Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        - BURAM buram duygu sömürüsü yapmaktan çekinmeyen bir Ertem Eğilmez filminden fırlamış gibi bir kare... Fedakâr bir memur olan Münir Özkul akşam sofrada Allah ne verdiyse yiyor. Sempati uyandırmak, “Ben de sizin gibiyim, sıradan biriyim” demek için... “Neşeli Günler” filmindeki Münir Özkul-Adile Naşit gibi adeta... Oysa Kemal Kılıçdaroğlu gerçekte daha çok Şener Şen.

        - Zamanında Fatih Özgüven, eski Türk filmindeki erotizmin yapaylığını vurgulamak için yazmıştı, “Özenle buruşturulmuş saten çarşaflar” diye. Kemal Kılıçdaroğlu’nun beyaz atleti de özenle seçilmiş. Fotoğrafa özenle düşünülerek yerleştirilmiş hissi veren bir aksesuvar ise poşet içindeki bakkaldan alınmış ekmek...

        - Omuzlar çökük, Kemal Kılıçdaroğlu bitkin. Güven veriyor mu bu kare? Yıllarca hor görülmüş, bir taş üstüne bir taş koyamamış, kıt kanaat ailesini geçindirmiş o memur karakterinin en büyük özelliği namuslu olması. Ama namuslu ve dürüst olmak da tek başına yetenekli olmaya yetmiyor. Sabah 9, akşam 5 önündeki kâğıtları damgalamak ve hesaplardaki aksaklıkları fark etmek konusunda güven veriyor bir tek.

        - Siyaset bir hayal satma mesleği olduğuna göre beyaz atletli gariban sofrasının hiç kimsenin ideali olduğu söylenemez. Genç bir Macron desen değil... Her şeyi “büyük, muhteşem, harika” diye yorumlayan grotesk bir Trump da... Hele hele “Yollar, havalimanları yaptım” diye gururla dimdik duran bir Erdoğan ise hiç değil... Bari bilgili, entelektüel, şair bir Ecevit’e benzeseydi, ne yazık ki o da değil... Zengin olmak, kendi sınıfından kurtulmak, kendi geçmişinden intikam almak isteyen (ve çoğunlukta olan) seçmene “Bir ekmeği ortadan bölüşürüz” mesajı vermek eşittir sandıkta yüzde 25.

        - Siyasette taklit ters teper, kendi olduğun gibi görünmemek de öyle. Kemal Kılıçdaroğlu görüntüde tipik bir memur karakterini canlandıracak bir Yeşilçam oyuncusuna benzese de gerçekte öyle biri değil. Hangi memur Ataşehir’de ev almış mesela... Normalde gözündeki Silhouette marka gözlükler, kurultayda giydiği Etro gömlek, yürüyüşte ayağındaki Skechers ayakkabılardan sonra halk tipine geri dönme çabası.

        ************

        DİLİPAK ZENGİNLİKTİR

        KOMPLO teorisi siyaset tartışmalarının sosu, rengidir. Sorun bizde hemen hemen bütün tartış- maların komplo teorisi düzeyinde ilerlemesi, ayrıntının ve bilginin geri planda bırakılmasıdır.

        Abdurrahman Dilipak komplo teorisi işini hakkıyla yapanlardan. Onu troll’lerden ayıran bilgi birikimi, entelektüel derinliği. Tabii ki deli saçması iddialar ortaya atacak, kimilerine ister istemez güleceğiz. Sonuçta bütün komplo teorilerini rezervli okumak gerek.

        Güzel bir komplo teorisi keyif verir. İyisini inşa etmek içinse bilgi, birikim, detaylara hâkim olmak gerekir. Bu renklilik olmasa iyice tek sesli, tek tip bir düşünce hayatımız olacak. Bu açıdan Dilipak korunası bir karakterdir.

        Günümüzde benzer karakterler eksik. Yalan ve hiçbir derinliği olmayan palavralar, analiz diye sunuluyor. Gerilediğimizin resmi...

        Eskiden başka figürler medyada daha yaygın yer alırdı... Kimileri bu dünyadan ayrıldı, yerlerine yenileri gelmedi. Aytunç Altındal mesela... Veya gecenin bir yarısı analizlerini kısa mesajla binlerce insana yollayan Erhan Göksel... Mehmet Şevket Eygi’nin epeydir sesi çıkmıyor, Yalçın Küçük de iyice marjinalize edildi. Halbuki hepsinin konuşması, hepsinin sesini duyurması gerek.

        Gerçek bir entelektüelin görevi aynı zamanda toplumu provoke etmektir. Düşünülmeyeni, söylenmeyeni dile getirip gerektiğinde sinir uçlarına dokunmak, tartışma açmak...

        Dikkat edin, bu provokatif figürlerin hiçbiri düşüncelerini bir çıkar, bir yere yaranma hesabıyla yapmıyor. Birkaç sene önce Abdurrahman Dilipak batma noktasına gelmişti hatta.

        Kendi serüveninde artık bu dünyanın ötesinde bir boyuta geçen Yusuf Kaplan’ın da böyle okunması gerektiğini düşünüyorum, susturmak ya da alay etmek yerine.

        ************

        HA GAYRET...

        - BİRAZ daha uğraşırsa Abdülkadir Selvi sonunda Kemal Kılıçdaroğlu’nu Cumhurbaşkanı adayı yapacak...

        - Galatasaray işi elinde patlayan spor basınında Fatih Terim kontrolündeki bir klik, biraz daha çabalarsa işsiz hocayı sonuna bir yere yerleştirecek...

        - Hürriyet’in magazincileri biraz daha çabalarsa Sibel Can fotoğraflarının kurgu olmadığına en azından kendilerini ikna edecekler...

        BU İŞ BÖYLE YAPILIR

        ESKİ arkadaşım Ayhan Kimsesizcan, bir dönem magazine damga vuran Sibel Can’ın çıplak fotoğraflarının nasıl çekildiğini yazmış geçen gün Posta’ya...

        - Daha 20 yaşındaymış, Sibel Can’ın Fethiye’de kaldığı istihbaratı müdürüne gelmiş...

        - Hemen müşteri gibi otele yerleşmiş... Sibel Can’ı görmüş ama tanınmasın diye aynı ortamda bulunmamış... Yemeklerini odada yemiş...

        - Pusuya yatmış... Plajda, otelde, odasının balkonunda sürekli Sibel Can’ı takip etmiş...

        - Bir anda balkonda görünce havluyla sakladığı fotoğraf makinesinin deklanşörüne kimseye çaktırmadan basmış....

        - Burası çok önemli: Fotoğrafları çeker çekmez otelden bir bahaneyle hemen ayrılmış ve gazeteye filmi ulaştırmış.

        Ne diyeyim vallahi, “Nerde o eski paparazzi ruhu” dışında...

        Diğer Yazılar