Burdur soruyor: Kan dursun da bedeli ne olacak?
AKİL İnsanlar Heyeti'nin Akdeniz Bölgesi grubu olarak bir dizi hazırlık çalışmasından sonra ilk ziyaret yeri olarak Burdur'u seçtik. Geçtiğimiz cumartesi gerçekleştirdiğimiz ziyaret programı Karapınar Köyü'nde yapılan bir kahvaltı ile başladı. (Ben o bölüme katılamadım.) Daha sonra sırasıyla STK temsilcileriyle oluşturulan tartışma gruplarında yer aldık. Şehrin kanaat önderleri, eşraf ve esnaf örgütlenmelerinin temsilcileri ile görüşmeler yaptık, Mehmet Akif Kültür Evi'nde yerel gazete sahipleri ve yazı işleri müdürleriyle bir araya geldik.
Burdur, sürekli dışarı göç veren, devletin bu şehrin sorunlarına ilgisiz kaldığını düşünen bir ilimiz. İnsanları misafirperver, nazik. Sürece dair endişeleri de olsa, hatta kendilerini kırgın bile hissetseler endişelerini gayet zarif bir biçimde ifade etmeye çalıştılar.
İstisnasız bütün cümleler çözüm sürecine destek veriyorum, elbette kan dursun diye başladı ve fakat ardından koskoca bir 'ama' geldi. Burdur'da endişeler, sorular ve sitemler aşağı yukarı şu noktalarda yoğunlaşıyor:
■ Şeffaflık talebi hemen her tartışmacının dile getirdiği bir unsur. 'Neye destek vereceğimizi bilmiyoruz' diyorlar. Bu soru PKK'nın 30 yıl savaşmış iken şimdi silah bırakacak ve geri çekilecek olmasının gerekçesini tatmin edici bulmamalarından kaynaklanıyor. Hükümetin bu konularda halktan bir şey bekliyorsa daha açık olması gerektiğini söylüyorlar.
■ Burdur'da yaptığımız toplantılar dolayısıyla dinlediğimiz 150-200 kişinin neredeyse tamamı, çözüm sürecinin 'bölünme riski' ile olan ilişkisi nedeniyle oldukça kaygılı görünüyor. Bir kısmı, içinde olduğumuz sürecin ülkeyi şimdiden böldüğünü düşünürken, diğer bir kısmı yapılacak/yapılacağı iddia edilen düzenlemelerin geleceğe yönelik olarak bölünmeyi tetikleyeceği görüşünde.
■ Katılımcıların önemli bir kısmı Kürt meselesi diye bir sorun olmadığını, Burdur'a gelen her Kürt'ün kendisine iş, aş, çevre, dost bulabildiğini, ama bir Burdurlunun Diyarbakır'a, Hakkâri'ye gidip yatırım yapamayacağını, orada iş ve mesleğini yürütemeyeceğini iddia ediyor. "Bu ülkede bir Kürt sorunu yok, bir Türk sorunu var" diyenler de aynı gruptan çıkıyor.
■ Anadilde eğitim meselesine çok az itiraz geliyor. Ama tek millet, tek bayrak, tek devlet konusunda asla geri adım atılmaması, milletin buna asla ikna olmayacağı vurgusu hâkim.
■ Burdurlular dün terörist denilen kimselerin, başta Öcalan'ın meşru bir aktör olarak sahne almasına izin verilirken, Genelkurmay Başkanı'nın terörist sayılıp Silivri'ye gönderilmesinin müthiş bir çelişki olduğunu, bunu hazmedemediklerini söylüyorlar
■ Tüm endişelere rağmen tüm Anadolu'da olduğu gibi Burdur'da da cömertliğin ve gönlü zenginliğin mutabakatı hâkim. "Devlet imkânlarını Güneydoğu'ya akıtmasın, yağdırsın! Daha çok yatırım, okul, iş imkânı sağlansın ki Kürt vatandaşlar ihmal edildikleri, değersiz görüldükleri hissini taşımasınlar artık. Çünkü gerçek bu değil" yönünde bir talep ve serzeniş var.
DUYGUSAL ANLAR
■ Şehit baba ve annesinin ziyaretedildiği an. Baba acıdan kendini yitirmiş. "Çözüm olsun artık. İnsan hayvanı öldürürken bile zorluk çekiyor ama bu anarşistler insan öldürüyor, nasıl kıyıyorlar, bu anarşistler... " derken en az eşi kadar dağlanmış, gözleri yaşarmış şehit annesi Kezban Eren eşini hemen uyarıyor: "Kötü konuşma bey."
■ "Biz Kürtleri seviyoruz ama sevilmek de istiyoruz, neden bizi sevmiyorlar?" diyen Burdurlu işadamının sitemi onca ciddi anayasa, devlet, idari yapı mülahazasını bir anda açığa düşürüyor. Bir sessizlik. Muhsin Kızılkaya "Ben bir Kürt'üm ve sizi seviyorum" diyor. 'Çözüm süreci' adını verdiğimiz soğuk betimleme biranda, karşılıklı bağların yenilenmesi oluyor, 'sıla-i rahim' oluyor.
NOT: Burdur'daki programın sadece Karapınar ayağına katılamadım, öncesindeki ve devamındaki bütün çalışmalarda vardım. Ancak bir haber ajansı Burdur çalışmalarına katılmayacağımı belirten bir haber geçti. Gerçekle alakası yoktur, belirtmek istedim.