Zaferi taşımak ve mağduriyetle başa çıkmak
CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan’ın 2014 cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki oylarını koruyarak hatta artırarak yeniden seçilmesinin, 16 yıl süren başarısının pek çok nedeni var. Ancak bu nedeni en az anlamış olanlar herhalde “AK Parti bir orta sınıf yarattı; o kitle aldığı ihaleler burnundan fitil fitil gelmesin diye gidip yine Erdoğan’a oy verdi” diyenler.
Göremedikleri şey Türkiye’deki seçmen sayısının yarısından fazlasına ihale verebilmenin fiziken imkânsız olduğu. Milyonlarca insanın 16 yılın sonunda birçok soruna rağmen hâlâ oy vermesinin en temel nedeni, kazandıkları özgürlükleri bırakmamakla ilgili bir kararlık.
Erdoğan’ın kimliğini sahiplenme şekli, millete üzerindeki baskılara nasıl cevap vereceği konusunda ilham verdi; kendisiyle aynı sosyolojiye mensup olan ama sistemin baskıları nedeniyle ikiyüzlülüğe zorlanan muhafazakârları özgürleştirdi. Bir minnet duyma saiki varsa, o da budur.
Öte yandan sosyal medya fenomenliğinden ilişki yazarlığına terfi eden bir yazarın seçime 3 gün kala kendisini “tutamayıp” söylediği şeyler nezdinde diyebiliriz ki, insanlar Erdoğan muarızlarının Erdoğan’a oy veren milyonları “ayakkabı kokusu”na indirgediğini biliyor.
Ve bilinir ki, ayakkabı kokusuyla uzlaşılmaz, ayakkabı kokusuyla yüzleşilmez, ayakkabı kokusu olsa olsa defedilir. Bu yüzden varlıkları nihayet meşruiyet kazanmış muhafazakâr milyonlar defedilmeme ihtiyacının teminatını Erdoğan’la devam etmekte görüyor.
ONLARLA SEÇİM KAZANILMAZ
Öte yandan mesele sadece muhafazakârları ilgilendirmiyor. Asıl soru şu: “Erdoğan’a oy verenler” dediğimiz kitlenin terkibi 16 yıl içinde defalarca değişti. An itibarıyla memleketin % 70’i çeşitli zamanlarda çeşitli nedenlerle Erdoğan’a oy vermiş bulunuyor. Hangisini defedeceksiniz?
Erdoğan baskıları ve sıkıntıları koza haline getirip içine kazanmak için değil, sıçrama tahtasına dönüştürüp başarı haline getirdiği için de böylesine önemli bir aktör oldu. Erdoğan’ın hikâyesinde ideal bir peri masalında olması gereken her şey var. Muhalefet ise hâlâ o hikâyeyi yazamadı. Çünkü Türkiye’nin tercihlerini 16 yıldır belirleyebilecek kadar güçlü bir hikâyenin içindeyseniz ve hikâyenin “kötü adam”ı rolündeyseniz, beklenmedik bir çıkış yapıp şaşırtmak ve o şaşırmayı içinde kıymık olmayan bir samimiyetle inandırıcı bir finale taşımak zorundasınız.
Bu da CHP’nin bagajıyla, “Ne yani Erdoğan’ı yargılamayacak mıyız?” diyenlerle, “Ayakkabı kokusu” diyenlerle olmaz. % 25’lik CHP içinde en fazla % 7’lik bir oranı olan bu kitlenin kötücüllüğü, Kemal Kılıçdaroğlu tarafından epey dönüştürülmüş CHP kurmay tabakasının ve siyasete kazandırılmış yeni bir figür olan Muharrem İnce’nin de önündeki en büyük engeldir. Çünkü o küçük oran, CHP algısını esir almış ve o algıyı dönüştürmeye hiçbir niyeti olmayan kitledir.
Devlet işleyişinde yürütmenin tek bir adam tarafından idare edildiği izlenimi çok öne çıkmış ise elbette muhalefet o tek bir adama yüklenir. Dolayısıyla önce fiilen devreye girmiş sonra yasallaşmış yeni sistem değişikliğinden sonra muhalefetin Erdoğan karşıtlığı yapmasını normal kabul etmek gerekir; karşıt da olursun, yenmek de istersin, mesele bu değil. Ancak hiçbir karşıtlık, ülkenin % 70’inin, çeşitli zamanlarda oyunu almış Erdoğan’a koro halinde ağza alınmayacak kelimelerle küfretmeyi, Erdoğan’ı “süründürme” hayalleri kurmayı mazur kılmaz.
Muhalefette her kim olursa olsun, İzmir mitingindeki kalabalığı görüp “Oldu bu iş” özgüvenine kapılan ve çoluğa çocuğa aldırmadan iştahla “Şerefine Tayyip” marşına kadeh kaldırıp küfreden kitleyle yürüme ve başarma lüksüne sahip değildir.