Onuncu Kemal Bey dönemi
BU gidişle Kemal Kılıçdaroğlu tarihe adını kendi kategorisinde en başarılı parti başkanı olarak yazdıracak gibi. Bu tarz bir başarı seçimle ölçülen cinsten değil, ama koltuğunu koruma konusunda.
Göreceksiniz, Türk basınındaki onca köşe yazısına ve partililerin baskısına rağmen Kılıçdaroğlu devrilmeyecek. Son zamanlarda çıkan bir dedikoduya göre bir rüzgâr yakaladığı iddia edilen Muharrem İnce’yi İstanbul’da belediye başkanı olarak aday yapmanın peşinde şimdi CHP Lideri. Ama bakkal hesabına göre bile İnce’nin İstanbul’u alması imkânsız.
İNCE TAKTİK
24 Haziran’da bile Tayyip Erdoğan yüzde 50 oy aldı İstanbul’da. Muharrem İnce ise yüzde 36.82’de. Demirtaş ve Akşener’in aldığı oyları bile firesiz İnce’ye aktarsak yine de yüzde 50’ye ulaşamıyor. Bu rakamların Kılıçdaroğlu da farkında, İnce de. Zaten İnce’nin “tenzil-i rütbe” anlamına gelecek böyle bir adaylığı da kabul etmeyeceği konuşuluyor.
Aslında Kılıçdaroğlu çaktırmadan herkesin birkaç adım ötesinde bir taktik uyguluyor. İnce’nin siyasi geleceğinin en azından CHP’de olmadığı net; belediye başkanlığı adaylığı da bunu iyice tesciller. Böylece eşe dosta “Abarttığınız İnce işte bu kadar” deme fırsatı bulur Kılıçdaroğlu.
Doğrusu, İnce’nin “yüzde 30” başarısını küçümseme konusunda da pek haksız değil.
Rakamsal olarak bakıldığında da bunca gaza, “Medya baskı altında” algısına rağmen yoğun bir medya ilgisiyle hem Ekmeleddin İhsanoğlu’nun hem de son iki referandumun gerisine düştüğü ortada İnce’nin. İhsanoğlu’nu aday gösterenler arasında MHP olsa da rakamların açılımı ülkücü seçmenin partisine rağmen Tayyip Erdoğan’a oy verdiğini ortaya koyuyor. O dönem İYİ Parti de yoktu ortada. 2010’da ise MHP agresif bir “hayır” kampanyası yapmasına rağmen Devlet Bahçeli’nin memleketi Osmaniye’de bile “evet” oyları önde çıktı.
Şu da bir gerçek ki 2010 yılından beri Türkiye’deki bütün seçimlerde aslında Tayyip Erdoğan’a yönelik bir güven oylaması. Her seferinde de “evet” diyenler baskın çıkıyor. Hatta son seçimlerde olduğu gibi MHP seçmeni bile Meclis’te partisine oy verirken mevcut adaylar arasında Cumhurbaşkanı olarak Erdoğan’ı tercih ediyor.
Ancak 2010’daki referandumda yüzde 42’lik hayır bloku azımsanmayacak bir anti-Erdoğan kitlesiydi. O referandumu boykot eden Kürt seçmeni dışarıda bırakırsak bugün İnce ve Akşener toplamının yüzde 42’lik bir hayır oranına ulaşamamasına da başarı denilemez aslında.
Muharrem İnce “Yüzde 30’luk psikolojik sınırı yıktık” cümlesiyle bir tek Ahmet Hakan’ı etkiler. Ama koltuk konusunda uzman olan Kemal Kılıçdaroğlu’nu sarsamaz.
KÜÇÜK VİZYON
10 seçim kaybeden Kılıçdaroğlu’nun bu koltuk ısrarı niye diye soracak olursanız bunu ancak Türkiye’nin küçük partilerinin küçük vizyonuyla açıklamak mümkün olabilir. O kadarı yetiyor çünkü. Kılıçdaroğlu ne yaparsa yapsın fanatikleşen seçmenin farkında ve yüzde 24 oranında bir oyu alacağını biliyor. Çünkü o yüzde 24 en kötü hizmeti vermelerine rağmen Beşiktaş ve İzmir gibi belediyelerde nasıl CHP’yi seçiyorsa genel seçimlerde de tercihi farklı olmuyor. Kemal Kılıçdaroğlu ya da bir başkası fark etmez. Hatta CHP’nin bir lideri olmasa da o oy garanti. Neden daha fazla uğraşsın ki? Kendi sınırlarını da biliyor, partisinin kapasitesini de. Bu taktik de bir siyasi zekâ ürünü sonuçta.
O yüzde 24 işte Kemal Kılıçdaroğlu’na kamusal alanda bir “lider” gibi dolaşma fırsatı veriyor. O da olmasa bütün gün evde bulmaca çözecek, tabii basılı gazete bulabilirse.
***********
TELEVİZYONCULARA SESLENİYORUM
GEÇENLERDE bir arkadaşım, “Seçim öncesi yazdığın yazıları yazarken İstanbul’da olsaydın kendi mahallende seni yaşatmazlardı” dedi. Bebek, Cihangir, Etiler, Bağdat Caddesi gibi yerlerdeki Beyaz Türklerin gözünün yanılsamadan döndüğü, hiç kimsenin gerçekleri görmeye tahammülü olmadığı ortadaydı.
O yüzden de her anketi yanlış çıkan uyduruk araştırmacı Sonar’ın sahibi Hakan Bayrakçı’nın “Gerçek sonuçları söylesem beni linç ederlerdi” açıklamasını okurken hak verdim.
Ama gazetecinin görevi nasıl kendi mahallesini de karşısına alma pahasına aile sırlarını açıklamaksa araştırmacılar da “mahalle baskısı”ndan korunma lüksüne sahip değil.
MECBURİ KONUK
Sorun Bayrakçı’nın gerçekleri gizlemesi değil. Hiçbir zaman ciddiye alınacak biri değildi zaten, ama bu 24 saatlik haber televizyonculuğunun bolluğu ve tartışma programlarına konuk bulma zorunluluğu yüzünden isim yaptı.
TV’lerde konuk alma işi, daha çok bir kanala çıkan isimleri başka kanalların da davet etmesi üzerine kurulu.
Merak ettiğim, TV’ler hâlâ onu davet etmeye devam edecek mi?
***********
TAKLİT ASLINI YAŞATIR
SON seçimden çıkarılacak en büyük sosyolojik ders, toplumun Tayyip Erdoğan’a olan sadakati olmalı. Erdoğan’a alternatif olarak hep onun benzerlerinin sunulması da modadan müziğe değişmez kaide “Taklitler aslını yaşatır” deyişini doğruluyor. Diet Cola adaylar siyasette belli bir yere varabilir, günün sonunda erişimleri sınırlıdır.
İşte bu yüzden ilk günden beri Muharrem İnce’ye ısınamadım. Laik çevreler astığım astık kestiğim kestik tavrını, “İşte nihayet Erdoğan’a kafa tutacak biri çıktı” diye karşılıyordu. Ben ise karşımda bir skeç görüyordum. Hani aynada Erdoğan gibi olmaya çalışmış, uğraşmış biri gibi. Ne kadar uğraşırsanız uğraşın “Aynı Erdoğan ama ayrıca rakı içip zeybek oynuyor” diye pazarlanan bir ürün kalıcı olamaz.
LIGHT İSLAMCI
Tıpkı İslamcı ama “light” diye sunulan Ekmeleddin İhsanoğlu gibi. Medya ilgisi de çoğu zaman yanıltıcı olur böyle durumlarda; çünkü seçmen aslında samimiyet ile taklidi ayırt edebilecek bir göze sahip. En küçümsenen seçmen dahi...
Seçimden partilerin alacağı ikinci ders ise siyasi spektrumdaki konumlarını yeniden gözden geçirmeleri. Sol parti sol politika ve söylem üretmeli, sağ parti de solcuları hedef almamalı. Kemal Kılıçdaroğlu’nun merkez sağ, Meral Akşener’in merkez solu temsil ettiği bir sistem çökmeye mahkûmdur ve 24 Haziran erken bir uyarıydı.