Neler oluyor bize
AĞUSTOS ayının ortasında sosyal medyada yayılan bir görüntü, sadece iki hafta geyik olarak tartışıldıktan sonra gündemden düştü. Kimin çektiğini, nasıl servis edildiğini öğrenemedik. Oysa “bikinili namaz” sadece kısa bir video diye geçiştirilemeyecek kadar tuhaf, bir o kadar da mistik geliyor bana.
Bu bir performans mı, kurgu mu?
Geçen hafta Seyhan Soylu, (Sisi) Twitter hesabından deniz kenarında mayoyla namaz kılan bir grup erkeğin görüntülerini paylaştı. Sisi “özel haber” diye verdi bu görüntüleri, ama beklediği gibi pek sarsıntı yaratmadı.
Yine ağustos ayının başında gazetelerde Çanakkale’den bir haber vardı. Sarıklı ve çember sakallı bir polis memuru, görüntüler sosyal medyaya yayıldıktan sonra disiplin cezası aldı ve görevden alındı. Söz konusu sakal öyle birkaç günlük değil, uzaması ve o şekle girmesi için epey bir süre ve emek gerektiriyor. Zaten aylarca bu şekilde görev yapmış. Kıyamet koparan polis aracındaki fotoğrafını ise bizzat kendisi Facebook sayfasında paylaşmış.
Geçtiğimiz günlerde yine sosyal medyada yayılan Van’dan bir düğün davetiyesinde hiçbir kadının adı yazılmamıştı.
DİN UNSURU
Birbiri ardına hep sosyal medya, hep içinde din unsuru olan tuhaf haberler...
Yakın zamanda benzer başka absürt gelişmelere de tanık olmuştuk, hatırlarsınız. İsmailağa Cemaati’ne giren bir futbolcunun gelinsiz düğünü ilk aklıma gelen örnek...
28 Şubat süreci, vesayet rejimi olsa ileride yazılacak bir iddianamenin birbirinden bağımsızmış gibi görünen unsurları diye spekülasyon yapardım. Ama artık öyle bir Türkiye, vesayet rejimi yok. Absürtlüğün vesayeti bu seferki asıl tehlike.
28 Şubat’tan bu yana toplum da birçok açıdan değişti. O günlerde ülkenin daha kandırılabilir, saf bir tarafı vardı. Dönemin seks skandallarına, baskınlarına aldanmak daha kolaydı. Yakın geçmişteki şoklar Reha Muhtar haberlerinde birer eğlence unsuruna dönüştüğünde gülüp geçebiliyorduk bir süre sonra.
NORMALLEŞME
Şimdi otel odasındaki aşk cinayetinden teknedeki amca-yeğen aşkına kadar kurgu olamayacak kadar çok ayrıntı içeren bir dolu sıradışı gelişme, mizah unsuru olamayacak kadar ürkütücü. Teknedeki skandal ile bikinili namaz bu açıdan birbirinden bağımsız gelişmeler değil, amiyane tabirle “kafayı yemişlik” belirtisi, ama daha çok hayatın her alanında rasyonaliteyi kaybettiğimizin, bir bilinmezliğe sürüklendiğimizin işaretleri. Neredeyse bir tehlike sinyali. Tek bir sorumlusu, tek bir açıklaması da yok kuşkusuz.
Çürümenin yarattığı toplumsal hasarı nasıl onaracağımızı da tam olarak bilmediğimiz için bir şoktan diğerine sadece ağzımız açık geçiyoruz. Bir süre sonra tamamen uyuşturulup nasıl tepki vereceğimizi bile bilemeyeceğiz. Aklıselimin, rasyonel düşünce ve tepkinin ortadan kalktığında toplumun davranış biçimlerinin kestirilemez olması da anlaşılabilir. Sorun bu geçişin geçici mi kalıcı mı olduğu. Yeniden normalleşme çok daha yorucu olacak.
**************
#WANGFEST
KAPININ ÖNÜNDEN BİLDİRMİŞ
DÜNKÜ Kelebek’te New York Moda Haftası’ndan yazan Onur Baştürk’ün izlenimlerini okuyorum. Alexander Wang’in Brooklyn’deki partisinden bahsediyor; pek etkilenmemiş...
Mert & Marcus’un partisinde daha çok ünlü varmış...
İçeride hip-hop çalıyormuş...
Canlı performanslar olmuş...
Oysa New York Post, “Wang’in partisi her zamankinden daha çılgındı” diye başlık atmış, Vogue’dan Harper’s Bazaar’a hem partiyi hem de defileyi övgüye boğmuş Amerikan dergileri.
Kelebek yazarının birkaç canlı performans diye geçiştirdiği bu yılın (ve geçmişin) en gözde isimleri: Cardi B, A$AP Ferg, Vince Staples ve eskilerden Ashanti ve Ja Rule.
ÜNLÜ İSİMLER
Yine yabancı yayın organlarından partinin detaylarını okuyalım:
Alexander Wang ünlü arkadaşlarını, mankenleri ve konukları defilesi için otobüse doldurup Brooklyn’in Bushwick semtine götürmüş. Podyumda yürüyenler arasında Kendall Jenner, Bella Hadid ve Cindy Crawford’ın kızı Kaia Gerber var. Konuklardan bazıları bir buçuk saat ayakta bekleyen Kim Kardashian West, annesi Kris Jenner, Gigi ve Bella’nın erkek kardeşi Anwar Hadid ve oyuncu sevgilisi Nicola Peltz... Daha ne olsun?
Bella Hadid
Defile çıkmaz sokakta, parti de hemen oracıkta yapılmış... Bunları Instagram’dan bile takip etmek mümkün.
Bütün bu ayrıntıları Kelebek yazarı nasıl yazmaz diye düşünürken Bazaar’daki küçük bir ayrıntı dikkatimi çekti: Partinin başlamasıyla kapıların kapanması bir olmuş, izdihamı önlemek için de pek çok kişi dışarıda kalmış.
Dışarıda kalanlardan biri de bizimki olsa gerek... Tek kare fotoğraf da kapıdan zaten. Nedret Taciroğlu defilesi değil sonuçta, girememesi normal. Ama ne fark eder, okuru aptal yerine koymak, gitmediği partiyi gitmiş gibi yazmak kadar kolay.
**************
YAZI İŞLERİ NEREDE?
MELİS Alphan açıklanmamış bir araştırmaya dayanarak (neden açıklanmadığı gizemini koruyor, muhataplar sessiz) Türkiye’de ensest oranının yüzde 40 olduğunu yazdı.
Hürriyet’in okur temsilcisi Faruk Bildirici, grubun yayın ilkelerine göre “araştırmaların yazılırken görüşülen kişi sayısına kadar ayrıntılı bilgi verilmesi gerektiğini” yazıyor.
Köşe yazılarının önce bir editör, bir yazı işleri müdürü, hatta çoğu zaman yayın yönetmeninin de filtresinden geçmesi gerekiyor. Anladığım, koca Hürriyet yazı işlerinde ya hiç kimse bu ilkeyi bilmiyor ya da yazıyı basmadan önce uygulama gereği duymamış.
Onun yerine kopan fırtınadan sonra Alphan’ın ana gazetede haftada iki olan yazı sayısını bire indirdiler. Buna Türk basınında “kriz yönetimi” deniyor.