Esas hedef Esad değil Rusya
Suriye'deki Esad rejiminin Han Şeyhun’daki kimyasal saldırısının ardından yaşananlar, evveliyatıyla birlikte düşünüldüğünde çok da şaşırtıcı değil aslında. ABD ve Rusya arasındaki gerilimin tırmanacağı, Donald Trump’ın seçilmesinden sonra Kongre’de Rusya konusunda partiler üstü bir konsensüs oluştuğu gün belliydi.
Türkiye’nin ABD’nin olmadığı bir masada Rusya ve İran’la birlikte Suriye’deki çözümü konuşup Astana’da buluşma kararı aldığı günlerde oluştu bu konsensüs. Ankara’nın, “1 numarası Pennyslvania’da yaşayan bir terör örgütünün darbe girişimi sonrası” ABD’nin gidiciliği kesin olan eski yönetimini dışlayan tribinin Washington’u şaşırttığını sanmıyorum. Moskova’nın, Türkiye gibi “geleneksel müttefikleri” kendi tarafına çekmesinin ABD Kongresi’ni esas rahatsız eden nokta olduğu kanaatindeyim.
Avrupa ve Ortadoğu’daki geleneksel müttefiki İngiltere’yi yönetenler, aylardır tam da bu tip gelişmelerden kaygılanması gerektiğini fısıldıyordu ABD’deki muhataplarına. Rusya’nın Avrupa’da Ukrayna’yla, Ortadoğu’da da Suriye’yle yetinmeyeceği görüşü Atlantik’in her iki yakasında da ağırlık kazanıyordu. Libya ve Mısır’da Rusların askeri düzeyde etkinlik göstermeleri dikkatle izleniyordu.
ABD Kongresi ve İngiltere penceresinden bakanlar açısından yapılması gereken şey belliydi. Rusya geç kalınmadan frenlenmeliydi. Bu düşüncenin ilk sonucu, Trump’ın Beyaz Saray’a geçmesine sayılı günler kala Rusya’ya karşı Kongre’deki iki partinin de desteğiyle yeni yaptırım kararlarının alınmasıydı. Ardından ABD’deki 35 Rus diplomat için başkanlık seçimini manipüle ettikleri iddiasıyla sınırdışı edilmeleri kararı alındı.
Gelgelelim bu kadarcık yaptırımla Rusya’nın dizginlenemeyeceği de biliniyordu herhalde. Fazlası lazımdı. Bunun için de göreve gelirken Rusya’yla ilişkileri düzeltme vaadinde bulunmuş Başkan Trump’ın fikir değiştirip Rusya’ya sert bir tavır takınması sağlanmalıydı.
Beyaz Saray’daki Ulusal Güvenlik Danışmanı Michael Flynn’in Moskova’nın adamı olarak damgalanıp istifaya zorlanması, Trump’ın zihinsel dönüşümünde büyük rol oynadı. Trump bu skandalın ardından Rusya karşısında şahinleşmeden gerçekten Amerikan Başkanı olamayacağını anladı. FBI soruşturması ve Kongre’nin Flynn’i dinleme iştahı şiddetlenmeden kendini ispat etmesi gerekiyordu.
Esad rejiminin İdilb’de sivilleri hedef aldığı acımasız saldırı, ABD ile Rusya arasındaki bu hesaplaşmanın şiddetlendiği ortamda yaşandı. Saldırıdan birkaç gün önce Esad’ın kalıcı olmasını kabullenmiş olan Trump, kimyasal vahşetin ardından aniden Esad rejimini ilk kez vuran karara imza attı. Moskova’ya ayar verip kendini ispat etme kaygısı kabaran Trump, Esad’ı varlığının her zerresini tümüyle borçlu olduğu Putin’in gözü önünde tokatladı. Havadaki füzeler üsse düşmeden 90 dakika önce Pentagon tarafından verilen haberle üsteki 100 Rus askerin korkuyla bölgeden kaçması sağlandı. Tokatlar Esad’ın suratında patladı ama aşağı- lanmanın ağırlığı en az Şam kadar Moskova ve tabii Tahran’da da hissedildi.
Hint asıllı Amerikalı gazeteci Fareed Zakaria, Şayrat üssüne yönelik saldırının hemen ardından CNN’e çıktığında haybeye “Trump şimdi Başkan oldu” demedi. Zakaria sistemin, Amerikan derin devletinin gazetecisidir. Trump da bu saldırıyla sistemin Başkan’ı oldu.
Karar sırası Putin’de. ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson yarın iyi polisi oynamak üzere Moskova’ya gidecek. Putin bu ziyarette ya pek çok cephede tavizler vermeyi kabullenecek ya da Washington’la tehlikeli bir gerilimi göze alması gerekecek.
Türkiye’nin bu manzaradaki rolü mü? İki büyük güç arasındaki gerilim düşse de yükselse de kriz alanlarının ortasındaki tek istikrar adası Türkiye’nin işi kolay değil. Ankara’nın kötü tercihler arasında en az zararlı olanını seçip uyum sağlama konusunda maharetli davranmasını ummaktan başka bir çaremiz olduğunu sanmıyorum.