Pompeo dönemi
ABD Başkanı Donald Trump, Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’ı bir tweet’le kovdu malumunuz. Olayın gelişim tarzını hem Trump’ın çizgi filmleri hatırlatan karakteri hem de dünyada giderek güçlenen “sert yönetim” anlayışıyla açıklayabiliriz.
Tillerson, Trump’ın aksine savaş çığırtkanlığından hazzetmeyen bir yöneticiydi. Özellikle İran’la yapılan nükleer anlaşma ve bu ülkenin Ortadoğu’da artan ağırlığıyla mücadele yöntemi konusunda Trump’la aynı kafaya sahip olmadıkları bariz şekilde ortadaydı. Diğer bakanların Trump’a övgü seanslarına dönüşen kabine toplantılarında tansiyon öylesine yükselmiş olmalı ki Tillerson’ın patronu için “moron” ifadesini kullandığı rivayet edilmişti. Bununla birlikte kovulma gerekçesi olarak sıralanan siyasi hususlar özellikle Türkiye için önemli ve şaşırtıcı gelişmelere de zemin olabilir gibi görünüyor.
Trump, Tillerson’ın yerine asker ve adaleti yanıltma konusunda uzman Harvard’lı bir hukukçu olarak nam salmış CIA Başkanı Mike Pompeo’yu atadı. Pompeo’nun dünya görüşü itibarıyla Trump gibi bir İslamofobik olduğu epeydir biliniyor. Ortadoğu’da son yıllarda yaşanan karmaşa hali, Pompeo’nun penceresinden bakıldığında radikal İslam’la mücadele olarak görülüyor. İran’ın bölgede giderek artan etkisi de “radikal İslam” gibi ABD çıkarları ve bunu önceleyen Arap rejimlerinin bekası için bertaraf edilmesi gereken bir tehdit olarak okunuyor.
Tillerson’ın Trump’ı ikna konusunda hayli zayıf olmasının doğurduğu bir sonuç da dışişleri bakanlığının yönetim süreçlerindeki rolünün Pentagon ve CIA karşısında bir hiçe inmesiydi. Aslında Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nın bu hiçleşme süreci John Kerry döneminde başlamıştı. Tillerson’la birlikte bu güç erozyonu zirveye çıktı. Pek çok yabancı mevkidaşı, “Washington’daki etkisiz eleman” olarak gördükleri Tillerson’la görüşüp zaman kaybetmek yerine ABD’nin BM Büyükelçisi Nikki Haley gibi Trump’a daha yakın diplomatlarla görüşmeye başlamıştı. Bu nedenle Tillerson’ın görevden alındığını öğrenen dışişleri personelinin bunu büyük sevinçle karşılaması da gayet doğal.
OLUMLU YANSIYABİLİR
Pompeo’nun atanmasının dışişlerini eski şaşaalı günlerine kavuşturup kavuşturmayacağınıysa ileride göreceğiz. Dışişleri bakanı olarak eski kurumu CIA’yı da arkasına alıp Pentagon karşısında güçlenmesi halinde bunun Türkiye’yle ilişkilere olumlu yansıyacağı kanaatindeyim. Bunun sebebine gelmeden önce Pompeo’nun yerine CIA Başkanlığı’na atanarak teşkilatın tarihindeki ilk kadın lider olma fırsatını yakalayan Gina Haspel’e de değinmek istiyorum. Haspel İran, Rusya gibi dosyalara bakış açısı bakımından Pompeo’dan çok farklı bir isim değil aslında. Ancak işkence hücrelerini ve yasadışı kirli operasyonları yönetme konusundaki üstün becerisi, Haspel döneminde Amerikan karşıtı olarak tanımlanan ülkelere yönelik karanlık eylemlerin hızla artabileceğine işaret ediyor.
Belki size şaşırtıcı gelecek ama açıkçası Amerikan yönetiminin zirvesindeki bu değişimin Türkiye’ye yansıma şekli konusunda iyimserim. Her ne kadar İslamofobik bir karakterde olsa da hem ordu hem kongre hem de istihbarat tecrübesine sahip olması, Pompeo’nun Türkiye’nin ABD açısından vazgeçilmez bir müttefik olduğu gerçeğinin farkına varmasını kolaylaştıracaktır. Başkanlığını bıraktığı CIA’nın son dönemde Pentagon’a nazaran çok daha Türkiye dostu bir tavır takındığı iddiaları doğruysa, Pompeo yeni görevinde de Türkiye’ye karşı daha saygılı olacaktır muhtemelen.
Bölgedeki İran etkisini kırmak istiyorsa ABD’nin bunu Türkiye’yi karşısına alarak yapamayacağını, geçmiş tecrübelerinin de katkısıyla anlamakta pek zorlanmayacağı kanaatindeyim. Pentagon’un işbilmezliğiyle heba olmanın eşiğine getirdiği bu ilişkinin onarımı Türkiye’ye zamanında en olmadık lafları eden Pompeo’nun eliyle olursa şaşırmayın derim. Diplomasi tam da böyle bir şey zaten; ulusal çıkarları için kime, ne zaman, neyi yapmak zorunda bırakacağı hiç belli olmuyor.