Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        TÜRKİYE ve Avrupa Birliği arasında vizelerin kaldırılmasını sağlayacak metinler Ankara'da imzalandı. Taraflar üzerlerine düşen sorumlulukları yerine getirirlerse, AB'nin Türkiye'ye uyguladığı vize ayıbı da en geç 3.5 yıl içinde sona ermiş olacak. Daha doğrusu imzalar atılırken bize söylenenler bu şekildeydi.

        Bu, sevinmemiz gereken bir durum aslında... Gelgelelim Türkiye'nin AB üyeliğini destekleyenler dahi bu imzaları gönül rahatlığıyla alkışlayamıyor. Türkiye'nin önemli bölümü, imzalanan metinlere büyük şüpheyle bakıyor. Türkiye'nin üyeliğini destekleyen Avrupalılar da "İyi ama böyle mi olmalıydı?" diye sormadan edemiyor. Aklı başında hiçbir insan bu şüpheli ruh halimizin sorunlu olduğunu iddia edemez.

        Zira sevinemememizin ve bu şüphemizin haklı nedenleri var. Birinci neden güvensizlik. Ve bu güvensizliği besleyen de o metinlere imza atan Türkiye veya Brüksel değil... Güvensizliğin en büyük nedeni Vize Muafiyeti Anlaşması'nın hayata geçip geçmeyeceği konusunda son sözü söyleyecek olanlar. Yani Türkiye'nin AB üyeliğine karşıtlıkları tescilli olan Almanya Başbakanı Angela Merkel ve diğer liderler. Dikkat ettim, Ankara'da o imzaların atıldığı gün bu liderlerin hiçbirinin çıtı bile çıkmadı.

        Belli ki daha önce birçok kez ağzı yanmış olan Ankara da bu liderlere güvenilemeyeceğinin farkında. Öyle olmasa kendisini sağlama alacak bir maddeyi anlaşma metnine koydurur muydu. Hem de AB yetkilileri "Yahu biz anlaşmaya kefiliz" demelerine rağmen. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun Habertürk'te sorularımızı yanıtlarken açıkladığı bu maddeye göre; Vize Muafiyeti'nin Avrupa Birliği tarafından reddedilmesi halinde, Türkiye de Geri Kabul Anlaşması'nı askıya alabilecek.

        Buradan da anlaşılacağı üzere, Vize Muafiyeti Anlaşması'yla aynı gün imzalanan Geri Kabul Anlaşması, aradaki güven bunalımını besleyen faktörlerin başında geliyor. Türkiye, Geri Kabul Anlaşması'nı imzalayarak AB'yi büyük bir yükten kurtarma vaadinde bulundu. Göç meselesi bugün için AB'nin karşı karşıya bulunduğu sorunların başında geliyor.

        Her yıl yüz binlerce kişi AB ülkelerine göç ediyor. Bu durum AB üyesi ülkelerde yıkıcı sonuçlara yol açıyor. Göçmen düşmanlığı üzerinden siyaset yapan, "Birlik karşıtı" ırkçı partilerin her seçimden güçlenerek çıkması, meselenin AB'nin sonunu getirebilecek bir tehdit olduğunun en somut göstergesi.

        Tehdidin büyüklüğü son yıllarda Brüksel üzerindeki baskının da zirveye çıkmasına yol açtı. Baskıyı artıran Avrupalıların sunduğu çözümlerse derin farklılıklar içeriyor. Bir kesim çözüm için Türkiye gibi göç yollarında yer alan ülkelerle Geri Kabul Anlaşmaları'nın imzalanmasını, sınırların aşılmaz duvarlarla örülüp muhafızlarla donatılmasını savunuyor. Kısa vadeli çözümü hedefleyen bu kesim, meselenin insani boyutunuysa ne yazık ki görmezden geliyor.

        Vicdan sahibi Avrupalıların sunduğu çözümse Geri Kabul Anlaşmaları ve askeri tedbirleri reddediyor. Sivil toplum örgütleri tarafından da savunulan bu formül, sorunun kaynağına inilerek köklü ve insani çözümlerin üretilmesini öngörüyor. Aksi takdirde Afrika ve Ortadoğu'daki durumun Avrupa'ya ve çevreye sorun ihraç etmeye devam edeceği savunuluyor.

        Netice-i kelam, Ankara attığı imzalarla AB'yle entegrasyon yolunda önemli bir adım daha atmış oldu. Ancak aynı imzayla göç sorununun askeri tedbirlerle çözülmesini savunan kesime de hayati bir destek sundu. Türkiye'yi "Batı'nın ileri karakolu olarak gören" bu kesimin 3.5 yıl sonra bugün verdiği sözü tutup tutmayacağınıysa zaman gösterecek.

        Diğer Yazılar