Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BUGÜNLERDE Hürriyet Gazetesi’nde “gençleştirme” adı altında işten çıkarmalar yaşanıyor. Kuşkusuz en çarpıcısı, gazetenin 40 yıllık çalışanı, uzun yıllar “ikinci adam” olarak görev yapan Fikret Ercan’ın gidişi.

        Şaşırtıcı çünkü “Herkes gider ama o gitmez” deniliyordu. Yazıişlerini toparlama kabiliyetinin yanı sıra magazinin de Fikret Abi’siydi Ercan. Sanatçılarla gazete arasında bir tür köprü işlevi yapıyordu. Daha doğrusu, Hürriyet’te çıkmak isteyen ünlüler Ercan’a biat etmek zorunda hissediyordu.

        KELEBEK ETKİSİ

        Ünlülerle yakınlığı, Mahsun Kırmızıgül’ün nikâh şahitliğini yapmak gibi kimi zaman gazeteci mesafesini zorlayacak boyuttaydı. Zaten Hürriyet içinde mesafeleri ortadan kaldıran, magazincilerin kendi ekonomik çarkını işleten düzenin de başındaydı. Üçüncü sınıf şarkıcılara kişisel ilişkilerden dolayı sayfalar açılıyor, Ercan’ın ağabeyliğindeki magazin ekibi gazetecilik dışındaki yan işlerle banka hesabını dolduruyordu.

        Havuzlu villalar, şoförlü arabalar, 1 yılda defalarca çıkılan uzun yurtdışı seyahatleri, yazılı basından kazanılan maaşla finanse edilmiyor ne de olsa.

        Her şey yıllardır ayyuka çıkmış, gazetecilik ayaklar altına alınmıştı. Alan-verenin memnun olduğu bu düzene sadece ama sadece içeriden Faruk Bildirici itiraz etti ve tek başına hanut gazeteciliğine savaş açtı. Bu açıdan Ercan’ın gidişini basında hanut gazeteciliğinin aldığı bir darbe olarak da yorumlamak kaçınılmaz.

        Meseleye bir gazetenin kendi içişlerindeki personel politikası olarak bakmamak gerek. Aksine basının dört bir yanına yayılmış bir hastalığın vücuttan temizlenmesi için bir “kelebek etkisi” olmalı Hürriyet’te yaşananlar.

        OKUR KANDIRILIYOR

        Özellikle Hürriyet’te ama başka gazetelerde de övülen filmler, göklere çıkarılan şarkıcılar, hatta bolca fotoğrafı basılan sosyetik simaların bile altında karşılıklı çıkar ilişkilerini tespit etmek mümkün. Toplu bir temizleme yaşansa bugün gazete sayfalarını dolduran pek çok kişi ertesi gün haber bile olmaz.

        Şahsi çıkar ilişkilerine dayanarak yapılan gazetecilik, yıllardır sadece okurları kandırmaya yarıyor. Ben basın koridorunu bildiğim için hangi haberin altında ne gibi bir çıkar ilişkisi yattığını anlayabiliyorum okurken. İç içe geçmiş ilişkilerden habersiz gazete okurunun kendisini koruma imkânı yok ne yazık ki.

        Bundan sonra önümüzde iki yol var: Ya gençleştirmenin sonunda aynı çark işleyecek ama aktörler değişecek, pastadan yeni isimler pay alacak. Ya da gerçekten bir düzen yıkılıp yerine yenisi gelecek.

        *************

        EV MESELESİ

        SİYASETTE önemli ölçütlerden biri de bir olayın dışarıdan nasıl göründüğüdür. Kemal Kılıçdaroğlu’nun kızının Ataşehir’deki evi de altında hiçbir gizemli hikâye olmasa da sadece görüntü olarak bile şık değil.

        Öyle ya da böyle bu ev şimdi tartışmaların ortasında. Kılıçdaroğlu da evi 100 bin dolara satacağını söylüyor. Komşularının evleri ise 100 bin doların daha üstü değere satılıyor.

        Hakkıyla alınmış bir evi ucuza elden çıkarmak, bir siyasi kahramanlık mı?

        Bu iş hiç buralara varmayabilirdi.

        ÖNGÖRÜ YOK

        Asıl ustalık, bu evin mesele olabileceğini, dışarıdan yanlış anlaşılmalara mahal verebileceğini önceden görmekte halbuki.

        Bir apartman dairesinden yolsuzluk dosyası çıkmaz elbette. Ama keşke o apartman dairesi Ataşehir’de olmasaydı. Keşke belediye başkanının eşi CHP’den milletvekili seçilmeseydi...

        Belli ki bu işin buralara varacağını kestiremedi Kılıçdaroğlu ve ailesi. Kestiremediği için de siyasette hep kaybediyor zaten.

        *************

        #BİRDÖNEMBİTTİ

        COLETTE’E AUREVOİR

        HER şeye tepeden bakan ve hiçbir şeyi beğenmeyen moda ustası Karl Lagerfeld, eğer o cumartesi Paris’teyse mutlaka düzenli olarak Colette’e uğruyordu. 20 yıldır gittiği tek mağazaydı Colette çünkü bir tek orada başka hiçbir yerde bulamadığı şeylere rastladığını söylüyor.

        1997 yılında Paris’in o dar sokağı Faubourg Saint-Honoré’de bir anne-kızın açtığı Colette, sadece o bölgenin çehresini değiştirmedi, bütün moda dünyasını ve mağazacılığı da derinden etkiledi.

        Çarşamba günü Colette, “Artık zamanı geldi” diye düşünüp kapısına kilit vurdu ve anne-kız bir maceranın sonuna geldi. Geride bıraktıkları sokakta hâlâ küçük pastaneler ve istiridyeleri tezgâhtan alıp yemeye bayıldığım o balıkçılar yerli yerinde duruyor ama birkaç kapı ötede Hermes çantalar, Yves Salomon marka kürkler satılıyor.

        Paris Moda Haftası’nda şehre akın eden ünlüler, kutsal bir anıtı ziyaret eder gibi illa Colette’e uğruyor, yakındaki Hotel Costes’ta kalıyor, birkaç sokak ötedeki hamburgercide yemek yiyordu. Colette ise hep merkez üssüydü.

        SOKAK MODASI

        Mağazanın kapanacağı temmuz ayında açıklanmıştı ama moda bağımlıları inanmak istemedi. Çarşamba günü malum son geldiğinde ise herkes yasa boğulup Colette anılarını birbirine anlatıyor, sosyal medyada fotoğraflarını paylaşıyordu.

        Colette’i bu kadar önemli kılan, bugün dev markaların da peşine takıldığı sokak modası dalgasının öncüsü olması. Eğer binlerce dolara bir eşofman altı görüyorsanız ya da zamanında klasik tasarımlarla anılan Balmain, Givenchy gibi markaların son yıllardaki değişimini merak ediyorsanız Colette etkisi açıklayıcı olabilir.

        Colette, aynı zamanda modanın tıpkı bir sanat koleksiyonu gibi biriktirilebilir bir kültürel ürün olduğu algısını da yarattı. Birçok ünlü isim ve markayla sınırlı koleksiyonlar yaptı, insanlar saatlerce kapının önünde bu ürünlere sahip olabilmek için bekledi.

        HAFTALIK DERGİ GİBİ

        Sadece kıyafet değil, küçük oyuncaklar, aksesuvarlar, dekorasyon malzemeleri, kitap, film, teknolojik ürünler de satan bir butikti Colette. Daha doğrusu bir yaşam tarzı dergisinin hayata geçmiş hali gibi. Her pazar değişen vitrini, haftalık bir derginin her seferinde bir başka sanatçı tarafından tasarlanan yeni kapağıydı adeta.

        “Streaming” öncesi yıllarda uzun süre aradığım “Zabriskie Point” filminin DVD’sine Colette’in arka tarafındaki raflarda rastlamış, 30 Euro’ya almıştım.

        Sahip olduğum bir dolu DVD dört bir yana dağıldı, bu teknoloji tarihe gömüldü. Ama hâlâ sakladığım DVD’lerden biri o film. Colette’ten bana kalan son hatıra olabileceğini nereden bilebilirdim?

        Diğer Yazılar