Niyet Libya senaryosu mu?
ESAD rejiminin Şam’ın Doğu Guta bölgesindeki katliamları, BM Güvenlik Konseyi’nin 15 üyesinin oybirliğiyle aldığı karara rağmen aralıksız sürüyor. İddialar doğruysa rejim 2013’te 1300 kişiyi katlettiği Doğu Guta’da yine kimyasal silahlar kullanıyor. Bu iddia kanıtlanırsa rejimin 4 yıl önce işlediği suçun affedilmesi için dünyaya verdiği sözü tutmadığı, yani elindeki kimyasal maddeleri ve silah yapım ekipmanlarını Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’ne (KSYÖ) teslim etmediği de kesinleşmiş olur.
Rejim hem 2013’te verdiği sözü tutmuyor hem de 15 devletin aldığı karara uymuyorsa günün sonunda olacakların iyi hesap edilmesi gerekir. BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesinden Rusya bunu pek dert etmiyor görünse de ABD, Fransa ve İngiltere’nin kendi çıkarları için olsa bile burada bir oldubittiye kolay kolay razı olmayacakları görülüyor.
Her 3 devletin yönetiminden de söz birliği edilmişçesine açıklamalar geliyor: “Esad’ın kimyasal silah kullandığı iddiaları kanıtlanırsa saldırı düzenleriz...” Belli ki 1 ay kadar önce Paris’te ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’ın Türkiye haricindeki Batılı mevkidaşlarıyla yaptığı ve ülkesinin Suriye stratejisini anlattığı “gizli” toplantıda bu konuda da bir uzlaşıya varılmış.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, dün Cenevre’de Silahsızlanma Kongresi’ndeydi. Kongre’de verilen iki farklı mesaj, Esad için tehlike çanlarının çalmaya başladığını gösteriyor. Lavrov, Esad rejiminin kimyasal kullandığı yönündeki iddiaları “saçmalık” olarak niteleyip KSYÖ ile yapılan anlaşmanın Rusya’nın garantörlüğünde yerine getirildiğini öne sürdü. Kendisinden çok kısa süre önce konuşan ABD’nin Silahsızlanmadan Sorumlu Büyükelçisi Robert Wood ise tam tersini söyledi: “Esad 2013’te KSYÖ’yle yaptığı anlaşmayı ihlal etti, Rusya da garantör ülke olarak görevini ihmal ediyor.”
MÜDAHALENİN TARZI
Şimdi ABD ile Batı ittifakı arasında başlayan bu söz düellosunun nasıl noktalanacağı merak ediliyor. Bana sorarsanız son sözü KSYÖ söyleyecek. KSYÖ’nün Lahey’deki merkezinde şu sıralar sessiz sedasız bir çalışma yürütülüyor. İstihbarat servislerinin Doğu Guta’daki görgü tanıkları ve kurbanlardan elde ettikleri ifadeler, saldırı yerlerinden topladıkları tüm deliller KSYÖ uzmanları tarafından inceleniyor. Çalışma yakında tamamlanacak. Sonuç çok büyük ihtimalle bir raporla 2013’teki garantör devletler ABD ve Rusya’ya iletilecek. KSYÖ’nün fail belirtmesi beklenmiyor. Zira sahadaki durum detaylı bir rapora imkân vermiyor. Ancak raporda “Doğu Guta’da kimyasal silah kullanıldı” denilmesi bile potansiyel hukuki zemin sağlayıp bir askeri müdahaleye kapı aralayabilir.
Bu noktadan sonra merak edilecek, müdahalenin tarzı olabilir. Geçen yıl nisan ayındaki gibi Esad’ın kimyasal saldırıyı yapan askeri birliğinin konuşlandığı üssün füzelerle vurulmasıyla sınırlı kalırsa bunun Suriye’deki denklem üzerindeki etkisi de sınırlı olur. Ancak İngiltere ve Fransa’nın ABD öncülüğündeki bir saldırıya iştirak konusunda bu kadar büyük iştahlı olmalarına bakılırsa esas niyet Libya senaryosu da olabilir. BMGK’nın 24 Şubat’ta çıkardığı tasarı Libya için çıkarılana benzemiyor tabii. Çünkü Libya tasarısından farklı olarak Doğu Guta kararına uyulmaması durumunda müdahaleye yeşil ışık yakılmıyor. Zaten KSYÖ’nün yapacağı açıklamaya bu hukuki açığı kapatacağı hesabıyla büyük değer biçiliyor gibi görünüyor.
Açıkçası böyle bir senaryo, Esad’ı devirme ve İran’ın bölgedeki etkisini kırmak isteyen ABD açısından gayet mantıklı gibi de duruyor. Libya’dakine benzer kapsamlı bir saldırı, Ankara’yı zamanında Kaddafi’yle olduğu gibi Suriye’deki Rusya’yla ilişkisini de gözden geçirmeye zorlayabilir. Bunun Batı ittifakı açısından uzun zamandır fazlasıyla arzu edilen bir gelişme olduğunu söylemeye gerek yok sanırım. Hasılıkelam, önümüzdeki günler Suriye’de tarihe geçebilecek türden hamlelere gebe gibi görünüyor.