Gençliği duyan var mı?
İRİ gözleri, ucundan yukarı doğru kıvrılan kömür karası bıyığı ve uzun mu uzun kaslarıyla dün dünyanın birçok ülkesinde sokaklardaydı. Yürüyordu ama bacakları veya kolları yoktu o sokaklarda. O, bir yüzden ibaretti. Sokaklarına çıkıp öfkeyle yürüdüğü her ülkeye dair farklı farklı dertleri vardı. Onun isyanı yerel otoritenin yolsuzluğuna, yoksulların ama özellikle de gençlerin sorunlarının çözülemeyişineydi.
Beyrut'tan Londra'ya, Sydney'e, Washington'a ve hatta İstanbul'a kadar yaklaşık 400 şehirde aynı günde sokaklara çıkıp avaz avaz bağırdı. Derdini sloganlara döktü. Yeri geldiğinde kendisini şiddetle susturmak isteyen otoritenin polisiyle çatışmaktan da geri durmadı. Londra'da olduğu gibi...
Nasıl olur? Bir insan aynı gün 400'e yakın şehirde yürüyebilir mi demeyin. Çünkü o yürüdü, biz de izledik. Guy Fawkes'tan, 1600'lü yılların başında İngiliz Kralı'na isyan eden bir anarşistten bahsediyorum. 1605'ün 5 Kasım'mda daha da büyük bir çılgınlık yapıp İngiliz parlamentosunu havaya uçurmaya kalktı. Barut Komplosu olarak bilinen bu girişiminin bedelini idam edilerek ödedi.
Fawkes, son birkaç yıldır dünya gençlerinin simgesi... Anonymous grubunun çağrısı üzerine 5 Kasım Barut Komplosu'nun yıldönümünde farklı ülkelerden gençler bulundukları şehirlerde Guy Fawkes maskeleriyle yürüyüşler düzenlediler. "Küresel eylem" çağrısıyla sokaklara dökülen gençlerin dile getirdikleri itirazlar da şehirleri gibi farklıydı. Avrupa da işsizliği, Ortadoğu da yolsuzluğu ve otoriterliği, Amerika daysa devletin tacizci yüzünü gösteren dinleme skandallarını son derece gür bir sesle reddettiler. Yüzde 1'in yüzde 99'u sömürdüğü bir ABD, işsizliğin yüzde 25'i bulduğu bir AB, diktatörlerin yönettiği bir Ortadoğu istemediklerini ellerindeki pankartlar, dillerindeki sloganlarla haykırdılar.
Karşı karşıya olduğumuz bu küresel dalganın yeni bir şey olduğunu söyleyecek değilim. Fawkes ilk kez çıkmıyor bu sokaklara. İstanbul da, İzmir de ve Ankara da da izledik kendisini, hem de defalarca. Maskelerin arkasındaki yüzlerin en önemli ortak noktası, genç olmalarıydı. İtirazları devletin otoriter yüzüneydi. Bu itiraz, Türkiye'nin karmaşaya sürüklenmesini sağlayacak bir fırsat kollayanların müdahaleleriyle farklı bir yöne evrildi, o başka. Ancak dünyanın hiçbir yerinde hiçbir şey maskelerin arkasına saklanan bu gençlerin itirazlarının duyulmasını engellememeli. Gençliğin bu çığlığı muhtemel bir kalp krizinin belirtileri gibi algılanmalı, ehemmiyetle ele alınmalı. Erken teşhisin hayat kurtarabileceği unutulmamalı.
Gençlik bu, doğası gereği enerjik... Doğal bir refleksle maskenin arkasına saklanıp yüzünü göstermekten kaçınması kimseyi yanıltmamalı. Maskenin arkasından avaz avaz bağırması, dayatmacı uygulamalara öngörülemeyecek bir vadede vereceği yanıtın işaretidir aslında, ama tabii anlayana...
Bu çığlığa kulak tıkamak, itirazın muhatabı olan otoritenin yapacağı en son şey dahi olmamalı. Duymazlıktan gelmek veya şiddetle bastırmaya kalkmak, gençliğin içindeki öfkenin en temel gıdası. Öfkeyi beslemek, bu çığlığı yıkıcı bir enerjiye çevirmekten başka bir şeye yaramaz.
Böyle bir durumda ortaya çıkacak netice de muhtemelen hiç kimsenin hoşuna gitmez. Terörize olduğu için barışçıl yüzünü kaybeden gençlik önce sempatikliğini, sonra da çevrenin empatisini kaybeder, savunulamaz hale gelir.
Senaryonun finali, gençliği şiddete sevk eden otorite için de hayırlı olmaz. Barışçıl bir haykırıştan koskoca bir yangın çıkaran iktidar meşruiyetini kaybedip çürümeye başlar. Nitekim böyle durumlarda yaşananları yanı başımızdaki Suriye'de ve Libya'da izledik. Umarım aynı senaryoyu yeni örneklerle izlemek zorunda kalmayız.