Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ARTIK o kapı aralandığına göre erken seçime siyasetin yeni gündemi muamelesi yapmamız şart. Tartışmanın bir etkisinin muhalefeti hazırlıksız yakalamak olduğu belli. Gerçi seçim normal tarihinde yapılsa bile muhalefet partilerinin organizasyonlarını tamamlayıp tamamlamayacakları belli değil.

        Devlet Bahçeli’nin son çıkışı Türk siyasetine dair çok iyi bildiğimiz iki gerçeği bir kez daha hatırlattı. Demirel’in dediği gibi Türkiye’de 24 saat çok uzun bir süredir ve seçim kampanyası yılın 365 günü, 24 saat süren bir maratondur.

        Yaz sonunda kadar şapkadan tavşan çıkarıp Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önüne bir sürpriz aday koyacak hali yok muhalefetin. Erken seçim en az bir senedir konuşulan bir ihtimaldi, buna rağmen ortak bir aday ya da seçim ittifakı konusunda yol alınamadı. Muhalefet blokunun ortak adayıyla ilgili tartışmalar hâlâ köşe yazısı seviyesinde ilerliyor.

        İYİ Parti’nin hâlâ kendi içişlerini tamamlamadığı düşünülürse bu yük yine CHP’nin omzunda. Alelacele kendi adayını çıkarıp daha önceki seçimlerde olduğu gibi hiçbir stratejisi olmadan seçim kampanyasına girecek. Aranan Macron bulunamadığı için sınırlı bir muhalif kesim kerhen mevcut adaya oy verecek. İktidar tablosu bu şartlar altında bugünden farklı olmayacak.

        TOPLUMSAL RÜZGÂR

        Popüler ve kazanmasına kesin gözle bakılan adaylara karşı muhalefet etmek dünyanın hiçbir yerinde kolay değil. Toplumların değişim için o talebi hissetmeleri, zamanın ruhunun toplumu mobilize edecek hassasiyetlerin lehinde olması gerekiyor. Şu an için Türkiye’de iklim büyük bir değişim talebine işaret etmiyor. Kuşkusuz, toplumun bir kesimi itiraz ediyor. Ama bahsettiğim rakamsal olarak birbirine yakın iki ayrı blok değil, toplumsal bir rüzgâr. Böyle bir hareketliliğin olduğu söylenebilir mi?

        Oysa iktidarı kazanmak kadar iktidarı dengelemek, belli bir yere çekmek, politika olarak zorlamak da mümkün. Zaten böyle olmasa küçük partilerin, sivil toplum kuruluşlarının, düşünce derneklerinin kapılarına kilit vurmaları gerekirdi.

        Türkiye şartlarında muhalefeti mobilize edecek bir hareket gerekiyor önce. Muhalefete muhalefet yapacak, anamuhalefeti sola çekip kendisine çekidüzen vermesini sağlayacak bir itici güç. Selahattin Demirtaş’ın cumhurbaşkanlığı adaylığında yakaladığı popülerlik toplumun belli bir kesiminde bu çıkışın karşılığı olduğunu da gösterdi örneğin.

        ÖZGÜRLÜKÇÜ VE SOL

        CHP ne yazık ki o süreci de okuyamadı. Demirtaş’ın seçimi kazanamayacağı belliydi, ama CHP en azından o yarıştan ders alıp sola kayabilen, daha özgürlükçü, iktidarı taklit eden değil de politika ve söylem olarak gerçekten alternatif sunan bir parti olabilirdi.

        Siyasi tartışmanın seyrini değiştirmek yerine bunca seneyi iktidarı taklit etmek, seçimlere taklit seçim kampanyası ve aday bulma çabasıyla geçirdi. Bu arada, otoriterleşmekle suçladığı iktidarın karşısında HDP milletvekillerinin hapse gönderilmesini sağlayan bir muhalefet partisi olarak tarihe geçti.

        Bugün Demirtaş gibi küçük ama etkili bir aday olsa belki CHP biraz daha kendine çekidüzen verirdi, ama muhalefette tekel olmanın rahatlığından epey memnunlar.

        Eski sisteme dönmek, eski anayasayı yürürlüğe sokmak gibi hamasi vaatleri bir kenara bırakın, bugün CHP’nin mevcut iktidarın yaptığından farklı yapacağını iddia ettiği hangi vaadi var?

        ***********

        ANKARA’NIN BİR BİLENİYMİŞ

        BİR süre önce Ankara’nın nabzını tutan iki gazeteci, Hürriyet’te hemen hemen aynı günlerde iki ayrı yazı yazdı...

        Abdülkadir Selvi kesin bir dille erken seçim olmayacağını kaleme aldı.

        Murat Yetkin ise erken seçimin sandığımızdan daha kuvvetli bir ihtimal olduğunu...

        Bir ara oturup Abdülkadir Selvi’nin “bir bilen” havalarında yazdığı yazıların ve sonra nasıl yanıldığının, hemen hemen bütün istihbarat ve tahminlerinin nasıl yanlış çıktığının listesini çıkaracağım.

        Bu işi kesin kafaya koydum ama bu uzun listeye gazete köşesi yetmeyecek diye korkuyorum. Kitap olur, kitap...

        ***********

        NEW YORK’TA ‘SEKS’ Mİ KAZANACAK?

        TARİHE bugünden bakıp gerçekleşmemiş senaryoları tartışmanın sonu yok. O yüzden “Acaba Hillary Clinton yerine Bernie Sanders aday olsaydı Donald Trump hâlâ başkan seçilir miydi” sorusunun yanıtı da hiç verilmeyecek, ama hep merak edilecek.

        Sanders’ın adaylığını açıkladığı günleri hatırlıyorum. Hemen herkes “Kazanmayacağını bilerek bu yarışa neden giriyor” derdi...

        Sanders da kazanacağını düşünmüyordu ve açık açık seçimde olmasının asıl amacının Demokrat Parti’yi sola çekmek olduğunu vurguluyordu. Nitekim Hillary Clinton mecburen daha sol bir söylem tutturdu. Sanders ise ciddi bir başkan adayına organik bir şekilde dönüştü.

        VALİ DEYİP GEÇME

        Bugünlerde benzer bir hareketlilik New York eyaletinin valilik seçimlerinde var.

        ABD’de her eyaleti ayrı kanunları olan birer küçük iç ülke olarak değerlendirmek mümkün. Eyalet valileri de birer küçük devlet başkanı aslında; zaten birçoğu daha sonra başkanlık yarışına valilik tecrübelerinden sonra giriyor.

        New York Valisi Andrew Cuomo’nun önce pek ciddiye almadığı, ama şimdi almak zorunda kaldığı bir rakibi var. “Sex and the City” dizisinin oyuncularından Cynthia Nixon. Yıllardır siyasi eylemlere katılan ama profesyonel siyaset tecrübesi olmayan Nixon bu çok kritik seçimi kazanabilir mi?

        Henüz adaylığı çok yeni ve pek ihtimal verilmiyor... Ama etkisi yadsınamaz. İlk olarak Cuomo’nun söylemini daha sola çekti. Bu bile kazanım.

        Öte yandan sadece 75 bin oy daha fazla alarak seçimi kazanabileceği hesabı ortaya çıktı. Bu da çiçeği burnunda adaya cesaret veriyor, iki aday arasındaki fark da kamuoyu yoklamalarına göre giderek kapanıyor.

        New York seçimlerinden Türkiye’nin çıkaracağı bir ders var mı acaba?

        Diğer Yazılar