Bu FETÖ'cüler nasıl ABD'de kalıyor
FETÖ firarisi Adem Yavuz Arslan onca kirliliğin ardından Washington’a kaçmıştı, kâğıt üzerinde “temsilci” olarak. Oysa İngilizce’si bile yok. Şimdi Uber sürücülüğü yapıyormuş. Herkes bir şekilde geçinecek; yargılamıyorum. Merakım başka. Kimi eyaletlerde (mesela California’da) kaçak göçmenlerin çalıştırılması için esneklikler ya da görmezden gelmeler mümkün olsa da Amerika’nın genelinde çalışma izni gerekiyor. Ehliyet almak için de sosyal sigorta kartı şart, bu kartın üstünde çalışma izniniz olup olmadığı açıkça yazılı.
Uber de sürücülerinden suç sicili dışında ehliyet ve sosyal sigorta kartını istiyor; yasal çalışma izni şart.
Adem Yavuz Arslan kaçak olarak mı sürüyor arabayı yoksa çalışma izni mi aldı?
Tekil bir hadise değil; sıradan bir soru hiç değil.
BARANSU’NUN VİZESİ
Hapisteki FETÖ’cülerden Mehmet Baransu da üç buçuk yıl ABD’de kalmıştı. Marmara Üniversitesi’nde yüksek lisans yaparken “Amerika’da çocuk cinayetleri ve medya” üzerine tez hazırlamak için gitmiş kendi anlattığına göre. Baransu gibi sınırlı kapasitede birinin Türkiye’de üniversiteye girebilmesi şaşırtıcı değil. Spor spikeri Ertem Şener bir keresinde dershane hocasının “Sen şu okulda şunu okuyacaksın” diye kendisine söylediğini, onun da “tesadüfen” Türkiye’de tam da o okulun o bölümüne girdiğini söylemişti. Ama ABD’de hangi okul onu neden kabul etsin?
Baransu’nun ABD’deki yüksek lisans macerası istediği gibi gitmiyor. Parasızlıktan dolayı Türkiye’ye geri dönemiyor ve adı bir türlü açıklanmayan okuldan kaydı siliniyor.
İşte benim de kafam tam burada karışıyor.
Baransu bir söyleşide “Gece gündüz hem çalıştım hem de tezimi yetiştirebilmek için birçok işte çalıştım” diyor. Okuldan atılan bir öğrencinin vizesi gereği (F-1) 15 gün içinde ülkeyi terk etmesi gerekiyor. Aynı vizeyle okula kayıtlı olan yabancı öğrenciye ise haftada 20 saat okulda çalışma imkânı veriliyor.
Okuldan atılıp her işi yaptığına göre ya kaçak duruma düştü, ya da çalışma izni aldı. Çalışma izni aldıysa bu nasıl mümkün oldu?
Bu konuyu haklı olarak takıntılı bir şekilde gündeme getiren Cüneyt Ülsever de zamanında sormuştu: “Okuldan atıldıysan tezi kime yazdın? Türkiye’ye dönecek paran yoksa nasıl üç buçuk yıl ABD’de kaldın?” Bu soruların yanıtı hiç verilmedi.
TURİST Mİ GAZETECİ Mİ?
Halihazırda bir işi olmayan Ekrem Dumanlı’nın nasıl ABD’de kaldığını bilmiyoruz. Turist vizesiyle ABD’ye geldiyse altı ay içinde ülkeden çıkması gerekiyor. Gazeteci vizesiyle girdiyse o vize beş yıllık ve ABD’de Dışişleri Bakanlığı’na görev bildirimi gerekiyor. Şahsi başvuru yetmiyor, Yabancı Basın Merkezi mutlaka Türkiye’nin Birleşmiş Milletler’deki misyonundan gazetecinin bahsettiği kurumla ilişiğinin bulunduğuna, hatta o kurumun gerçekten var olduğuna dair yazı istiyor.
Artık Zaman diye bir gazete olmadığına, Türk misyonu da bu yazıyı veremeyeceğine göre Ekrem Dumanlı New Jersey’de nasıl elini kolunu sallaya sallaya alışveriş yapabiliyor? Yoksa ona da “üstün yetenekli insan” vizesi mi verildi? Ya da piyangodan “greencard” mı çıktı?
Sorular hiç bitmiyor. Bu soruların yanıtında FETÖ’nün ABD’de nasıl barındığının açıklaması gizli.
***********
BELKİ ŞİMDİ TUTAR
ANKETLER ve tartışma programlarından tanıdığımız Hakan Bayrakçı önümüzdeki seçimlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’la Kemal Kılıçdaroğlu’nun karşı karşıya gelme ihtimaline değinmiş. Kılıçdaroğlu aday olursa en fazla yüzde 33 oy alabilirmiş.
CHP’ye danışmanlık hizmeti veren Bayrakçı bugüne kadar hep yanılmasıyla biliniyor. Hemen hemen hiçbir anketi tutmadığı gibi analizleri de çoğu zaman yanlış çıktı.
Bu sicilin ışığında...
- Kemal Kılıçdaroğlu’nun gerçekten Cumhurbaşkanı olabileceği,
- Bayrakçı’nın bir kez olsun doğru tahminde bulunduğu,
- Yoksa aksi çıkması için totem yaptığı anlamını mı çıkarmamız gerek?
***********
DİKKATİMİ ÇEKTİ
MURAT Yetkin’in Hürriyet’in internet sitesindeki yazıları 11 Ocak’tan beri yayımlanmıyor. Yönettiği Hürriyet Daily News’teki İngilizce yazılarına ise devam ediyor. Dün Yetkin’e bunun nedenini sordum, “Bu ara Hürriyet Daily News işlerim yoğun, başka projeler de var, onlarla meşgulüm biraz” dedi.
***********
#Broadway
SAHNEDE UMA THURMAN
DİKKATLİ izleyiciler “House of Cards” dizisinin en ilginç karakteri Claire Underwood’un ilk sezonda eşinin metresine söylediği bir lafı hatırlar: “Kocam ve ben birbirimize her şeyi anlatırız”. Çift, dizide başka kadın ve erkeklerle birbirlerinin gözünün önünde birlikte oldu.
“House of Cards”ı bir İngiliz dizisinden Netflix’e uyarlayan Beau Willimon’ın şahsi takıntısı bu açık ilişkiler olsa gerek.
Önceki gün Broadway’de başrolünde Uma Thurman’ın oynadığı Willimon’ın yeni oyunu “The Parisian Woman”ı izledim. Thurman adeta “House of Cards”tan fırlamış bir karakter gibi. Zaten oyun Washington’da geçiyor ve başkentin çıkar ilişkilerini anlatıyor. Thurman eğitimli bir “ev kadını” ama asıl başarısı cazibesini kullanarak herkesi bir şekilde tavlaması. Bazen erkekler, bazen de kadınlar.
Thurman’ın sevgililerinden Trump destekçisi bir bankacı “Başkanlar birer ticari varlıktır, alınır ve satılırlar” diyor. Sık sık günümüz Beyaz Saray ekibinin tecrübesizliğine gönderme yapılıyor.
Aslında Trump yönetimiyle ilgili fazlasıyla klişe, bilindik ezberlerden öteye gitmeyen esprilerle dolu oyun. Beyaz Saray’ın bir senedir o kadar çok parodisi yapıldı ki bu oyun biraz var olanı tekrar ediyor gibi.
TACİZ BİLETLERİ
Normalde tiyatroya pek gitmeyen benim gibi birini ise salona çeken Uma Thurman oldu. Geçenlerde New York Times’a verdiği söyleşiyi okuyunca kendimce desteklemek için bilet aldım ve izledim. Normalde Broadway seyircileri şehrin dışından gelen turistlerden oluşur; ilk kez bu kadar çok New York’luyu bir tiyatroda gördüm.
Hal, tavır, kıyafetlerinden belliydi. Oyun eleştirmenlerden pek övgü toplamadı; bilet satışları da çok iyi gitmiyor ve birkaç haftaya perdeleri kapatacak. Thurman kurnazca iyi bir zamanlama yaptı dikkat çekmek için. İşte, ben bile oltaya geldim.
Ama sahnede gerçekten çok iyi. Neredeyse bütün oyunu tek başına götürüyor ve gerçekten büyüleyici. Keşke oynadığı karakter yeni sezonda “House of Cards”ta da görünse, Claire Underwood’la muhteşem bir ikili olurlar.