Yamakasi kuşağı
DÜNYA ağzını açmış şaşkınlıkla Fransa’da binaya tırmanıp düşmek üzere olan çocuğu kurtaran kahramanı izliyor, ama bir grup genç için epey sıradan olsa bu görüntüler...
Örümcek Adam demeye gerek yok, zaten bir adları var.
Onlar Yamakasi kuşağı.
David Belle ve arkadaşlarının 80’lerde daha küçük birer çocukken başladıkları “parkour” hareketi 2000’li yıllarda doruk noktasına ulaştı ve Fransa sokaklarında binalara tırmanan, bir damdan diğerine zıplayan, yerçekimine meydan okuyan, fiziksel engelleri zorlayan gençleri ortaya çıkardı.
Ancak tavsiyeyle gruba dahil olunuyor, sürekli çalışarak, disiplinli bir şekilde taviz vermeden mükemmelliğe ulaşılıyor. Amaç insan bedeninin sunduğu imkânları sonuna kadar, hatta çoğu zaman hiç aklımızın almayacağı kadar uç noktasına kadar iterek kullanmak.
SÜPER KAHRAMANLAR
Dayanıklı, sağlam bedenli bir nesil Yamakasi. Her ne kadar grubun kurucuları ayrılmış, Yamakasi dağılmış olsa da Fransa sokaklarında “parkour” hareketi büyüdü.
Yaptıkları yasaya aykırıydı kuşkusuz, ama gençliğin meydan okuma enerjisine kim dayanabilir? Hiçbir polis onları yakalayacak kadar hızlı değildi zaten, bu yüzden de efsane oldular.
Tıpkı binaya tırmanıp çocuğu kurtaran genç gibi tehlike tanımadan, zaman zaman toplumun iyiliği için mücadele de etti bu gençler. İtfaiye, polis yetişmeden, gerçek bir süper kahraman gibi.
Zaten milyonlarca kişi tarafından izlenen videodaki genç dayanamayıp tırmandığını söylüyor ya... Yamakasi felsefesinde ve grubun değerlerinde yardım eli uzatmak yer alıyor.
Youtube videoları, ünlü yönetmenlerin onları keşfetmesi, şarkıların kliplerinde yer almalarıyla hareket iyice gelişti. Luc Besson keşfetti ve haklarında belgeseller, hatta 2001 tarihli “Yamakasi” adlı bir film bile yapıldı. Bir sahnede koca bir binaya tırmanıyor gençler; filmin konusu ise nakil bekleyen bir çocuğa kalp bulmak için yola çıkan “parkour”culardı.
İÇLERİNDE TÜRK VAR
Madonna “Confessions” turunda içlerinden biri o zamanki sevgilisi de olan Fransız göçmen dansçılarıyla olağanüstü bir şov yaptı. En unutulmaz gösterilerden birinde Madonna’ya gerçek bir “parkour” ustası olan Türk dansçı Yaman Okur eşlik etti. Okur, hâlâ yerçekimine meydan okumayı sürdürüyor.
Hayatlarını “parkour”a adayan bu kahraman gençlerin çoğu Fransız “banlieue”lerinde yaşayan göçmen çocukları. Cumhurbaşkanı görevindeyken Sarkozy bu gençleri “racaille” (haydut, hergele) diye aşağılıyordu. Sadece birkaç sene önce. Şimdi o gençlerden birine madalya takılıyor.
Günümüzde yıllar ilerledikçe pek az şey iyiye doğru gidiyor ne yazık ki. Ama Macron’un bu gence elini uzattığı an, dünyanın o kahramanı bağrına basması yaşadığımız bu dönemle ilgili iyimser olmamızı sağlayan bir umut oldu.
Sokak özgürlüktür... Bunu kaldırım taşlarının altında plaj olduğunu haykıran gençlerin ülkesi Fransa bir kez daha bütün dünyaya hatırlatıyor.
***********
GAZETECİ NEDEN MİLLETVEKİLİ OLUR?
HALİHAZIRDA işi olan, kamuoyuna seslenebilen, görüşlerini aktaran meslektaşlarımızın neden siyasete atıldığını anlamakta zorlanırım. İYİ Parti’den aday olan Mehmet Tezkan da yıllardır kendini en rahat ifade edebilen gazetecilerden. Üstelik muhalif, ama birçoğumuza göre daha şanslı. Hiç işsiz kalmadı ve gerek gazete, gerekse de televizyonda en sık ve kolay yer alanlardan biri.
Neden milletvekili olmaya ihtiyaç duyar ki? Kendi köşesinde yazdığına göre “Biraz da öbür tarafı görmek”miş amacı.
Doğrusu, ben pek ikna edici bulmadım.
KIYAK EMEKLİLİK
Bu milletvekili olma hevesindeki pek çok kesimde (gazeteciler de dahil) bir emeklilik garantisi arzusu yatıyor. Bir dönem milletvekili oluyorsunuz, ömür boyu muazzam avantajlar sağlıyor bu görev. Bir daha seçilmeseniz de olur, emekli maaşı bağlandı mı yeter... Sağlık hizmetleri bedava, hatta ölümden sonra çocuklara bile maaş veriliyor.
Yıllardır medya “Kıyak emeklilik” diye bu konuyu manşetlerden eleştirdi, ama bu kıyaktan faydalanan gazetecilerin sayısı da her dönem artıyor.
Bu emeklilik meselesini de bir kez daha tartışmamız gerekmiyor mu?
Kim bilir, belki Tezkan bunu mesele edinir ve Meclis’te kovalar.
***********
MUHATAP YANLIŞ
YANLIŞ adrese gönderilmiş bir mektup misali Ahmet Hakan ısrarla Meral Akşener ve partisine neden medyada yer alamadıklarını soruyor.
Mesele Akşener’in medyanın ilgisini çekmemesi değil ki, Ahmet Hakan’ın çalıştığı medya grubunun bu seçimde sadece iki aday varmış gibi davranması.
Soruyu patronlarına sorabilir. O kadar zor değil.
Her adaya yer veren, Meral Akşener’i de birinci sayfadan gören bir gazetede yazdığım için ben bunu rahatlıkla söyleyebiliyorum.
***********
BENDEN CHP’YE OY YOK
100 bin imzayı toplamak için alakasız insanların bile seferber olduğu ve “Şeriat Dede” diye isim taktıkları Temel Karamollaoğlu’nun “Sivas’ta insanlar pencereyi açamadıklarından öldü” yorumuna hiç tepki gelmiyor.
Ortalığın sarsılması gerekir normal şartlarda, bakıyorum sessizce görmezden geliniyor. Bu yorum ayıp olmanın ötesinde, vicdansızlık. CHP de, seçmeni de sessiz. (Sivas’ta yanan büyük şairimiz Metin Altıok’un kızı Zeynep Altıok sadece tepki gösterdi haklı olarak.) CHP’nin özür diletecek kadar bile gücü yok mu “Şeriat Dede” üzerinde?
***********
MODASI GEÇTİ
Beş sene önce Okan Bayülgen’in çok daha masum bir saçmalaması, “İnsanlar hava sıcak diye Gezi’ye gitti” deyişi kariyerine mal olmuştu mesela. Hassasiyetlerimiz hep modaya uygun. “Sivas acısı” unutuldu, zaten Aziz Nesin kitapları da satmıyor...
HDP’lilerin Meclis’ten atılmasına göz yuman CHP sayesinde şimdi “Şeriat Dede” Meclis’e girecek ve bizi temsil edecek. Yok artık... İşte bu yüzden CHP’ye benden oy yok.
***********
YARATICI SEÇMEN
MECLİS’te HDP’ye, cumhurbaşkanlığı seçiminde Meral Akşener’e oy verme gibi senaryolar duyuyorum. Birbirinden bu kadar zıt iki siyasi hareketi tercih ettiren ancak Türkiye’deki seçmene özgü kafa karışıklığı olabilir... Ya da belki de bunun adı yaratıcılık... Hatta daha ileri giderseniz toplumsal uzlaşma bile diyebiliriz...
Daha ne kadar şaşırtıcı parti-aday kombinasyonları göreceğiz, merak ediyorum. “Vatan Partisi + Demirtaş” ya da “Perinçek + HDP” kombinasyonuna mührü vuracak biri varsa lütfen bana ulaşsın; kendisini gerçekten tanımak isterim.