Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        - FETÖ’cüler, “Darbeyi FETÖ yapsaydı başarılı olurdu” lafını dolaşıma sokmaya başladı bugünlerde. 15 Temmuz’un “hikâyesini” kendi açılarından sürekli değiştiriyorlar zaten, bu aralar bunu tutturdular.

        - FETÖ’nün bir şekilde darbe yapacağını aylar önce açık istihbarattan takip etmek mümkündü. Zaten niyetlerini bile gizlemiyorlardı; örgütün elemanları durmaksızın bir darbe tartışması açmaya çalışıyor, bir darbe ihtimalini sadece FETÖ’cüler gündeme getiriyordu. Sanıkların ifadeleri, deliller de FETÖ’nün izini tartışmasız bir şekilde ortaya koyuyor.

        - Örgüt tek başına kuvvetli değil, sadece sesleri çok gür çıkıyor. Türkiye’de bütün darbelerin arkasındaki uluslararası destek 15 Temmuz’da yoktu. FETÖ kendi kendine ülkeyi ele geçirmeye çalıştı ve beceremedi. İstedikleri Erdoğan karşıtlarının da kendilerine destek vereceği bir koalisyondu, bu sayede başarılı olmayı hedefliyorlardı. Ancak Türkiye’de bekledikleri gibi darbe koalisyonu oluşmadı, aksine FETÖ karşıtlığında birleşti toplum.

        - Yenilgiden sonra örgütün hedefi destek bulamadığı Türk kamuoyu değildi artık. Önümüzdeki ay yabancı basında birçok darbe yazısı çıkacak, satır aralarını dikkatle okuyun: Bir senedir FETÖ’nün işlediği taktik sonucu birçok yazıya kuşkucu bir yaklaşım hâkim olacak. Kemal Kılıçdaroğlu gibi Türkiye’nin içişlerini çok iyi bilmesi gereken biri bile kontrollü darbe yalanına kanıyorsa bir yabancıyı nasıl eleştirebiliriz 15 Temmuz’u tam olarak anlamadı diye?

        - FETÖ’yle mücadele adına birçok insanın mağdur edilmesi kabul edilemez, ama olağanüstü hal şartlarından bahsediyoruz. Dünyanın hangi ülkesi olursa olsun saldırı karşısında ilk olarak kendini koruma refleksi verir, bu süreçte de mağduriyetler kaçınılmaz olur maalesef. FETÖ’cüler bu gibi mağduriyetlerin oluşacağını öngörmemmiş olsalar bile oluşmaya başladıktan sonra kendilerini de aynı torbaya katıp mağdur gibi sunmayı başardılar. Başarısız darbenin kendileri açısından başarısı bu oldu.

        - Örgüt şu anda sadece Batı’da oluşan Erdoğan karşıtı havadan besleniyor, ama ABD’yle sıcak ilişkiler, AB sürecinin yeniden başlaması olumsuz rüzgârları kısa sürede tersine döndürebilir. İşte tam da bu aşamada örgütün yaşam kaynağını, oksijenini kesmek gerekiyor: Onlara mağdurmuş gibi davranma fırsatını daha fazla vermemeli Türkiye.

        - Başkanlık sistemi, referandum gibi iktidarın enerjisinin ve dikkatinin yoğunlaştığı dönemeçler geride kaldığına göre artık FETÖ’yle mücadelede serinkanlı bir süreç başlamalı. Savunma refleksinin aceleciliğiyle yaşanan mağduriyetler giderilip kurunun yanında yaşın da yandığı algısına son verilmelidir. Bir sene önce Yenikapı ruhuyla toplumun bir araya gelmeyecek kesimleri FETÖ tehlikesinde birlemişti, bu ruhun yeniden dirilmemesi için hiçbir gerekçe yok.

        Bono’nun gözden düştüğü an

        GEÇENLERDE bizim gazetenin magazin ekinde Kadir Kaymakçı muazzam bir U2 yazısı yazdı. Grubun hayranı olmanın bir zamanlar nasıl “cool” olduğundan bahsediyordu.

        Okurken U2’nun tam olarak ne zaman o havayı kaybettiğini düşündüm.

        2000 yılında üçüncü dirilişiyle dünyanın tam olarak zirvesine yerleşmişti, ama tam da o aşamada kendi düşüşü başladı sanırım. Bir kere bağımsız rock grupları çok daha yaratıcı ve dikkat çekici müzikler yaparken U2 ise ardı ardına yayınladığı albümlerle kendisini tekrar ediyordu. Bir aşamada artık albümleri dinlenemez olmuş, grubun yaşlanmaya başlayan üyeleri ise sadece geçmiş külliyatlarına güvenmekle yetiniyordu.

        APPLE DAYATMASI

        Tabii tam da bu aralar grubun solisti Bono’nun kendisini dünya barışına adaması, dünya liderleriyle görüşmesi hep politik bir tavrı olan grubun müziğinden daha fazla ön plana çıkmaya başladı. Politik söyleminde isyancı olan U2 düzenle masaya oturdu. Bono’nun üçüncü dünya ülkelerinin borçlarını sildirme çabalarında samimi bir taraf vardı kuşkusuz, ama bir süre sonra iş Davos’ta elitlerle takılmaya, Apple’la iPod satmaya, başkalarının mağduriyeti üzerinden vicdan aklamaya dönüştü. Bono da kendi kendisinin karikatürü oldu, pek de başarı elde edemedi.

        Türkiye’ye bile sadece konser vermeye gelmedi, adeta bir yabancı ülke heyeti gibi siyasi temaslar yaptı.

        Apple’ın herkesin telefonuna istem dışı U2 albümü yüklemesi de grubun algıda sonunu hazırlayan son kurşun oldu. Grubun adını bile bilmeyen milyonlarca genç bir anda telefonlarında U2 albümü buldu, üstelik uzun süre bu albümü silemedi, dayatmadan kurtulamadı.

        Aslında bütün bunlar grubun yaşlanmayı bilmemesiyle ilgiliydi. Yenilgiyi kabullenemediler.

        Bu sene “The Joshua Tree” albümünün 30. yılı vesilesiyle yeniden turnede U2. Ama ne albümü yeniden dinleyesim ne de konsere gidesim var.

        Sağcı mı solcu mu?

        ŞENOL Güneş’in siyasi görüşü nedir? Hiçbir zaman açık açık bir siyasi pozisyon almadı, ama bugüne kadar çalıştırdığı takımlarda siyasetin filizlenmesine de izin vermedi. Benim bildiğim kadarıyla Trabzon’un solcu gençlerindendi, belki ortanın solu demek daha doğru. Zamanla tıpkı şehirdeki bazı başka futbolcular gibi sosyal demokrat bir çizgiye yöneldi.

        Nitekim söylemi, seçtiği kelimeler, dünyaya bakışı da merkezde yer alan makul bir çizgide olduğunu gösteriyor.

        Güneş’in bir başka özelliği de siyasilerle ya da işadamlarıyla, hatta futbolun bir dönem içine sızan çetelerle iç içe olmayışı. Tek başına, kendi bildiğini yapan bir adam olarak yer alıyor futbol dünyasında... Hemen her kesime mesafeli, yer yer saf denecek kadar başına buyruk.

        Böyle birinden FETÖ’cü çıkarmaya çalışmak sadece zorlama ve haksızlık değil, aynı zamanda şuursuzluktur.

        Diğer Yazılar