Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Birçok sporcu sokaktan yetişiyor, onları profesyonel alanda başarıya götüren içine doğdukları ortamda faydalanacakları tesisler. Yüzme havuzları, parklar, basket sahaları...

        Tesisler ortadan kalkarsa?

        Otel inşaatının parçası olarak yıkılan Ortaköy’deki Yüzme İhtisas Kulübü’nün bu açıdan önemli bir işlevi vardı. Kulüp yıkılınca orada antrenman yapan sutopçular da ortada kaldı. Sporcular kendilerine ait bir havuzda antrenman yapmak yerine başka tesislerde geçici olarak çalışıyor yıkımdan beri.

        1957’de Galatasaray’ın satın aldığı adanın da asıl işlevi yıllarca sutopu ve kürek takımlarına hizmet vermekti. Gece kulübü ve lüks havuzuna dönüştürülmeden önce burası sporculara aitti.

        CAMİ PROJESİ

        İstanbul Belediye Meclisi’nden Mustafa Sarıgül’ün mirası eski CHP’li bir üye buraya cami yapma fikrini ortaya attı. Aslında kâğıt üzerinde İstanbul’da denizin ortasında yapılacak görkemli bir cami çok çarpıcı bir fikir gibi duruyor.

        Ama cami tanımı gereği Müslümanların bir araya gelip Allah’a ibadet ettikleri bir alan. Günde beş kez namaz kılınan bir yer olmasının dışında her an ulaşılabilir ve kapısının herkese açık olması gerekiyor. Ada tam da bütün bunlara engel. Denizin ortasındaki bir cami görüntüde güzel olsa da işlevde sınırlı kalacak, ulaşması güç olduğu için ister istemez sadece dekor olarak ortada duracaktır.

        Şehircilik konusunda hiçbir fikri olmadığı belli olan belediye meclis üyesi, Boğaz’ın Kızkulesi dışında bir simgesi olmadığından bahsediyor. Ama Kızkulesi’nin Osmanlı’da sürgün istasyonu ve karantina odası olarak kullanılmasının konumuyla ilgili olduğunun farkında değil. Ada doğası gereği izole edilmiş bir alandır; cami ise herkesi davet eden, kapısı her an açık olan bir mekân. Tam da bu yüzden sıklıkla her mahallede cami bulunur; herhangi bir oda ibadet alanı olarak kullanılabilecek olsa da insanlar kolaylıkla bir araya gelsinler ve Allah’a bağlılıklarını belirtsinler diye camiler herkesin ulaşabileceği yerlere yapılır.

        Ne kadar vapur seferi koyarsanız koyun gün içinde adanın üzerindeki bir camiye ulaşmak en başta pratik olmayacaktır.

        Galatasaray Adası’yla ilgili en çarpıcı öneri olmadığını biliyorum, ama bu adayı yeniden sporculara versek... Bu küçücük adanın ülkeye katkısı, yetiştireceği sporcular ve onların getireceği başarılar olsa...

        HAYALET BİNA

        AKM yaklaşık 10 sene önceki İstanbul Bienali’nin de ana temalarından biriydi. Hayalet binaya dönüşmeden önce bienalin küratörü Hou Hanru gidişatı önceden görmüş, dünyadaki benzer örneklerin ne olduğunu tam da AKM’de sergilemişti. Avusturyalı sanatçı Markuz Krottendorfer mesela Moskova’nın simgelerinden, Sovyet rejiminin en önemli binalarından artık olmayan Rossija Oteli’ni fotoğraflamıştı. Bu bina bir dönemin izlerini silmek için yıkılmıştı.

        Bir başka örnek Gümrü’deki “Hayalet Şehir”di. Vahram Aghasyan 1988’deki depremde evsiz kalanlara Sovyet hükümetinin yaptığı ama hiç tamamlanmamış binaları çekmişti; sadece kaba inşaatı bitmiş, beton gövdeleri tamamlanmış binalardı bunlar. “İşlevini yerine getirememiş” ve “amaçlanan parlak geleceği” yaşanmamış...

        İKİ İHTİMAL

        Atatürk Kültür Merkezi işte tam da bu iki örneğin arasında bir yerde duruyordu bienal sırasında. Hanru’nun öngörüsüne göre AKM’nin akıbeti ya Rossija Oteli gibi yerle bir edilerek ortaya Moskova’daki gibi “Disneyland benzeri bir ticaret merkezi” yapılacak, ya da terk edilmiş, hayalet bir bina olarak kalacaktı. Yıllar içinde tam da bu iki ihtimale sıkıştırıldı kaldı AKM, bir üçüncü seçenek gündeme bile gelmedi.

        Yıllardır tartışmalara gebe olan AKM bir kez daha Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın aynı iftardaki sözleri nedeniyle gündemde.

        Erdoğan projenin hazır olduğunu, boş alanların da dahil edilerek yepyeni bir merkezin inşa edileceğini söylüyor. Kısacası, yıllardır hayalet bina olmaya mahkûm bırakılan AKM’nin kaderi nihayet tayin edildi.

        ADINDA ATATÜRK OLMASA

        Brutalist mimarinin Türkiye’deki en çarpıcı örneklerinden biri olan bu bina yıllardır ülkedeki kutuplaşmanın da simgesi oldu. Türkiye’nin bölünmüşlüğü AKM üzerinden okunabilir.

        Hayatlarında hiç AKM’ye gitmemişlerin bile bu salon hakkında fikirleri, korudukları katı bir pozisyonları var. Bir kesim sırf adında Atatürk olmasından dolayı sahip çıkıyor, bir kesimin de tam da bu gerekçe itirazının temelini oluşturuyor. Öte yandan mimarisinin sevecen, insanı davet eden bir yapı olmadığı da ortada. Daha çok bir dönemi, dünyanın o dönemdeki eğilimlerini, mimari modasını yansıtan ve bugün bakıldığında adeta kaba, medyada kaşlarını çatan bir bina olarak görmek mümkün.

        Ama tam da bu özelliğiyle korunmayı hak etmiyor mu? Ben bu tür yapılaşmalara hayranım. Örneklerini başka ülkelerde de görmek mümkün. Ne yazık ki AKM tartışmaları bir türlü Atatürk merkezinden kopup mimari zemine kaydırılmadı. Sadece mimari değeri tartışılsa, geçmişin bir simgesi olarak korunması üzerinde durulsa bu kadar büyük mesele olmazdı. Adında Atatürk olmasa pek çokları sempatiyle bakmadıklarına emin olduğum bu binanın yıkımına böyle şiddetli itiraz etmezdi.

        Her şeyin ötesinde AKM’nin bir kuşağın gençliğinin belleğinde “buluşma noktası” olarak bir işlevi var. AKM hayalete döndüğünden beri İstiklal Caddesi’ndeki Burger King bu işe yarıyor. Değişimi buradan da okumak mümkün.

        MİMARIN ÖNERİRİ

        AKM’nin mimarı Hayati Tabanlıoğlu’nun yine mimar olan oğlu Murat Tabanlıoğlu’nun binanın geleceğine dair zamanında kimi tavsiyeleri vardı. Ama pek ciddiye alınmadı. Halbuki herkesi memnun edecek bir çözüm olarak üzerinde durulmalıydı

        - ”Her gün 10-12 saat kullanılan, insanların rahatça girdiği, sergilerin olduğu bir mekân olmalı. (...) Bilet almak bile dışarıda. Ama içinde bizim İstanbul Modern’de yaptığımız gibi oraya özgün bir lokantası, kütüphanesi, sinemateki ve çocuklar için bir bölümü olsa, böylece opera binasına girmemiş milyonlarca insanı da çekmenin yeni yolları bulunabilir. (...) AKM önünde çoğumuzun ilk sevgilileriyle buluştuğu yerdir. Demek ki bunu yaşatmak lazım! Bu buluşma noktası neden içeride de olmasın? (...) Binanın önünde bırakılan ve genellikle buluşma noktası olarak kullanılan meydan da geçici sergilerin yapılabileceği, içerideki sergilerin dışa akacağı bir alan olarak kullanılmalıdır.”

        Diğer Yazılar