Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ÇIKARLAR KONUŞUYOR: Bir yandan Türkiye’nin YPG’yle mücadelesinin yanında olduğunu söyleyen, diğer yandan Kürtlere silah temin eden ABD’nin klasik dış politika taktiği kendini belli etti. Trump yönetimi de tıpkı daha önceki başkanlar gibi kendi çıkarları doğrultusunda hareket ediyor, pragmatik yaklaşıyor konulara. Kürtlerle işlerine yaradıkları (DEAŞ’la mücadele ettikleri) sürece ittifak yapacaklar.

        Ancak Türkiye’nin mücadelesine destek vererek ittifakın sınırlarını da çiziyor Beyaz Saray. Otonom bir alan, bağımsız bir devlet girişimine Amerika’nın destek vermeyeceğini gösteriyorlar. En azından şimdilik. Bir süre daha ABD iki tarafı da idare etmeye, gittiği yere kadar her işine gelene mavi boncuk dağıtmaya devam edecek. Trump’ın şahsi yapısıyla da Amerikan devletinin “Ne istersek yaparız, kimse karışamaz” inancı örtüşüyor.

        ESKİ TÜRKİYE VURGUSU: Türk-Amerikan ilişkilerinin seyrinde Demokrat-Cumhuriyetçi farkı yine ortaya çıkıyor. İki partinin iş yapma biçimi farklı olduğundan bu durum dış politikaya da yansıyor. 8 senelik Demokrat Parti iktidarında Obama’nın Ortadoğu’ya yaklaşımı anlamak, dinlemek ve halkın kendi tercihlerine saygı duymak üzerine kuruluydu. Daha entelektüel bir yaklaşımı benimsemişti önceki başkan.

        Cumhuriyetçiler ise dünyanın her ülkesi kendilerine hizmet etsin, kendi istedikleri gibi olsun istiyor. Anlamak, halkın hassasiyetlerini dinlemek gibi kaygıları yok. Tıpkı iç politikada olduğu gibi dış politikada da dayatmacılar. Ülkelerin mevcut dinamiklerinin bozulmasını, statükonun sarsılmasını istemiyorlar.

        Trump’ın Kore savaşına, askeri ittifaklara vurgu yapması da bu farklı yaklaşımın sonucu. Türkiye’nin en önemli kayağının asker olduğunu vurguluyor aslında. Cumhuriyetçiler özünde “Eski Türkiyeci” ama Trump’ın net bir Ortadoğu politikasının da olmadığı anlaşıldı.

        20 DAKİKANIN NEDENİ: Barack Obama paragraf uzunluğunda kitap cümleleriyle konuşan, akademik geçmişinden kalma özelliğini siyasette de kullanan bir hatip. Donald Trump’ın konsantrasyon problemi var, kelime haznesi sınırlı ve iş bitirici kişiliğiyle her şeyi hemen halledip hayatına devam etmek istiyor. Mesela televizyon izlemeyi, dış liderlerle temastan daha çok önemsediği iddia edilebilir. Kendisini Twitter’da 140 karakterle ifade eden bir liderden bahsediyoruz sonuçta.

        Bu yüzden Obama’yla toplantılar uzun sürerken, Erdoğan ile Trump görüşmesinin kısalığı şaşırtıcı değil. Trump ne söyleyebilir ki? Ancak dinleyecek, kolayca etkileneceği için de bir şeyleri arka arkaya tekrar etmek gerekmeyecek. Görüşmenin süresi spekülasyonlara mahal vermesin. Bir CEO gibi zaman ayırıyor.

        İşin ironik tarafı, Obama’nın Erdoğan’a bir işadamı mesafesindeki yaklaşımındansa, Trump’ın daha dostane yaklaşımı. Bunu sadece ben söylemiyorum, iki liderin Trump seçildikten sonra ilişkilerine dikkat çeken New York Times yazıyor. Tabii basın ile Beyaz Saray arasında da bir kopukluk var: Amerikan basını otoriterleşme vurgusunu yapıyor, ama Trump’ın gündeminde değil.

        Trump yönetimi ile Erdoğan ilk günden beri karşılıklı birbirlerini tebrik ediyorlar, resmi ziyaretler yoğunlukla sürüyor. Önemli olan bu sıcaklığın Türkiye adına somut sonuçlara dönüşmesi. Mesele 20 dakika değil, öyle anlaşılıyor ki kendi dünya görüşü olmayan Trump’ın etrafını Türkiye’nin yakın markajda tutması, sık sık Washington DC’ye gelecek özel bir ekibin ikna çalışmalarında bulunması şart. Obama’nın esnemeyecek katı görüşleri vardı, Trump ikna edilir olması açısından da bir şans.

        Ilımlı İslam mesajı

        AZİZ Ansari çağımızın en popüler komedyenlerinden biri, sık sık değindiği konulardan biri de göçmen ailenin çocuğu olmak. Hindistan’da Amerika’nın güneyine göç eden Müslüman bir ailede büyüdü Ansari. Kendisi değil ama ailesi hâlâ İslami geleneklere bağlı; düzenli olarak oruç tutuyorlar, camiye gidiyorlar...

        Netflix’te ikinci sezonu başlayan “Master of None” dizinin ana temalarından biri Ansari’nin kendi kimlik çatışmaları.

        Gerçek hayattaki anne babasına da dizide rol veren Ansari, yeni sezonun bir bölümünde dini kimliğini sorguluyor.

        Bölümün adı “Religion” hiçbir süslemeye gerek kalmadan doğrudan “din”. Muhafazakâr akrabalarının yanında oğullarından dindarmış gibi davranmalarını istiyor anne babası. O da camiye gider, dua eder, oruç tutarmış gibi yapıyor.

        DOMUZ ETİ

        Gerçek hayatında bir yemek bağımlısı olan Ansari’nin dizideki karakteri de benzer şekilde her türlü lezzete açık biri. Gizli gizli domuz eti yiyor, zevkten kendinden geçiyor. Sonunda ailesinin yanında da “kendisi olmaya” karar veriyor ve bir yemekte herkesin önünde domuz eti yediğini, dindar olmadığını itiraf ediyor. Annesi tepki olarak ona küsüyor, iki hafta boyunca konuşmuyor. Bölümün sonunda anlıyoruz ki annesinin derdi oğlunun yeteri kadar dindar olmaması değil. Asıl nedeni oğullarının onlara saygı göstermemesi, mesela en azından onların yanında domuz eti yememesi. Hatta Kuran’dan bir mesajla bitiyor bu bölüm. Ama kimse kimseyi değişmeye zorlamıyor. Batı’da yükselen İslam düşmanlığına karşı üst perdeden, naifmiş gibi görünen çok net bir tepki aslında. Bir kere izledim ama anında aklımda yer etti.

        Resmi ayakkabı

        BİR zamanlar sadece kaykaycılar arasında yaygın olan Vans marka spor ayakkabılar 90’lı yıllarda ortaya çıkan alternatif rock’çılar tarafından giyilince moda olmuş, her kesime yayılmıştı. Spor ayakkabının modanın dışına itildiği kısa bir sürede Vans daha çok kendi öz kitlesiyle başbaşa kaldı ama zaman içinde sessiz ve derinden yine yayıldı. 2000’lerden beri gençlik üniformasının olmazsa olmazları... Günümüzde ana akıma hâkim olan hiphop’ın olmazsa olmaz unsurlarından biri moda, özellikle de pahalı kıyafetler. Ama Vans rap’çiler arasında da vazgeçilmez.

        Çoğu zaman sahnedeki insanla kendimiz arasında dev bir uçurum olduğunu görürüz. Gardırobumuzdaki kıyafetlerin farklılığı, sahnedeki insanın kostümünün erişilmez oluşu da starlarla biz fanileri birbirimizden ayırır.

        Oysa kot pantolon gibi Vans ayakkabılar da modayı demokratikleştiriyor. Tabii Saint Laurent’ten Givenchy’ye pahalı uyarlamaları da yapıldı ama orijinali etkisini hiç kaybetmedi. Tıpkı Converse’in “All Star” modeli gibi, hiçbir şey aslının yerini tutmuyor.

        Diğer Yazılar