Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        HILLARY Clinton’ın seçim mağlubiyetinden sonra yazdığı “What Happened?” kitabını yeni bitirdim; gerçekten ne olduğunu anlamak için mükemmel bir kaynak. Clinton daha ilk sayfadan itibaren seçimi nasıl Trump’a kaybettiğine şaşırdığını söylüyor ve bunun nedenleri üzerinde duruyor.

        Herkes Clinton’ın kazanacağından emindi. Ama olmadı. Clinton birkaç gerekçe sayıyor kitapta.

        - Dışişleri bakanlığı sırasında şahsi e-mail adresini kullanmasını medyanın haddinden fazla gündeme getirmesi...

        - FBI’ın eski başkanın seçimden hemen önce kapanan soruşturmayı yeniden açacağını ima etmesi, bu e-mail’lerde gerçekten bir sır olduğu algısının kamuoyunda oluşması...

        - Clinton’ların vakfının parasal ilişkileri, Hillary Clinton’ın büyük paralar karşılığında yaptığı özel konuşmalar...

        - Clinton’ın sesinin beğenilmemesi, kadın olması, politikada hâlâ cinsiyetçiliğin baskın gelmesi...

        Kitapta hepsine teker teker yanıtlar veriyor. Doğrusu yaptığı bütün açıklamalar da tatmin edici. Hatta ilk kez bir politikacının kitabı açıkça, hesapsızca, öfke ve hayal kırıklığının dayattığı dürüstlükle yazılmış gibi.

        GERÇEK NEDEN

        Clinton belli ki çok akıllı bir kadın. İnanılmaz birikimli, kafası müthiş çalışıyor ve dünyanın liderliğine en uygun isim. İyi politikaları, vaatleri, çözüm önerileri var. Dünyanın nasıl işlediğini biliyor, ülkesinin sorunlarını iyi teşhis etmiş.

        Akıl ve mantığı ön planda tutuyor, düşünerek konuşuyor, kelimelerini tartıyor.

        İşte tam da bu yüzden kaybetti. Kitapta her sorunun yanıtı var, ama tamamını okuyunca Zeitgeist’in Clinton’ın aleyhine işlediği izlenimini edinmek mümkün. Asıl anlamadığı bu. Çünkü hâlâ mantıklı düşünüyor ve kaybettiğinin özünde mantıklı bir gerekçesi yok.

        AKIL DEĞİL DUYGU

        Karşısındaki rakibi sürekli yalan söyledi, atıp tuttu, insanları gaza getirdi ve kazandı.

        Biri akla, diğeri duygulara hitap ediyor.

        Böyle bir dönemde akılla, mantıkla, projeyle, ayrıntıyla uğraşmayıp kolay gaza gelmeye karar vermiş Amerikan seçmeni. Yanıt bu kadar net sanki.

        Akıldan uzaklaşmamızın gerekçeleri kim bilir nedir: Akıllı telefonların, Google çağının bizi aptallaştırması, reality show’ların ve saçma dizilerin beynimizi uyuşturması mı? Sonuçta ABD, ülkenin anahtarını bir reality show yıldızına teslim etti. Korkutucu bir süreç bu.

        Clinton’ın kitabı çok önemli, çünkü dünyanın gidişatını ve seçmen tercihlerindeki global eğilimi de gösteriyor. Burada bizim de çıkaracağımız epey ders var: Birikimli, donanımlı, zeki ve entelektüel bir siyasetçi kazanamıyor.

        **************

        O PENİSLERİ KİM ÇİZDİ?

        NETFLIX’te yeni başlayan “American Vandal”, tam 8 bölüm boyunca bir penis hadisesinin aslını ortaya çıkarmaya çalışıyor. California’da bir lisenin otoparkında 28 arabaya kimin sprey boyayla penis çizdiğinin izini sürüyor bu belgesel.

        Tabii belgesel derken cömertçe kullanıyorum bu kavramı, çünkü “American Vandal” aslında son yıllarda yaygınlaşan “gerçek suç” türü belgesellerle dalga geçiyor. Lisedeki iki öğrenci penis hadisesini aydınlatacak belgesel çekiyor, dizi ise jeneriğine kadar sanki onların çektiği belgeselmiş gibi yayınlanıyor.

        Yapım sadece penis şakalarından ibaret değil. Belgeselin araştırmacı ekibi farklı penis çizimleri üzerinden kimin şüpheli olabileceğine dair epey teori üretip vakit harcıyor ama. 8 bölümün sonunda gerçekten penis resimlerini kimin çizdiğini merak edecek kadar sizi içine çekiyor konu. Ben bir oturuşta izledim tamamını.

        LİSELİLERİN YAŞAMI

        Bunun ötesinde Amerikan lise kültürü ve gençlerin yaşamını bu kadar net ve başarılı yansıtan yakın tarihten daha iyi bir yapım yok herhalde. Bir yandan her bölümde kahkahalarla gülerek izledim, bir yandan da kafamda gazetecilik, gerçek suç belgesellerindeki teoriler ve yapılan yanlışlarla ilgili birçok soru oluştu. Evet, aynı zamanda bir medya eleştirisi de.

        Zekice diyorsam boşuna demiyorum, gerçekten son yıllarda en hayranlıkla izlediğim yapımlardan biri oldu “American Vandal”.

        Not: İzledikten sonra Haberturk.com’daki blog’uma gelin, çünkü söyleyecek birkaç sözüm daha var.

        **************

        #DÜZELTMESERVİSİ

        KAMUSAL ALAN YANLIŞI

        ELİF Şafak’ın TED konuşması üzerine, o gece Yayın Yönetmenimiz Selçuk Tepeli’yle gazetemizin editörleri arasında bir çeviri farklılığı yaşandı, ben de uzaktan müdahil oldum. Şafak, İngilizce konuşmasında biseksüel olduğunu “in public” açıklamaktan çekindiğini söylüyor. Bire bir çevirince “kamuoyu önünde” ya da “halkın önünde” uygun düşüyor. Ama Tepeli’nin de benim de bu çevirinin fazla resmi, hatta yapay kaçtığına dair itirazlarımız vardı. O “açıkça” diye çevirmeyi önerdi, ben de “herkesin önünde” de olabilir, dedim. İkimiz de daha anlaşılabilir, kulağa da yakın geleceğini savunduk. Sonuçta çeviri her zaman bire bir aynı kelimelerin karşılığını kullanmak değil, adapte etmek. Can Yücel’in “To be or not to be”yi “Bir ihtimal daha var o da ölmek mi dersin” diye çevirmesini düşünün. Shakespeare’in şiirsel metni daha güzel Türkçe nasıl açıklanabilir?

        YAPILAN HATA

        Elif Şafak’ın konuşması gazetede Selçuk Tepeli’nin dediği gibi “açıkça” olarak çevrildi. Haberin ilk duyulduğu saatlerde ise başta Haberturk.com’da ve birçok başka yayın organında “Kamusal alanda açıklayamadım” şeklinde yer aldı.

        Jürgen Habermas sayesinde yaygınlaşan ve Almanca “Öffentlichkeit” tan gelen “kamusal alan” kavramının burada kullanılması yanlış. Zira kamusal alan başlı başına bambaşka bir anlam ifade eden kendi başına bir kavram. En basit özetiyle bireylerin bir araya gelip özgürce tartıştığı, çözüm ürettiği, sonunda da politikayı etkilediği anlamına geliyor. Medya bu kamusal alanlardan biri ama Elif Şafak’ın kastettiği bu değil.

        **************

        ŞOK AYRILIK

        NEDEN Nuri Elibol’un bir anda Türkiye Gazetesi’nden ayrılması yeteri kadar tartışılmıyor? Melih Gökçek’in Ankara’daki en yakın adamlarından biri olan Elibol’un ani gidişi şu anda gündemdeki tartışmalardan bağımsız düşünülemez.

        Biri, diğerinin gidişinin habercisi. İki ihtimal var:

        - Melih Gökçek konuşulduğu gibi bugün (ya da bu hafta) istifa ederse Nuri Elibol da bu yüzden medyadan tasfiye edilmiş olacak.

        - Melih Gökçek direnmeye devam eder ve uzun vadede kazanırsa Nuri Elibol yol kazasında harcanmış olacak.

        Diğer Yazılar