Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        MURATHAN Mungan’ın “Yüksek Topuklar” romanının baş kahramanı, en yakın arkadaşıyla arasının bozulmasını “Bazı arkadaşlıkları yorgunluk bitirir” diye açıklıyor. “Ben Nalan yorgunuyum.” 2008’de Türkiye’nin belleğine bir roman kahramanı gibi giren, 2013’te de adeta başrole yükselen Reza Zarrab için de aynısını söyleyebilirim. Yalısından telefon konuşmalarına, şimdi de davadaki itiraflarına kadar yıllar beni “Reza yorgunu” yaptı.

        New York’ta görülen davada az-çok ne gibi bir sonuç çıkacağını tahmin etmek mümkün. Geçen hafta Soli Özel’in de bizim gazetede yazdığı gibi, Türkiye bu kadar üzerine düşmeseydi Amerikan basını için sıradan bir dava olarak görülecek, bu kadar köpürtülmeyecekti.

        Türk sosyal medya kullanıcılarının iyi birer “reyting” kaynağı olduğunu gören New York Times dahi tık avcılığına soyunup Türkçe tweet’lere kadar vardırdı işi.

        ***********

        AKLIMI YOLDA BIRAKTIM İNAN

        Yıllar önce “Televole” programlarının sonunu malzeme yokluğundan defalarca aynı insanların kullanılması hazırlamıştı. Bir insan kaç kere Sibel Can’la Miami turunu izleyebilir ya da Bülent Serttaş’a (adını bildiğime ben de hayret ediyorum) yapılan şakalara gülebilir?

        Medyanın abartılı ilgisi sonucu New York’taki dava bir gösterişe dönüştükçe toplum, gazetecilerin bir şekilde peşinde koşması gereken “gerçek” denen o şeyden kopuyor.

        Fransız filozof Guy Debord’un literatüre kazandırdığı “gösteri toplumu” böyle işliyor. Kitlelerin temenni ve beklentileri medya tarafından kaşınarak mahkeme salonu bir televizyon dizisi, bir arkası yarın kuşağı gibi sunuluyor. Her duruşma olay örgüsündeki yeni sürprizler, izleyeni şoke edici gelişmeler ve “az sonra” tetiklemeleriyle veriliyor.

        Kültürel incelemeler dalında çalışan akademisyen Douglas Kellner, “Media Spectacle” kitabında iletişim alanındaki teknolojik gelişmelerin gösteri toplumuna nasıl katkıda bulunduğunu yazıyor. O.J. Simpson davası 24 saatlik haber kanallarının da doğumu, Prenses Diana’nın ölümü haber şöleninin orgazmıydı. Medyanın haberi gösteri ve şölene dönüştürdüğü ortamda siyasi komplolar kurgu diziler tarafından belirlenirken gerçekle hayal arasındaki çizgi de bulanıklaşıyor. Kellner “X Files” dizisini örnek veriyor, ben Türk seçmeninin gerçeklikle ilişkisini koparmanın baş sorumlusu olarak “Kurtlar Vadisi”ni gösterebilirim.

        **********

        ARZULAR TUTUŞTURSUN BİZİ

        Bu medya şöleninde sürekli iştahı kabaran kitleler doymuyor, gündelik gelişmeler (mesela rutin sorgulama ve mahkemeye sunulan delillerin bir kısmı) yeteri kadar çarpıcı bulunmuyor. Kimi gazeteciler Reza üzerinden kendilerini temize çekip toplumdan cesaret madalyası alma peşinde olduğundan gözleri dönmüş bir şekilde alkış uğruna izleyiciyi gaza getiriyor. Her dakika kan, ölü bedenler, yok olan hayatlar, çöküş beklentisi içinde olmaya programlanmış gösteri toplumunu serinkanlı habercilik nasıl tatmin etsin ki?

        O.J. davası bir şölene dönüştürülürken konuya müdahil olan her aktörün bir şekilde çıkarı vardı; kazandığı şöhreti bir tek davanın hâkimi nakde dönüştürmedi. Reza Zarrab olayında da mahkeme salonunun içindeki ve dışında kim varsa ayrı bir hesap peşinde.

        Amerikan basını Trump’ı devirmek istiyor, muhaliflerin bu portakal renkli grotesk karaktere olan nefreti için her fırsatı değerlendirecekler. Türkiye’de asla ama asla seçimle iktidara gelemeyeceğini, kendi beceri ve kapasitesine toplumu ikna edemeyeceğini içten içe bilen muhalefet, bu dava üzerinden kendini şova dahil etme derdinde.

        Mahkeme salonunu seyirci olarak dolduran FETÖ’cülerin derdi ise görünür olarak yıkılmadıkları mesajını vermek.

        Gidip bu koroya katılıp bu farklı çıkar gruplarından herhangi birine dolaylı olarak (orada bulunarak mesela) katkıda bulunmaya hiç niyetim yok. Biraz geride kalmak, biraz dışarıdan bakmak hem gerçeklik, hem de gazetecinin ruh sağlığı için şart.

        Patronun mesajı alındı

        Birkaç gündür iktidara yakın kimi gazeteciler, Hürriyet Gazetesi’ni eleştiriyor. “Yeniden 17-25 Aralık’taki çizgisine döndü, çaktırmadan iktidara vuruyor, New York’taki dava üzerinden operasyon çekiyor” diye. Bu sefer patron erken davranıp grubun yöneticilerini acilen topladı. Aldığım bilgiye göre Aydın Doğan “Reza’yı harcayın, hükümeti kollayın” mesajı verdi gazetecilere. Toplantının hemen ardından yazılan ve dün Hürriyet’te çıkan Ahmet Hakan’ın köşe yazısı:

        “Size bir şey söyleyeyim mi? Ahlaksız bir soytarının, Amerikan mahkemesindeki itiraflarından da bir şey çıkmaz. Bu itiraflara yaslanarak... Hükümeti deviremezsiniz.”

        Mesaj anında alınmış, uygulamaya geçilmiş.

        #DüzeltmeServisi

        JAY Z NE DEDİ, TÜRK BASINI NE ANLADI?

        Türk basını “Terapi sayesinde boşanmaktan vazgeçtik” yazıyor...

        Jay Z, evet, terapiye gittiğini söylüyor ama bu seansların kendi içine bakmaya, kendi acılarıyla yüzleşmesine faydası olduğunu açıklıyor. Eşi Beyoncé’yle ilişkisini sürdürmesine neden olan sürecin birlikte müzik yapmaları olduğunu anlatıyor, bu süreci de terapiye benzetiyor sadece. Beraber üretim sürecinde karşılıklı konuştuklarını, rahatsız bir dönem olsa da birbirleriyle yüzleştiklerini söylüyor.

        Türk basını, Jay Z’nin dokuz yıldır eşini aldattığını yazıyor.

        Jay Z çektiği acıları gizlemek için etrafına bir kabuk ördüğünü, bu yüzden kadınlarla duygusal olarak bağlantı kuramadığını söylüyor. Kendini tamamen kapattığı, hiçbir duyguya açık olmadığı için de kadınlarla bağlantı kuramadığını, her şeyin buradan kaynaklandığını ekliyor. “Sadakatsizlik” diye de ekliyor. Ortada magazin basınının iştahını kabartacak bir itiraf, sansasyonel bir açıklama yok.

        Türk basını, Jay Z’nin her an boşanabileceğini yazıyor. “Birçok insan bırakır gider, boşanma oranları yüzde 50 gibi, çünkü birçok insan kendilerini göremiyor. En zoru birinin yüzünde ona verdiğin acıyı görmek ve sonra kendinle yüzleşmek” diyor. Ve tekrar ediyor: “Birçok insan kendi içine bakmak istemez. O yüzden bırakır gider.”

        Kendisinin bırakıp gitmediğini, sorunları çözmek için mücadele ettiğini söylüyor kısacası.

        Türk basını “T Magazine’den Dean Bacquet’e konuşan” diyor...

        T Magazine, New York Times’ın bir eki. Ama Bacquet sıradan bir muhabir veya yazar değil. Gazetenin genel yayın yönetmeni, Amerika’nın en kuvvetli konumdaki gazetecisi. Normalde de söyleşi yapan, köşe yazan biri değil. Amerikan basınında en yüksek konuma yükselen siyahi bir gazeteci olarak Jay Z’yle görüşmesinin başlı başına bir anlamı var. Söyleşinin büyük bölümü de ırk üzerine.

        Diğer Yazılar