Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ABD Başkanı Obama, önümüzdeki ay İsrail'e tarihi bir ziyarette bulunacak. Bu ziyaret, Obama'nın 2009'da Mısır'a yaptığı ziyaretin devamı olarak değerlendirilebilir. Obama, İslam dünyası tarafından dikkatle izlenen Mısır'daki konuşmasında önemli mesajlar vermişti. Kahire'de İslam dünyasına "yeni bir başlangıç" sözü veren Obama, TBMM'de verdiği sözü de hatırlatarak "ABD asla İslam'la savaşta olmayacak" demişti.

        O sözün üzerinden 4 yıl geçti. Obama aradan geçen zaman zarfında sözünü tutmak adına önemli adımlar attı. Irak'taki askerlerini çekti, Afganistan'dan çekilmek için de düğmeye bastı. Daha da önemlisi, savaş çığırtkanlarının tüm baskılarına rağmen direndi, İran'a karşı bir çılgınlığa girişmedi. Böylece bölgede yeni bir yaranın açılmasına da mâni oldu.

        Ancak diğer taraftan Obama'nın Kahire konuşmasında verdiği en önemli söz ortada durmaya devam ediyor: El Ezher Üniversitesi'nden İslam dünyasına seslenirken; Filistin sorununu iki devletli formülle çözme sözü vermişti. Bugüne kadar, bu formülün hayata geçirilmesi için tek bir adım atmadı. Kahire'de verdiği sözünü yutup BM'nin Filistin'i "üye olmayan devlet" olarak tanıma kararına bile itiraz etti. İsrail'in işgal ettiği Filistin topraklarındaki inşaat faaliyetlerini engellemediği gibi, Gazze'ye yapılan saldırıya da açıkça destek verdi.

        Şimdi merak edilense, artık seçim de geride kaldığına göre Obama'nın Kahire'de verdiği sözü hatırlayıp hatırlamayacağı. Kahire'de verdiği sözü İsrail'de Netanyahu'nun gözlerinin içine bakarak tekrarlayabilirse, bizim de Ortadoğu barışından umutlu olmak için önemli bir sebebimiz olacak.

        Bu kez Netanyahu'nun karşısına her zamankinden güçlü çıkacak olması, olumlu bir işaret. Ancak bu gücün, İsrail'i iki devletli çözüme ikna etmeye yetip yetmeyeceği büyük bir muamma.

        TÜRKİYE MESELESİ

        Obama'nın İsrail ziyaretinde İsrail-Türkiye ilişkilerinin de ele alınacağı anlaşılıyor. ABD, bölgedeki iki müttefikinin arasını düzeltmek için yeni bir girişim başlattı bile. İsraillilerin, en az ABD kadar ilişkilerin düzelmesinden yana olduğunu tahmin ediyorum.

        Asıl mesele düzelmenin nasıl sağlanacağında.

        9 ay önce Başbakan Netanyahu ve eski Dışişleri Bakanı Lieberman ile yaptığım mülakatlarda, İsrail'in ilişkilerin düzelmesini arzuladığını yakından gözlemleme fırsatı bulmuştum. Aradan geçen sürede yaşanan bölgesel gelişmeler, Türkiye'nin İsrail karşısındaki cazibesini daha da artırdı.

        El Kaide yanlısı grupların Suriye'de palazlanmaya başlaması, Esad'ın kimyasal silahların kontrolünü kaybetme riski gibi faktörler İsrail'i endişelendiriyor. Kısa süre önce görüştüğüm üst düzey İsrailli diplomatlar, Türkiye'yle işbirliği yapılması halinde Suriye'den gelebilecek risklere karşı iki taraf açısından da önlemlerin alınabileceği kanaatindeydiler.

        Son "Bulut Sütunu" operasyonunda çetin bir direniş sergileyen Hamas'ın Suriye ekseninden çıkıp Ankara'ya yaklaşmış olması, ilişkilerin düzelmesini İsrail açısından daha da elzem hale getirmiş. Öyle ki Başbakan Erdoğan'ın özür, tazminat, hatta ve hatta Gazze'ye ablukanın kaldırılması şartını dahi kabullenebileceklerini düşünüyorum.

        Lakin şartları yerine getirmeleri halinde bile Ankara'yla ilişkilerin düzelebileceğine inanamıyorlar, ki bana kalırsa haksız da sayılmazlar.

        Zira çözüm çabalarına odaklanınca Mavi Marmara'da dökülen kanın, ilişkilerde nasıl derin bir yara açtığını onlar da görüyordur. Çıkarlar aradaki kanı temizlemekte etkisiz kalıyor. Hal böyle olunca geriye tek bir çözüm kalıyor. İsrail, ilişkileri düzeltmek istiyorsa öncelikle hatasını kabullenip özür dileyecek. İlişkiler de belki o zaman, zamanla sonuçlanabilecek bir çözüm sürecine girecek.

        Diğer Yazılar