Batı'ya karşı en etkili yöntem
Yıl 2011... FETÖ’nün gazetecilere kumpas yapıp dokunanı hapse attığı dönem. Henüz dünyada örgütün gerçek yüzüne dair herhangi bir kuşku oluşmamış. Okullar yapan, ılımlı İslam’ı yaymak isteyen, Batı’yla uyumlu bir sivil toplum hareketi gibi gösteriliyor. Türkiye’de 90’lı yıllardan beri Gülen örgütü tehlikesine dikkat çeken gazeteciler var oysa, ama dünya işin bu tarafına bakmaya hiç ama hiç niyetli değil.
Oysa 2011’de tutuklanan gazetecilerin ortak özelliği, farklı açılardan Gülen’i deşifre etmiş olmaları. Zaten örgüt için de bir kırılma noktası, MİT’i ele geçirme operasyonundan hemen önceki ilk büyük hamle.
Batı o zamanlar örgütten şüphelenmiyor; çünkü yıllarca ince ince işleyerek müthiş bir propaganda ağı oluşturdular, kilit noktadaki isimleri yakın markaj altında tuttular. İkinci-üçüncü sınıf Amerikalı profesörlere para karşılığı Gülen’in nimetlerini anlatan kitaplar, doktora öğrencilerine uyduruk tezler yazdırıldı. Rumi Forum gibi kuruluşlarla basın toplantıları, etkinlikler düzenlendi, insanlar davet edildi ve örgütün güler yüzünü gösterdiler.
Yıllar içinde öğrenilmiş bir taktik bu. Bire bir temas, kin tutmuyormuş gibi görünmek, herkesin kapısını çalmak, sık sık telefonla yoklamak, boş bırakmamak en iyi bildikleri yöntem.
Özellikle Batı’da bunun karşılığı var.
FETÖ’cülerin öğrendiği bu taktiği FETÖ’cülere karşı bir silah olarak kullanmak da mümkün.
2011’de buluştuğum yabancı gazeteciler, gazetecilik örgütleri, Washington’daki bürokratlara tane tane Gülen tehlikesinden bahsettiğimde en azından kafalarında bir kuşku oluşmasına yardımcı olmuştum. Birçok kişi aynı tehlikeye dikkat çekince Batılılar da kafalarını daha önce bakmadıkları yöne çevirmek zorunda hissediyorlar.
KAPIYI ÇALMAK YETER
Siyasetten üniversitelere kadar ABD kolaylıkla herkesin kapıyı çalıp derdini anlatabileceği, hemen herkesten rahatça randevu alınabilen bir ülke. Bir e-mail yazmanız yetiyor çoğu zaman. Türkiye’deki gibi araya aracı koymanıza gerek bile yok. En azından tek bir fırsat verirler, bir saat ayırırlar derdinizi dinlemek için.
FETÖ’cüler bu işleri çok iyi öğrendi ve çoğu zaman da Batı’nın cehaletinden faydalanıyorlar. Ne yazık ki Türkiye’de basın FETÖ’yle mücadele konusunda fazlasıyla içe döndü. Sadece yurtiçine, Türkiye’deki seçmene yoğunlaşılıyor ve çok önemi bir alan hâlâ boş.
Batı’yla temasın, tıpkı yabancı gazetecilere yazı yazmak gibi, kendine özgü bir tarzı, bir mimarisi var. Sadece İngilizce bilmek de yeterli değil, kritik noktadaki insanlara anlayacakları şekilde, objektif ve iç tartışmalardaki ayrıntılara boğmadan basitçe FETÖ’nün anlatılması gerekiyor. Zaten FETÖ’ye dünden bilenmiş Ergenekon ve Balyoz mağdurlarının bire bir tanıklıklarından Batı basınında yakın temasta olan gazetecilerin teşvik edilmesi gerekiyor... Kadri Gürsel’in de...
Kadri Gürsel
İRONİYE BAK
ESKİ Hürriyet çalışanlarından Bülent Mumay’ın geçen hafta Almanya’nın en önemli gazetelerinden Frankfurter Allgemeine Zeitung’da uzun bir makalesi yayımlandı. 90’larda Gülen’in müritlerine nasıl devlete sızma talimatı verdiğinden Kırık Hoca’yı araştıran savcılara yapılan seks kaseti kumpaslarına kadar Batı basınında bu konuda çıkmış en ayrıntılı ve bilgilendirici yazılardan biri.
Üstelik FAZ ülkenin en önemli ve siyaset üzerinde etkin gazetesi... Tam da Almanya’yla ilişkiler bozulmuş, birçok FETÖ’cü Almanya’ya kaçmışken böyle bir yazının zamanlaması da çok kritik.
Peki yazan kişi?
MAĞDUR OLDU
Mumay bir ara FETÖ şüphesiyle gözaltına alınmıştı. Neyse ki bu hatadan çabuk dönüldü ve serbest kaldı, ama tabii memlekette işinden oldu.
Pek çokları gibi kendi yaşadığı mağduriyetten dolayı kin bilenebilir, “Nasıl olursa olsun da Erdoğan gitsin”cilere katılıp kolay kahramanlığa oynayabilirdi. Bu işin kolay yolu... Oysa işte görüyoruz ki FETÖ tehlikesinin ne kadar önemli ve öncelikli olduğunu anlayanlar işi kişiselleştirmemeyi biliyor.
Keşke kendilerini Almanya’ya atan başka gazeteciler de öncelikli hedefin örgüt olduğunu kavrayabilse.
BU DA OLDU
DAHA ne kadar değişebilir, kırmızı çizgileri esneyebilir derken dün Cumhuriyet Gazetesi’nde Evrim Teorisi’nin ciddiye alınmaması gerektiğine dair de bir yazı çıktı. Yazan ise Nuray Mert.
#DiziÖnerisi
BİR GÜNDE 10 BÖLÜM
ÖNCEKİ akşam yatmadan önce bir bölüm izleyeyim dedim, ertesi gün uyanıp geri kalan dokuz bölümü tek oturuşta bitirdim. Çünkü siyah bir polisin beyaz bir genci durdurup öldürmesini konu alan “Shots Fired” insanı böyle içine alıveriyor. Mini dizi harika bir format zaten, biteceğini bilmenin rahatlığı var.
Shots Fired
Dizinin ana konusu sistem aslında. Tıpkı “The Wire” gibi mutlak kazanan ve kaybeden yok. Herkes biraz çürümüş, herkes biraz kirli... Herkesin biraz eli kolu bağlı... ABD’de siyahlar, beyaz polisler tarafından vurulurken, dizi konuyu tam tersten ele alarak bu cinayetlerin ne kadar karmaşık olduğuna dikkat çekiyor. Bir başlayın, devamı kesin gelecek zaten.