Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İLİŞKİNİN olduğu her yerde gerilim de olacak. Gerilim, ilişkinin kaderi. İnsan kendi içinde bile kavgalı bir varlık. Çevresiyle sorunsuz yaşaması mümkün mü? "Evet mümkün" diyeni içindeki kavgayla başbaşa bırakıp devam edelim.

        Bireyler arasında yaşanan sorunların daha çetrefilli halleri de toplumlar ve devletler arasında yaşanıyor. Yakınlık ilişkiyi, ilişki gerilimi ve gerilim de çatışmayı doğuruyor. Her şeye rağmen toplumlar ve devletler arası ihtilafların çatışmaya dönüşme ihtimali daha düşük oluyor. Çünkü toplumlar ve devletler arası ilişkilerde, bireyler arası ilişkiden farklı olarak, birden fazla özne, yani kolektif akıl giriyor devreye. Hal böyle olunca kazanan da aklıselim oluyor.

        Bugün dünyada bir kaos hali yaşamıyorsak, herkes yakaladığını kesmiyorsa bunu kolektif aklın devrede olmasına borçluyuz. Kolektif akıl sayesinde birçok sorun aşılıyor. Aşılamadığı da oluyor tabii. Ama bu tür durumlarda tarafların masada kalmaya devam etmeleri de çatışmayı engellemeye yetiyor. Neticede ilişkilerde "derin bir kırılmanın" yaşanması da engellenmiş oluyor.

        Buradan sözü 9 canımızı kaybettiğimiz, bugün de 2'nci yıldönümünde andığımız Mavi Marmara katliamına getirmek istiyorum. Mavi Marmara katliamının İsrail-Türkiye devletleri arasında ne derin bir kırılmaya neden olduğunu bugün daha net görebiliyoruz. Toplumsal ilişki neredeyse sıfır düzeyinde. İsrailli sporcu, sanatçı ve tiyatrocular dahi Türkiye'de bir etkinliğe katılamıyor.

        Son olarak Türkiye ve İsrail savaş uçaklarının Kıbrıs üzerinde it dalaşına girdiğine tanık olduk. Her yeni haber aradaki uçurumu biraz daha derinleştiriyor adeta. Rum basını geçen hafta yazdı. Nefesini ensemizde hissedelim diye İsrail, Kıbrıs'ta askeri bir üs kurmaya hazırlanıyormuş. Bu gidişle savaş ihtimalini dahi konuşmaya başlayabiliriz.

        İddialar ne kadar doğru bilemem ama bunların konuşulur hale gelmiş olması bile yeterince vahim bir işaret.

        Bireysel aklın, "ortak aklın" önüne konulmasıyla "yakalandığı sanılan sinerjinin" ne menem bir felakete yol açabileceğini anlamanın vakti geldi de geçiyor bile. Meseleleri "kişilere" göre değerlendirme körlüğünden kurtulan her göz, istikbaldeki manzarayı görebilir.

        O vahim manzarayı engellemek için ortak aklın, derhal yeniden devreye konulması gerekiyor. Bölgenin barut fıçısını andıran hali kolektif aklın önemini daha da artırıyor. Türkiye'nin de talep ettiği üzere, ilişkileri kana bulayan taraf olarak İsrail'in özür dilemesiyle bir tedaviye başlanabilir. Dilenecek özür, bir daha böyle bir olayın yaşanmayacağına dair bir "iyi niyet beyanı" sayılacağından yeniden onurlu ve ciddi bir diyaloğun kapısı da aralanabilir. Türkiye de bunun karşılığında böyle bir olayın yaşanmaması için bundan sonraki süreçte elinden geleni yapacağını beyan edebilir. Aksi takdirde "onurlu" bir diyaloğun tesisi mümkün görünmüyor.

        ULUDERE

        Mavi Marmara, özür, ortak akıl ve kırılma kelimeleriyle demlenen bir yazıda Uludere'ye değinmemek olmaz. Uludere'nin, Mavi Marmara'dan pek aşağı kalır yanı yok. Şekil ve niyet farklı olsa da; her iki musibette de söz konusu olan siyasi iradenin emrindeki orduların, sivilleri katletmesi. Mavi Marmara faciası, İsrail ile ilişkilerde derin kırılmaya neden oldu. Uludere'yse Türkiye'nin hatırı sayılır bir kesiminin vahdet duygusunda derin bir kırılmaya neden olma potansiyeli taşıyor.

        Sözün özü; Türkiye, İsrail'den istediği özrün gerekçesi olarak sunduğu Mavi Marmara'yı birde ibret vesilesi olarak görmeyi denemeli. Zira ibretlik olmamanın bir yolu da Mavi Marmara'yı bir ibret vesilesi olarak görmekten geçiyor. Maktuller bir olmasa da hakikat bir sonuçta.

        Diğer Yazılar