Böyle bir şey olabilir mi?
Daha CHP Genel Başkanı olduğu ilk kurultayda kafasına Ecevit kasketi geçirip taklit siyasetçi olarak sahneye çıkan Kemal Kılıçdaroğlu şimdi de taklit eylemle adalet arıyor. Oysa Gandi’nin de, Selma’da oy eşitliği için yürüyen Martin Luther King Jr.’ın, hatta Aylin Kotil’in bile somut tek bir talebi, net bir mesajı vardı.
Kılıçdaroğlu ne için yürüyor? Adalet diyor ama beylik lafların dışına çıkıp bir türlü somuta indirgemiyor. Enis Berberoğlu’nun serbest kalması için mi yola çıktı, yoksa dilinden düşürmediği Altan Kardeşler vs. gibi FETÖ’den içeride yatan başka gazeteciler için mi bu adalet arayışı? Türkiye’deki mevcut adalet sistemine toplu bir başkaldırma girişimiyse kendi partisinin karşılığında nasıl bir sistem önerdiğini de bilmiyoruz.
Apar topar karar verilmiş, üzerinde hiç düşünülmemiş yürüyüş Kemal Kılıçdaroğlu CHP’sinin özeti. Tıpkı Ekmeleddin İhsanoğlu’nun Cumhurbaşkanı adayı yapılması gibi ortaya atılan ilk saçma fikrinin üzerine atlanmış adeta.
ASIL SORUMLU
Kılıçdaroğlu’nun Ankara’dan İstanbul’a yürümesine gerek yok. Enis Berberoğlu’nun hapse girmesinin tek sorumlusu kendisi. Sadece dokunulmazlıkların kaldırılmasına destek olması değil mesele, ki bu siyasi geleceğinin en büyük ayıbıdır. Asıl günahı partinin hemen her konuda beceriksizliği, girdiği her seçimi kaybetmesi. Kaş Belediyesi’ni bile... Gerçek bir siyasi alternatif olsaydı belki seçmeni ikna eder, iktidar manzarası da son 15 yılda daha farklı olurdu. Bugün şikâyet ettiği pek çok gelişmenin yaşanmasına da engel olurdu. Güç verilmez, alınır; o yaşananlara seyirci kalmayı tercih etti.
Partisinin kırmızı çizgileri esnetmesi, çeşitli çıkar gruplarının (FETÖ de dahil) partide kendilerine yaşam alanı bulma çabalarına göz yumması, oluşmasına bizzat katkıda bulunduğu mağduriyetler (mesela HDP’liler) yerine kumpasın merkezindekilerin yanında yer alması, Kılıçdaroğlu’nun kabarık sicilindeki duruş bozuklukları. Entelektüel yetersizliklerini, mesela Anayasa’nın ayrıntılarını bilmemesini saymıyorum bile. Bütün bunlar biriktiğinde oluşan liste güven vermiyor, iktidarın neden yıllardır değişmediğini de açıklıyor. Kılıçdaroğlu’nun siyasal görüşünü dahi bilmiyoruz, sadece sol partinin lideri diye solcu olduğunu varsayıyoruz.
VİZYON EKSİKLİĞİ
Kılıçdaroğlu vaktini yürüyüş gibi kozmetik birtakım çabalarla harcadığı için de yeni bir dil, bir çözüm önermiyor. Halbuki altyapısı olmayan bir siyasi hareket durmadan yürüse de bir yere varamaz. Necmettin Erbakan “Adil Düzen”le mevcut sisteme bir alternatif ortaya atmıştı mesela; beğenin beğenmeyin bir vizyondu bu. CHP’de zenginlerden daha fazla vergi alınması, özel üniversitelerin kapatılması ve eğitimin herkese ücretsiz yayılması, basın özgürlüğünü ABD’dekine benzer garanti altına alacak yasal düzenlemeler, otoyol değil toplu taşımada hamle yapılması gibi radikal önerileri var mı, yok. İklim değişimi, eşcinsel hakları, gelir dağılımındaki eşitsizlik gibi dünyanın önümüzdeki 10-20 yılına yön verecek tartışmalarda, hatta IŞİD konusunda bile bir pozisyonu yok. Mevcut iktidardan belirgin bir biçimde ayrılan, hatta radikal bir değişime işaret eden tek bir öneri getiremiyorlar. Kılıçdaroğlu bir yere yürüyecekse, seçildiği günlere doğru yürüse daha iyi.
KÖPRÜ
Boğaz Köprüsü daha gökkuşağı renklerine bürünmeden önce de dikkat çekiciydi. 2008’de geldiği İstanbul’daki konseri sırasında Rufus Wainwright da köprü aydınlatmalarını ilginç bulmuştu.
#Dilbilgisi
EL SANİ Mİ AL THANİ Mİ?
KATAR Emiri’nin adını Murat Yetkin “Al Thani” diye yazıyor, Faruk Bildirici ise “El Sani” diye Türkçe okunduğu gibi yazılması gerektiğini savunuyor. Bizim gazetede Murat Bardakçı da ikinci grupta.
Akademik makalelerde isimleri, şahısların kendi kullandıkları gibi yazmak kuraldır. ABD’de yaşayan, İngiliz vatandaşı olan ve kitaplarını İngilizce yazan Salman Rushdie’nin soyadını sırf Türkçe okunuşu böyle diye Rüşdi yazamazsınız mesela. Bir ara Cezayir kökenli Fransız şarkıcıların isimlerini Türkçeleştirirdi gazeteciler. Rachid Taha’nın Raşit Taha diye yazılması bir yana, albümlerini Fransa’da çıkaran ve Fransa’da yaşayan Khaled’in Halid olarak yazılması tam bir komediydi.
KATAR DER Kİ
Katar Emiri kendi adını nasıl yazıyorsa bizde ona uymalıyız. Benim için en mantıklı çözüm Katar’ın devletinin resmi yazışmalarına bakmak.
Katar Büyükelçiliği resmi Twitter hesabında Türkçe olarak Emir’den bahsederken “HE Şeyh Tamim Bin Hamad Al Thani” diye yazıyor. HE “his excellency”nin (ekselansları) kısaltması ve o kısmı bizi ilgilendirmiyor. Ama bizzat Katar devleti Al Thani diye yazıyorsa bizim de Al Thani diye yazmamız gerekir.
Asıl sorun şu: Türk basınında hâlâ bir “style book” olmaması. Yani gazetelerin hangi sözcükleri, hatta rakamları, noktalama işaretlerini, özel isimleri nasıl yazmalarını dikte edecek bir el kitabı. ABD’de New Yorker gibi kimi yayın organları kendi kurallarını kendileri belirliyor, ama yaygın olarak Associated Press rehberi kabul görüyor.
GAZETECİLERE ÖNERİ
Oktay Ekşi, Umur Talu gibi gündelik koşuşturmanın parçası olmayan ama bu mesleğe ve meslek ilkelerine yıllarını vermiş farklı kuşaktan gazeteciler toplansa ve Türk basını için bir “yazım kılavuzu” oluştursa... Sadece dilbilgisi kuralları, doğru Türkçe değil bahsettiğim. Türk basınının “style book”u oluşturulsa ve isteyen gazeteler de bunu referans alsa.
TBMM gibi kısaltmalar kullanırken araya nokta koyacak mıyız? Rakamları yazıyla mı yazacağız? Yabancı isimlerde I harfinin noktasını koyacak mıyız? Spor sayfalarında futbolcuların ilk isimlerini mi kullanacağız soyadlarını mı? “Bayan” kelimesi ne olacak? Binlerce soru...
Belki de bir sene sürecek bir çalışma bu ama değmez mi?