Erken başörtüsü, erken ergenlik anlamına mı gelir?
BAŞÖRTÜSÜNE ilişkin serbestinin 12 yıllık zorunlu öğretimin son 4 yıllık dilimi yerine son iki 4 yıllık dilime teşmil edilmesi, başörtüsü düşmanlığı yapmakla tanınmayan kişilerin de tepkilerine neden oluyor.
Son olarak sosyal psikoloji alanındaki çalışmalarıyla tanınan Koç Üniversitesi öğretim görevlisi Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, Hürriyet’ten Cansu Çamlıbel’e verdiği röportajda başörtüsünün 10 yaşına inmesinin sakıncalarından bahsetmiş (06/10/2014). Kağıtçıbaşı’na göre örtünme yaşını 10 yaşına kadar indirmenin anlamı, 10 yaşındaki bir genç kıza cinselliği öğretmekle eşdeğer. Kadın-erkek ayrımını çok erken yaşta öğrenmenin getirisi de ileriki dönemde iki cinsin eşit olduğunu anlamakta zorlanmak olacak.
Kağıtçıbaşı yalnız değil, bu uygulamanın sorun yaratacağını düşünen birçok kişi var.
Bu görüşlerin kısmen haklı bir tarafı var. O da şu: Cinsel kimliğin erken keşfi, erken ergenlikle yani kız çocuklarının erken yaşta regl olması ve doğurganlığa hazır hale gelmesiyle sonuçlanıyor. Bu ise bilimsel olarak istenmeyen bir durum. Çünkü erken yaşta buluğa ermek sağlık açısından da iyi değil, misal, menopoza girme yaşını öne çekebiliyor. Bunun anlamı doğurganlık yetisinin erken bir yaşta, yani 30-35 yaşında sonlanması oluyor. Tıp çevrelerinde, özellikle kadın sağlığıyla ilgilenen uzmanlar arasında hem erken buluğa erme hem de erken menopoza ilişkin verilerin artışı epeydir konuşulan, bilinen bir gerçek.
Vücudun erken yaşta doğurganlığa hazır hale gelmesi çeşitli oryantasyon sorunlarına yol açtığı gibi kültürel kabullerle çelişen bir durum. Artık muhafazakâr ailelerde bile evlilik yaşı yükseldi, dolayısıyla çocuk sahibi olma yaşı da... Evlendikten iki yıl sonra menopoza giren genç kadın sayısı da tahminlerin çok yukarısında. Bu doğurganlık oranının düşmesi ve orta vadede ciddi nüfus kaybı demek, ayrı konu.
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı gibi düşünenlerin haksız olduğu nokta ise şu: Evet, cinsel kimliğin erken yaşta keşfi erken ergenliğe neden olur, bu iyi bir şey değil, lakin bu durum bir süredir böyle, yani “zaten” böyle, “şimdi”nin sorunu değil. Dünün sorunuydu. “Seks sattırır” mantalitesiyle hareket eden reklam sektörünün, billboard’lardan mizah dergilerine kadar her yerde her zaman ulaşılabilir durumda olan cinsel içerikli mesajlarının, çıplaklığı ve seksapeliteyi avantaja dönüştürmeyi meşrulaştıran imajların, kışkırtıcı ve cinselliği teşvik edici şarkı sözlerinin, Lady Gaga’ların, Miles Cyrus’ların küçük çocukların rol modeli olmasını engelleyecek bir mekanizmaya sahip olmayışın, televizyon programlarının; “Meraba Televole”lerin, TV filmlerindeki açık saçık sahnelerin, video kliplerin, esprilerin; internet sitelerinin; oyun, müzik, haber içerikli her internet sitesinde üzerimize sıçrayan cinsellik temalı içeriklerin, foto galerilerin; tüketim alışkanlıklarının; 12 yaşındaki kızına dantelli iç çamaşırı, makyaj malzemesi satın alıp onu adeta “lolita” gibi yetiştiren şuursuz annelerin neden olduğu bir sorun.... İklim dışında erken uyarılmayı, erken farkındalığı, bedenin imkân ve potansiyeline erken yaşta uyanmayı getiren etkenler bunlar.
Elinizi vicdanınıza koyup cevaplayın, çocukların erişimine açık olan hatta her köşe başında maruz kaldıkları erotizmi, özgür cinselliği ve “karşı cinsi” tanımlayan, perdahlayan, promote eden mesajlar mı erken cinsel uyanışın “start” düğmesidir, yoksa bu topraklarda aynı zamanda geleneğin, kültürün de bir öğesi olan başörtüsü mü?
Çağımızda cinsel içerikli mesajlar hiçbir dolayıma ihtiyaç duymaksızın son derece “doğrudan” iletiliyor. Bir genç kız adayının başını örterken düşündüğü şey ise, Kağıtçıbaşı’nın röportajda da itiraf ettiği gibi genellikle “annesine özenmek”, çevresinde gördüğü bir pratiği tekrarlamak.
Yani mesele, 10 yaşındaki bir kız çocuğunun başörtüsü dolayısıyla cinsel kimliğini keşfetmeye zorlanması değil. Etrafımız, hayatımız zaten o mesajlarla dolu.
Mesele, uygulamayı yürürlüğe koyanların; pedagoji nedir, psikoloji nedir bilmeyen aileler tarafından örtünmeye zorlanan kız çocuklarının da olabileceği ihtimalini hesaba katmaması, böyle olasılıkların nasıl yönetileceğini bilmemesi, hatta korkarım umursamaması.