Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Sade bir Türkçe ile kaleme aldığı Kuran Tefsiri isimli 21 ciltlik kitabı için "Allah'a karşı mesuliyetimin farkındayım ve her kelimemde söylediklerimin arkasındayım" diyen Bayraklı, daha üniversitedeyken okutulan tefsirlerdeki hurafelerden dolayı sürekli itiraz eden bir öğrenci olduğunu söylüyor.

        PROFESÖR Bayraktar Bayraklı, bildiğimiz klasik din alimlerine pek benzemiyor. Öğrencilik döneminden itibaren savaştığı hurafeler, Kuran çevirilerinde de karşısına çıkınca oturup Kuran'ı kendisi tefsir etmeye karar veriyor. İlkokul mezunu birinin bile anlayabileceği dilde, Arapça ve Farsça'dan temizlenmiş bir tefsir için 7 yılını veriyor. "Şimdi elimde tuttuğum kitaptan çok memnunum. Allah'a karşı mesuliyetimin farkındayım ve her kelimemde söylediklerimin arkasındayım" diyor. Az sayıda kaynakçadan yararlandığı eleştirilerine cevabı net: "Yazılmışları tekrar yazacaksam, ben niye bu kitabı yazdım." İlahiyatla eşzamanlı okuduğu sosyoloji eğitimi Kuran'ı tefsir ederken çok işine yaramış. Her yazılana sadece bir din alimi gözüyle değil, sosyolog olarak da bakmayı denemiş. Prof. Dr. Bayraktar Bayraklı ile din çevrelerinde hayli yankı uyandıran kitaplarıyla ilgili konuştuk.

        Yeni bir anlayışın ışığında Kuran Tefsiri 21 cilde ulaştı. Bu çalışma kaç yılınızı aldı?

        1999'un 4 Nisan'ında başladım, 2006'nın 4 Nisan'ında bitirdim. Kuran'daki 6666 ayetin tamamının tefsirini yani yorumunu ve sonra da çevirisini yaptım. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde verdiğim dersler öğrencilerim tarafından çok beğeniliyordu. "Bunları yazın hocam" diye beni ilk zorlayan onlar oldu. Bir de Bostancı'da bir camide cuma günleri vaaz veriyorum. Vaazlarımı dinleyenlerden de yazmam konusunda bir baskı gördüm. Sonunda ben de yazmaya karar verdim.

        İlahiyat Fakültesi'nde öğrenciyken bile safsata ve mantıksızlıklara itiraz ettiğinizi biliyoruz. Bunlardan arınmış bir tefsir isteğiyle mi yola çıktınız?

        İçimi deşen soru bu. Bize okuttukları tefsirlerde sürekli itiraz eden bir öğrenciydim. Hurafeleri bize okutmayın derdim. İki üniversite mezunuyum. Hem ilahiyat hem sosyoloji okudum. Öğrenciyken, böyle bir hoca olmayacağıma karar vermiştim. İslamı hurafelere değil, Kuran'a dayanarak anlatacaktım. Yıllardır İslam'ı kaynağından alarak yazıyor, anlatıyorum.

        ■ Tefsir yazmak Allah'ın isteklerini açıklamak anlamı taşıyor. Siz, mesuliyet taşıyan bu işi nasıl yapmaya karar verdiniz?

        Sorumluluğu hep hissettim. Bir hata varsa, sonu mahşere uzayacak. "Benim kelamıma böyle abuk sabuk şeyler yazarak nasıl açıklama getirdin?" diye sorar Rabb'im. Bir kelimeyi yazarken bile saatlerce düşündüm.

        Sizce, sizin modernist bir gözle yorumladığınız tefsiri Türk insanı yeterince anlayabilecek mi? Endişeniz hangi yönde?

        Anlaşılma konusunda hiçbir endişem yok. Bazı gruplar okumadan kitabıma tepki gösteriyorlar. Benim, okumadan tenkit edenlerle başım dertte. Onlara hakkımı helal etmiyorum.

        Kandil günlerinin sadece kültürel olarak kutlanabileceğini ama bu gecelere dini bir anlam yüklemenin dinde yeri olmadığını hatta insanı şirke götürebileceğini iddia ettiniz. Bu ciddi tartışmalara yol açmıştı...

        Peygamberimizin döneminde kandil kutlanmadı. Kandil kutlama çok sonra çıkmıştır. Bu bir kültürel faaliyet olabilir. Ama bir gereklilik değildir. Kandil gecelerinin birini Hz. Muhammed'in ana rahmine düştüğü gün diye kutluyorlar. Peygamberin babası doğmadan, anası 6 yaşındayken öldü. Kime sormuşlar da öğrenmişler o günü. Hangi anne, hangi baba bilebilir bunu. O zaman ultrason mu vardı?

        Klasik ve modern kaynaklardan yararlandınız mı? Hangilerinden? Beyzavi, Nesefi, Hazin ve Fahrurrazi'yi seçmenizin bir nedeni var mı?

        Saymadığınız pek çok tefsirden yararlandım. Başkalarının fikirlerini kullanarak tefsir yazmadım.

        ■ Sizin için "Laz imam" diyorlar. Buna gülüyor musunuz?

        Gülmüyorum. Birincisi ben Laz değilim. Rizeliyim diye öyle sanıyorlar. Bir dünya vatandaşıyım.

        Regl döneminde namaz da kılınır, oruç da tutulur

        ■ Tefsiri yazarken, yorumlarken sizi çok şaşırtan, "Bu şimdiye kadar nasıl böyle yanlış yorumlandı" dediğiniz ayetler oldu mu?

        Kadının regl dediğimiz dönemi ile ilgili tefsir yaparken çok şaşırdım. O durumda olan bir kadına Allah emir veriyor; cinsel ilişki olmayacak. Bu ayet bu kadar. Oysa din adamları ne yapmışlar; Camiye giremez, Kuran'ı eline alamaz, oruç tutamaz, namaz kılamaz. Bunlar yok Kuran'da. Çıldırmış bunlar. Kadın şimdi o haliyle voleybol oynarken, nasıl namaz kılamaz. Talak diye bir olay var İslam'da. Koca, "Üçten dokuza şartım olsun boş ol" diyor boşuyor karısını. Eğer çocuk varsa hülle yapılıyor. Oysa bu da Kuran'da yok. Kadının suçunu ispat etmeden, mahkemeye gitmeden boşayamıyorsun kadını.

        Neler çekti kadınlar bundan. Anadolu az yanmadı. Vakıa Suresi'nde bir ayet var. Diyor ki; "Kuran'a ancak temiz olanlar dokunabilir". Burada herkesin anladığı fiziksel temizlik, abdestli olmak. Oysa diğer ayetlerle açıkladığımızda anlıyoruz ki, "Kuran'a sadece temiz ruhlar dokunabilir" denmek istiyor. Bu arada Vakıa Suresi abdestle ilgili sureden çok önce inmiş.

        Kadının namaz kılarken başını örtmesini söyleyen bir ayet yok demişsiniz. Günümüz camilerinde kadına yer ayrılmamasını eleştirenlerden biri de sizsiniz değil mi?

        Camilerde kadınlara yer ayrılmamıştır. Bu doğrudur. Ben, Bostancı'da vaaz verdiğim Tatar Ağa Camii'nde kadınlara yer ayırttırdım. Namaz kılarken başörtüsü örtmenize gerek yok demedim. Başı açık bir kadın bir gün bir hocaya gelse 'Bugün ben namazımı örtü

        örtmeden kıldım' dese, hangi hoca ona namazın olmadı" diyecek dedim Her zaman böyle yapacak diye bir kaide yok.

        Diğer Yazılar