Darbe sürecinde gözden kaçanlar
BUGÜN darbe teşebbüsü sırasında gözden kaçanlara dikkat çekmek istiyorum.
-Cuntanın merkezi fazla tartışılmadı. Hep bir numara arandı. Sanıyorum, cuntanın merkezi son anda aralarında ihtilaf çıktığı için bölündü. Bazıları daha kararlı davranarak darbe için yola çıkarken, diğerleri sürecin gidişatına göre tutum aldı.
-Cunta, ilgili birimlere operasyonun gece 03.00’te başlayacağı emrini vermişti. Ancak konseyin bölünmesi ve deşifre olma telaşıyla bazı birimlerin erken hareket etmesi, ciddi bir eşgüdüm sorunu doğurdu. Köprünün tek yanlı kapatılması, cunta askerlerinin farklı merkezlere değişik saatlerde gitmesi gibi senkronize olamama sorunu çıktı
-Herkes MİT’in darbe olacağı bilgisini Genelkurmay Başkanı ile paylaştığını ama hükümete ve Sayın Cumhurbaşkanı’na vermediğini biliyor. Halbuki MİT’e ulaşan bilginin gerçekte “darbe girişimi” değil, “MİT’e operasyon yapılacağı” şeklinde olduğu ayrıntılar arasında kayboldu.
-Daha önemlisi herkes Hakan Fidan’a gözünü çevirmişken, cunta askerlerinin Genelkurmay Başkanı dahil, bütün askeri hedefleri ele geçirdiğini ama MİT’i işgal edemediğini görmüyor. Yoğun silahlı çatışma ve bombalamaya rağmen MİT teslim olmadı.
-Darbenin önlenmesinde polis çok önemli bir rol üstlendi. Ancak cunta dışındaki askeri birliklerin harekete geç(e)memesi ayrıca kaydedilmelidir. Etimesgut’ta kendilerini yatıştırmak isteyen komutana vatandaşların dediği gibi, milleti koruma görevi olan askerleri cuntaya karşı vatandaş korudu.
-Darbe girişimi bütün şiddetiyle devam ederken, Sayın Başbakan’ın telefonları açık olduğu halde Kastamonu, Ilgaz ve Çankırı üzerinden saatlerce dolaştırılmasının riski hiç dile getirilmedi.
-Medyada yapılan bazı tartışmalarda gizliden gizliye Ergenekon terör örgütünü aklama çalışmaları yapıldı. O dönemin darbe yanlılarının tekrar TSK’ya dönüşü talep ediliyor. 2004-2007 yılları arasındaki bütün darbe hazırlık çalışmalarını yok saymak, sanal bir proje olarak değerlendirmek, bu ülkenin yaşadığı gerçekleri inkâr etmek anlamına gelir.
Kapatma davasını, e-muhtırayı, Cumhuriyet mitinglerini, kriz sloganlarını, Kuvayı Milliye derneklerinde yapılan yeminleri, bazı oda ve derneklerde emekli paşaların yaptığı toplantıları vs. yok saymak, toplum hafızasını hafife almak demektir. Haksız bir tuzak ile masumların da sürece dahil edilmesi bahanesiyle Ergenekon ve Balyoz’u aklamak, bir başka darbeci zihniyete kapı açmak demektir.
-Kafasında darbe kalıntısı olan hiç kimse ve kesim ordu içinde yer bulamamalıdır. Vesayet kesinlikle ve sonsuza kadar bitirilmelidir.
PİŞMAN OLMA FIRSATI VERMEK
Cemaat’e farklı gerekçelerle yardım eden ve sempati besleyen herkesi suçlu kabul etmek, aşırı bir genelleme olur. Eğer böyle yapılırsa, sadece sivil ve özel kurumlara değil, birçok resmi kuruma, oda ve birlik yöneticisine de hesap sormak gerekir. Vaktiyle hükümetin verdiği desteklerin, konudan uzak vatandaşlara ve işadamlarına referans oluşturduğu unutulmamalıdır.
Cemaat’in her mensubunu veya destek verenleri, suçla bağını kuran belge olmadan darbeci olarak yargılamak, hukuki ve ahlaki bir sorun oluşturur. Balyoz sürecinde yaşananların tekrarlanması ihtimali yanında adalet duygusunu da zedeler.
Ayrıca sorumluluğu çok kişi ve kesime yaymak hesap sormayı zorlaştırır. Yargılama ve hesap sorma sürecinde temel ölçü darbe teşebbüsüne katılmak, yardım ve yataklık yapmak olmalıdır.
Yaşanan süreci gördükten sonra darbeyi kınayan ve üyesi olmaktan başka bağı olmayan masum insanlara, Cemaat’e desteğini çekmeleri halinde, pişman olma fırsatı verilmelidir.
Bu arada sahte darbe karşıtları ortaya çıkacaktır. Ama samimi olanlarla takiye yapanları ayırt edecek bir kıstas maalesef yok.
Peygamber’imiz (SAV), bir gün çevre asayişi için bir devriye çıkarır. Küçük bir birlik kırsalda dolaşırken düşman bir grupla karşılaşır. Aralarında çıkan çatışmada düşmanların hepsi öldürülür. Düşmanlardan biri öldürülmeden önce Müslüman olduğunu söyler ve kelime-i şehadet getirir. Ama buna rağmen onu da öldürürler. Olay Peygamber’imize (SAV) anlatıldığında, askerlere onu niçin öldürdüklerini sorar. Onlar “Korkusundan öyle demişti” derler. Peygamber’imizin (SAV) cevabı yukarıdaki endişeleri giderecek mahiyettedir: “Kalbini yarıp baktınız mı?”