, “Size rahat mı battı nooldu?” diye seslenen; Suriye’yi gösterip “Bak orada 2 milyon ölü var, onlar gibi mi istiyorsunuz?” demeye getiren, bu arada farkında olmadan Erdoğan’ı Esad’a benzetmiş olan bazı AK Partili siyasetçilerin kaş yapayım derken göz çıkarması ve bu gibi örnekler.
- 24 Haziran’daki seçim için kilit rol oynayan kitle Kürtler, gençler ve KHK mağdurları. İlk iki şık en azından gündemde yer alıyor, çabalara, vaatlere konu oluyor. Ancak AK Parti tabanı sayılan kitlede hemen herkesin ya aile ya akraba ya komşuları üzerinden etkilendiği KHK mağdurlarının durumlarını düzeltmeye (özellikle beraat ve takipsizlik almasına rağmen hâlâ işsiz olanlarının) dair bir vaatte bulunulmamış olması.
- “Erdoğan ikinci tura kalabilir” cümlesinin tabu haline getirilmesi ve “İlk turda alacak” argümanına tahkimat yapmanın sonucunun da rehavete yol açması.
- Rahmetli Erol Olçok’un yerinin doldurulamıyor oluşu. Mesela, “Vakit Türkiye Vakti” sloganıyla hazırlanan AK Parti kampanya videosunda tarihimizin ilk yenilgi marşlarından biri olan “Plevne Marşı”nın yer alması.
Not: Tarih TRT dizilerinden ibaret olmadığı gibi, malum, Plevne Marşı da aslında Abdülhamid’e yazılmış değil. Dahası Plevne savaşı bir zafer değil. Osman Paşa’nın üst üste kazandığı muharebelere rağmen yenilgiyle sonuçlanmış bir savaş. Dolayısıyla Plevne Marşı aslında bir marş bile değil, ağıt... Ezgisi güzel, melodi insanın içine işliyor ama kolektif hafızadaki çağrışımı umut değil, başarı hikâyesi değil, hüzün.
‘NOT KIRACAĞIM AMA SINIFI DA GEÇİRECEĞİM’
Bir heyecansızlık olduğu kesin, ama bunun sandığa yansımasının nasıl ve ne yönde olacağını öngörmek mümkün görünmüyor. Çünkü insanlar seçimlerini çok önceden yaptıkları, kararlarını zaten vermiş oldukları için de seçim çalışmalarına, stantlarına dönüp bakmıyor olabilirler.
Nitekim, ben de AK Parti’nin İstanbul gibi büyük şehirlerde eski oy oranını tutturamayacağını düşünmeme rağmen, gerek cumhurbaşkanlığı gerekse parlamento çoğunluğu noktasında AK Parti ve Erdoğan adına dramatik bir tablo değişiminin yaşanacağını sanmıyorum. Zira AK Parti tabanındaki heyecansızlık ve ilgisizliği bir “isteksizlik” olarak okumakla beraber, bu isteksizliğin radikal bir oy davranışı değişimi doğurmayacağı kanısındayım.
AK Parti’yi ve Erdoğan’ı eleştiren ama her daim de destekleyen bir tanıdığımın sözü bence bu seçimlerde oy kullanacak pek çok AK Partilinin durumunu yansıtıyor: “Keşke oy pusulasıyla beraber bir de not baremi verseler” demişti. “Çünkü yine Erdoğan diyeceğim ve Meclis için de AK Parti’ye oy vereceğim. Ama daha önceki seçimlerde olduğu gibi 90 puanla, 100 puanla değil, bu kez 50 puanla vereceğim; keşke bunun bilinmesini sağlayacağım bir yol olsa.”
Heyecansızlık ve ilgisizlik, yine AK Parti’yi ve yine Erdoğan’ı tercih edecek olanların, hoşnutsuzluklarının bilinmesini sağlama yolu olabilir.