Gerçek kurban katil mi?
KEMAL Uzun’un öldürülmesiyle ilgili yapılan yorumlardan biri, yönetmenin ünlü olma hevesindeki bir genci kandırdığı, aslında katilin de mağdur olduğu. Dünyada güçlü tarafın konumunu kullanarak karşısındaki taciz etmesi vakalarına karşı haklı bir hassasiyetin oluşmaya başladığı dönemde üzerinde tartışmaya değer.
André Acıman’ın “Adınla Çağır Beni” romanının film uyarlaması tam da böyle bir ortamda vizyona girdi. İtalya’ya altı haftalığına gelen 24 yaşındaki Amerikalı araştırma görevlisi ile kaldığı evin 17 yaşındaki oğlu arasında başlayan ilişki “Aralarındaki yaş farkı uygun mu?” sorularına vesile oldu. İtalya’da yasalar 14 yaşında cinsel hayatın başlamasına izin veriyor, bu açıdan yasal bir engel yok romanda.
YÖNETMENİN YATAĞI
Filmde de iki karakter aralarındaki yaş farkına rağmen eşit gösteriliyor. 17 yaşındaki genç yüksek lisans öğrencisi kadar bilgili mesela, zaten arkadaşlıkları da önce entelektüel bir yakınlıkla başlıyor. Araştırma görevlisinin genç üzerinde bir nüfuzu da yok, sadece aynı evde kalıp aynı banyoyu paylaşan iki kişi. İlişki de sadece gencin rızasıyla değil, bizzat onun önayak olmasıyla başlıyor.
Kemal Uzun’un durumu biraz daha farklı. Dizide figüran olarak çalışan bir genç üzerinde epey etki sahibi yönetmen. Bu gencin başka hayal ve beklentileri olduğu kesin. Onu ünlü yapacak, figüranlıktan başrole taşıyacak kadar güç sahibi yönetmen. Nitekim katil ilk ifadesinde, yönetmen ne söylediyse yaptığını itiraf ediyor.
Harvey Weinstein da taciz ettiği kadınlara Oscar yolunu açmayı vaat ediyor, bu sayede rızalarını alıyordu. Onunla birlikte olmayan kadınları ise kariyerlerini bitirmekle tehdit ediyordu.
Kemal Uzun’un gence, “Başrol yönetmenin yatağından geçer” deyip demediğini bilmiyoruz; bunu bilen iki kişiden biri hayatta olmadığı için doğrulatma imkânımız yok.
Aslında yaşı ilerlemiş pek çok tiyatrocu, yönetmenin yanında dolaşan “öğrenciler”, eşcinsellerin kendi aralarında bile bir alay malzemesi. Bir cumartesi gecesi evdeki genç oyuncu adayı senaryoyu çalışacaklarını düşünüyor olamaz herhalde. Ne yalan söyleyeyim, uzun yıllar eşcinseller kendi aralarında normlara sığmayan bu tür eşitsiz ilişkileri “gay dünyasında” kuralların farklı işlediği ön kabulüyle hiç sorgulamadılar.
Gazinocular kralının assolist sevgilileri ya da sette başlayan yönetmen-oyuncu arasındaki aşk haberleri de farklı değil. Kadın-erkek ilişkisinin ayrıcalıklı bir tarafı yok bu açıdan. Arada büyük bir yaş farkı olunca insan ister istemez ilişkiye şüpheyle yaklaşıyor, dudak büküyor. Hatta kadının daha büyük, erkeğin daha genç olduğu durumlar bile kimi soru işaretlerini kaçınılmaz kılıyor: Pınar Altuğ ile Yağmur Atacan arasındaki gerçekten aşk mı?
KEDİCİKLER NE YAPIYOR?
Playboy’un sahibi Hugh Hefner’ın genç tavşancıkları ya da Adnan Hoca’nın kediciklerinin bu tuhaf erkeklerin çekiciliğine kapıldığı için yanlarında dolaştığını düşünmüyoruz. 80’inde bir işadamı, 20 yaşında bir genç kızla evlenince buna bir aşk ilişkisi demek de zorlaşıyor.
Önyargılarımız ve ezberlerimiz ise her zaman doğru olmayabiliyor. Öncelikle cinselliğimiz hiçbirimizin henüz sınırlarını tam olarak çözemediği, adını koyamadığımız kapkaranlık bir dehliz. Bu “spectrum”da kimin ne yaptığına, neyin doğru ya da yanlış olduğuna kim karışır?
Pınar Altuğ ile Yağmur Atacan yıllardır geleneksel ve daha kolay kabul gören çiftlerden çok daha mutlu, çok daha güzel bir hayat yaşıyor ve sekiz yaşında dünya güzeli bir kızları var.
Bir diğer mesele de rızaya gelip dayanıyor.
Kemal Uzun’un katili kandırılacak kadar küçük bir çocuk değil. Ama, evet, görünürde birinin diğerinin üzerinde bir etkisi, nüfuzu var. “Gay dünyası” nın kendine özgü kurallarını yeniden tartışmamız kaçınılmaz.
Ama diğerinin de çıkarları ve beklentileri vardı. Katil kendi suçunu hafifletmek için elindeki her türlü “kandırılma” kartını oynayacaktır. Bu gibi eşcinsel cinayetlerinde anlaşmazlık ya maddi sebeplerden çıkıyor ya da cinsel rollerden.
Mecidiyeköy’de başlayıp Şile’ye uzanan o uzun günde birden fazla reddetme, “Hayır” deme fırsatı vardı. (Sırf trafiği düşünün.) Karşısında ne bulacağını bilerek gönüllü gitti, sonunda da bir anlamda istediğini aldı. Evet, ünlü oldu. Ama katil olarak ve şimdilik sadece adının baş harfleriyle.
*************
TECAVÜZ KATIYMIŞ MEĞERSE
NEW York’ta yıllardır sık sık gittiğim bir gastro-pub’ın üçüncü katını hiç görmedim, hep hayal ettim. Sadece özel davetle girilen, kapısı ayrı olan bu üçüncü kata Beyonce ve mekânın yatırımcılarından Jay Z sık sık giderdi. Şef Mario Batali genellikle uzun günlerini burada bitirirdi. Kim Kardashian ve Kanye West “Sevgililer Günü”nü burada kutlamıştı. Charlie Rose da doğum günlerini. (Rose ve Batali’nin kendi kariyerleri taciz suçlamalarıyla sekteye uğradı.)
Meğer orası tecavüz katıymış. Mekânın çalışanları kendi aralarında böyle isim takmışlar.
Küçücük bir yer olmasına rağmen Michelin yıldızı aldıktan sonra New York klasiği olan The Spotted Pig de taciz skandalıyla sarsılıyor. Burasıyla birlikte toplam beş mekânın sahibi Ken Friedman yönetimden çekileceğini açıkladı.
HER ŞEY SERBEST
Meğer Mario Batali sadece uzun günün stresini atmak için gitmiyormuş üçüncü kata. Garson kızları mıncıklayıp zorla öpmeye çalışıyormuş. Ünlü konuklar için mekânın çalışanları sabahın ilk saatlerine kadar onları zorla eğlendirmekle görevliymiş.
Friedman da burada kuralların olmadığını, her şeyin işlediğini söylüyormuş. Birlikte olmaya razı olan kadınlar mekânda yükseliyor, hemen herkes ise tacizden nasibini alıyormuş. Friedman’ın bir çalışandan ısrarla seksi bir resim istediği mesajlar da ortalığa döküldü.
Mekânın yemeklerinden sorumlu star-aşçı April Bloomfield ise Friedman’la görevlerinin ayrı, kendisinin sadece mutfaktan sorumlu olduğunu söyleyerek bilmiyorum kartını oynadı.
Daha geçen hafta oradaydım ve kim bilir üçüncü katta neler dönüyordu o sırada.
Rokfor peynirli hamburgerleri ve kibrit patatesleriyle ünlenen ve gece yarıları sık sık uğradığım bu mekâna çalışanların itiraflarını okuduktan sonra bir daha adım atılır mı?